Başlangıçta olaylara kişilere alışmak zor geliyor ama devam edince bir çırpıda izlemek istiyorsun. Kaliteli mekan, diyalog, oyunculuk... Dünyanın dengeleri, işleyişi hakkında sorgulatır. 3 sezon izledim o kadar zenginlik o kadar iş kovalama ne bir mafya ne bir silah görmedim. Silahlı tek bölüm var o da bilin bakalım nerde geçiyor:) Demek ki böyle bir dünyada mümkün eyyy bizim dizi film sektörümüz:)
Hamkon bunu beğendi.
Bayadır beni yazmaya iten bir dizi, film izlememiştim. Bazı izlenceler insanı öyle yükseltiyor ki beğenini dağa taşa haykırasın geliyor. Beklentim yoktu desem yalan, vardı ama bu karşılamanın ötesine geçti. Konusuna klasik denmiş evet belki uyuşturucu olmasından ötürü böyle algılanmış olabilir ama taşrada işlenmiş iş dünyası, çiftçi, çiftçi dertleri, ticaret, algı, vergi, güç dengesi konulu ve bunları gerçekçi bir dille anlatan dizi izlemedim özellikle iş odaklı olması beni inanılmaz mutlu etti. İkili ilişki, travma dizilerinden artık fenalık gelmeye başlamıştı. Komedi işleri haricinde iyi dijital içerik gelmez olmuştu ilaç gibi geldi. Bu kadar iyi olmasında en büyük pay Berkay Ateş’e ait adam resmen betonu oynamamış beton olmuş, karakter değişimi çok iyi yedirilmiş. Kadını bu keşmekeşte pısırık değil de işlere hakim konumda işlemesi de güzel Merve Dizdar da gayet iyi hayat vermiş. Çağlar Ertuğrul ise beni en arada bırakan karakter oldu iyi oynanmış mı sevdim mi sevmedim mi bilemedim nötr başlattı nötr bitirtti. Sezon finali ise açtığı kapılarla günümüze göz kırptı ve beklentimi yükseltti. Sonuç inanılmaz memnun ayrıldım.
Ortalama altı. Filmdeki her şey alışıldık yeni hiçbir şey vaadetmiyor. Nejat işlerde çok aynı. Tekdüze bir duyguyla izledim ne yükseldim ne alçaldım. Üzüldüm o yüzden

MehmetYurdakul Haydaa :-) Farklı bence

Merveg. Yapılmayanı aradığımdan galiba özellikle yönetmen gözünde
Başlarda eski bölümlerin tadını sonuna kadar verdi gerek mizahı gerek samimiyeti ile lakin sonlara doğru aşırı efekt aşırı metafor aşırı gel git ile baş döndürdü. Gerek var mı böyle bir şeye kesinlikle yok. Seyirci olarak benim Behzat Ç. den beklentim her bölüm bir cinayet olsun çözülsün, tüm sezona yayılan sağlam alt yapılı bir seri cinayet olsun, alttan alta derin devlet ilişkileri işlensin, bol bol samimi ikili diyaloglar dönsün ve Behzat’ın acısını hissetmemizi sağlayacak anı dolu sahneler olsun. Bunun yanında Behzat’ı Behzat yapan doğallığı ve gerçek duygulara hitap etmesi ki bu sezonun en gerçek en doğal sahnesi hayalete abi dendiği sahneydi bence müthiş oyunculuk müthiş duygu geçirimi kendim ret yemiş gibi içim acıdı. Senaryosu ve karakterleriyle sevdik biz bu diziyi gereksiz ışık oyunlarına ardına sığındırılmaması ve gerçeklikten kopulmaması gerek. Bir de hiç değilse 60dkdan 13 bölüm olarak tasarlanmalı hiçbir şey sığmamış.
Benim için Wednesday = Harry Potter + Sherlock Holmes + Sweeney Todd diye tanımlanabilir. Hepsinden azar azar:). Bu kadar konuşulmasından sonra neymiş diye bir bakayım dedim yönetmen olarak Tim Burton’u görünce hemen oturup izledim. Konu olarak yormayan yeni bir evren sunan sezon finali fiyasko olan dizi, gelecek sezonları izlermiyim izlerim merak edermiyim etmem.
Yeni işlerde aradığım tadı bulamadıkça eskilere döndüğüm doğrudur:) Her bölüm acaba bu sefer başlarına ne gelecek merakıyla izleniyor. Her karakter çok sıcak. Yonca'nın stylingi kimdiyse tebrik etmek lazım şu an bile çok tarz bayıldım. 30. bölümdeyim çok eğlenceli ilerliyor.
phoebe bunu beğendi.
Nerden başlayıp da yazsam bilemedim. Yıllar önce ilkokula giderken izlediğim dizi, olayları yer yer hatırlasam da Kadir ve Gülbeyaz’ın aşkı hafızamda mıh gibi kalmış ki herhangi bir yerde küçük bir yerine denk gelsem bile bir hüznü olurdu ki sonunda baştan sona şu anki bilincimde izledim ve bayıldım bayıldım yine yeniden. Aşkın belki de en güzel işlendiği dizilerimizden biri olabilir. Dram komedi işi olsa dahi her bölüm istisnasız ağladım nedenini bilmeden o dönemlere duyduğum bir özlemden mi yoksa konunun işleniş biçimi o eski filtresiz İstanbul görüntüleri mi oyunculukların en küçüğünden büyüğüne doğallığından mı bilemiyorum. Ne güzel yazılmış her bir karakter boşuna orda değil yüreğe dokunan bir hikâyesi nahifliği var. Gülbeyaz kaptan, Kadir oşinografi okumuş dalgıç, Hami futbolcu olmaya çalışıyor, Tahir önce asker sonra tersane, Zeynep popçu hayranı, Neşe konservatuar okuyor, küçük çocukların okula alışma süreçleri, Kazım müteahhit nahif kötümüz, babaların kaptanlıktan bakkallığa oradan misina balıkçılığına uzanan iş batırma süreçleri, Ali Kemal’in haciz getirmesi dikiş tutturamayışları, Meryem’in anne olma isteği, Neriman halanın geçmişi, Halit kaptanın kaptanlığı bırakış hikayesi, Beyaz ana ile Demir ağanın geçmişten o güne uzanan aşkları ne kadar çeşitli konular ve hayattan değil mi ve her bir konu tutarlı bir şekilde işleniyor. Başrollerin aşklarına sıkışmamış bir dizi, bir sürü konu birlikte ilerleyebiliyor sırf bunun için uzun uzun yazdım. Geçim sıkıntısı iş bulma, kaybetme bir şekilde tutunmanın yolunu bulma, doğalında kıyafetler, mekanlar, düşman olsan dahi kötü gününde desteği yine düşmanından görme tatlılığı, kötünün bile yaptığını kabul etmesi ve dönüşmek için çabası, kadının o dönemde dahi yüceltildiği; içkinin içildiği, sokakların çamurlu, evlerin eski olduğu fakat mutluluk ve huzur veren, mutluluk ve huzur gördüğün bir iş. Neden bilinmez iki aile arasındaki çekişmeler laflar şu an yeniden çekilse aşırı sakil duracakmış gibi hissediyorum ama izlerken çok tatlı ve saçma gelmiyor oyunculuk mu yönetmenlik mi anlayamadım. Kadir ve Gülbeyaz’ın birbirlerine o kaçamak bakışları (Nejat İşler’in ah o bakışları eridim resmen), sevgilerini önce kendilerine sonra birbirilerine söylemekten hatta duymaktan kaçınmaları içinizi eriten ve aşkın öyle kolay olmadığını kas, güzellik, makyaj olmadığını gösterir cinsten. Ve ve ve Kazım Koyuncu gerçeği zaten şarkıları, hayatı, karakteri, duruşuyla saygı minnet sebebiyken birde yer yer bazı sahnelerde görmek ahh yürek mi dayanır. Birinci bölümden son bölümüne kadar bilinçli olarak başı sonu belli ilerleyen yegane dizi (Hikaye Şevket Çoruh’a aitmiş). Özlem hissedildiğinde uğranılacak kesin adres.
Adalet kavramının ne yüce bir duygu olduğunun; varlığının oh dedirten, olması gereken oldu haketmişliğiyle gelen bir gözyaşı, yokluğunun ise böyle olmamalı dedirten, anlamsız, boşlukta, yalnız, sahipsiz, güvensiz hissettirmesiyle gelen bir gözyaşı etkisi varmış. İlk bölümde edilen özür hiçbir şeyi değiştirmese dahi gerçek hayatta bu ülkedeki bütün kadınların hak ettiği bir özür olduğunu düşünüyorum. Hikaye, oyunculuk eksikliklerine ve aşırı uzun süresine rağmen izlenir.
Her bir dizi karakterlerine satranç taşları gibi özellikler verilmiş dense yeri var:) Baba= hayallerini gerçekleştirememiş, mutsuz, kredilerinin kölesi… Anne= Kariyerinden vazgeçmiş, dönmeye çalışan, plaza sevdalısı… gibi gibi bir çok sorunsallı konu başlığı karakterlerce giyilmiş (eğitim sistemi, yaşlılık, pişmanlık, modern metreslik, modern sanat, komşuluk ilişkileri, aldatma, güzellik, sosyal medya, mobing, beyaz yakalıların duyarsızlığı, tv sektörü, tecavüz … Her bir karakter bu kavramlar ve daha fazlasının tezahürü olarak karşımızda) . Aile birlikteyken sadece genel biçilmiş rolleri oynasa da herkesin birbirinden sakladığı gizili bir dünyası var. Bir eve sıkışmış birbirinden habersiz bir grup insan. Dizi, içinizdekileri bir konuşsanız çözülecek diye diye geçiyor. Sonunun havada kalmasına ise çok tepkiliyim. Havada kalan sonlarla bir sorunum yok ama istenilen tufaya düşmüş gibi hissettim. Dizinin bir eleştiri dizisi olması ise bu hissimin sebebidir:) Sonuna yaklaşırken gizemler öyle bir sıkıştı ve bir araya toplandı ki sonlara doğru o krizi bekledim ki içimden “ohhhh bak neler oldu, plaza hayatında da bak neler oluyor” gibi kendimi üsten gören ve steril hayatlarda dahi olan o kargaşandan zevk alarak bulacaktım ama bunu yaşatmayarak, izlediğimiz şeyleri narsist ve üstüncül bir yerden görmek isteyerek izlediğimizin eleştirisini de bize yani izleyiciye yaptı gibi hissettim ben… Belki çok uçmuşumdur bilmiyorum ama işleyişi, oyunculuk, yönetmenlik onlara zaten girmeye gerek yok mükemmel bir mini dizi.
Bir neyse ne hayranı olarak bu diziyi izlememek olmazdı sanırsam. Dizinin ilk sezonunu ikinci sezona hazırlık olarak görüp yer yer tolerans göstererek izlemekte ve devam etmekte fayda var ki ikinci sezon gerçekten her şeyiyle mükemmel. İlk sezon ya karakterlerin birbirine alışma sürecinin getirdiği soğukluktan ya da olayların absürtlüğü ve karakterlerin kedine has ve daha önce görülmemiş özelliklerini anlamakla geçtiğinden neydi ne oldu anlamadan geçiyor. İlk 4 5 bölüm Evreni Evren olarak kabulde inanılmaz zorlandım mesela çünkü o Evren değil Caner Özyurtlu’ydu benim için gözlerim Güven Murat’ı görse de beynim oraya Caner’i koyuyordu:). İkinci sezon ise hem karakterlerin karakter özelliklerinin tam oturmuş olmasıyla hem birbirlerine olan samimiyetlerinin getirdiği uyuma güvenle gelen her absürtlüğü yerim moduna geçirtiyor. Ayrıca ikinci sezon mekanlar, çekim kalitesi, hikaye, oyunculuk, diyaloglar olarak çok çok daha iyi. Hatta diziden komedi unsurlarını çıkarıp kalan kısımları kurgularsan kaliteli bir aksiyon filmi bile çıkar. Her bölüm zihinde onu hatırlatacak birkaç kelime bırakıyor ki hatırladıkça gülmelik. Spoiler (pempiş, terminatör163, apartman toplantısı, kanerim, sandal, kahve patlatma, özçivitler ve ve ölü yakma bölümü yani 8.bölüm inanılmaz, mükemmellll en son ne zaman bu kadar güldüm hatırlamıyorum ölümüne güldüm gözlerimden yaşlar gele gele karnım falan ağrıdı öyle bir gülme bölüm bitti gülmem geçmedi açtım tekrar falan izledim öyle bir bölüm). Dizide büyük payı Volkan Öge de bulanlar çok olmuş Caner geçmişiyle yargılanmış fakat kendisinin de dediği gibi ilk defa kendi güldüğü bir şeyi yapıyor. Artık sadece yapılanı değerlendirmekle kalsak kıyas yapmadan sadece yapılanı, dizide bile ocu bucu ayrımından gına geldi ben ayıramıyorum mesela. Deniz Alnıtemiz’i de unutmamak lazım en çok beğendiğim bölümlerde onunda akışta ismini görmek güzeldi. Yer yer yeter be evrenim bu kadar yorma be dedirtsede hayatımıza kattığı yeni yeni bilgileriyle sevdik biz onu:). Çağlar Çorumlu ve Güven Murat Akpınar da oyunculuklarıyla diziyi hak ettiği yere taşıyanlardan.

Hamkon Ne kadar da güzel özetledin !! :) Bence de efsane diziler arasına girer ama bu kadar az kişinin takip etmesini de ülkede ki mizah anlayışının düştüğünü gösterir maalesef ...
Umarım aynı güzelliklerde devam eder.

Merveg. platform fazlalığının zararlarından biri de bu evet. Gibi de başta çok bi kitleye erişememişti şimdi her yer yılmaz ilkkan oldu :) iki dizinin izleyici profili çok uzak değil haberdarlığı düşük sadece.
Mükemmel mükemmel mükemmel. “Gibi” itibariyle absürtlük konusunda yeni bir çığır açılmış bulunmakta. Olay tamamiyle sıradan insanların, sıradan günlerinde, sıradan mekanlarda geçmesine rağmen öyle bir hikaye izliyoruz ki arka arkaya gelmesi imkansız diyalogları olağanca sıradanlıkla peş peşe dizilmiş ve normal karşılanmış şekilde kahkahalara boğularak izleyebiliyoruz. Her bölüm ayrı konu olmasıyla ortamlarda “senin favorin hangi bölüm”, “şu diyaloğa öldüm”, “şu laf ne güzel” diye konuşulabiliyor ki bu sözler, diyaloglar şimdide ilerde de hayatlarımızda kalacak cinsten. Komediye bu kadar açken böyle kalitelisini bulmak büyük nimet izlememek ise ımm …. yorum yapmıyorum:) Feyyaz Yiğit ise bütün güzel sıfatların karşılığı diye özetlenebilir:)
Dizi tam bir kaliteli kafa dağıtma vadeden ve bunu sonuna kadarda yapan yarattığı algının eri bir dizi:) Konusu, diyalogları karakterler arası ilişki çok tatlı. Süresi ise tadı damakta bırakır cinsten ikinci sezon biraz daha uzasa da her bölüm "ne çabuk bitti ya" tepkisiyle yeni bölüme geçiyorsunuz. Yorumlarda yerli fleabag denmiş benzer yerleri yok mu var ama olacaksa da böyle olsun be:) Deniz karakterini son zamanlarda yazılmış oynanmış en orijinal kadın karakter olarak görmek yerli yapımlar içerisinde haksızlık olmaz sanırsam. Komediye, aşka, arkadaşlığa, hayaller uğruna çıkılmış bir yolculuğa tanıklık etmek isteyenler için gününüzü, gecenizi güzelleştirecek bir dizi.
Film her şeyden önce görsel bir şölen vadediyor. Daha önce ormanda bulunmuş olanların daha derinden hissedeceği ormanın belirsizliğinin verdiği korku, adrenalin sonsuz olmasının verdiği hiçlik duygusu ve bunların yanı sıra verdiği durup derin bir nefes aldıktan sonra gelen garip huzur ve rahatlama. Hepsini gerek kamera kullanımı gerekse Sibel’in hal, tavır, mimiklerinde hissetmek mümkün. Özellikle Ali ile karşılaşacakları o ana kadar ormanda geçen süreç çok başarılıydı. Film yörenin yaşam biçimini, yapılan işleri, kuşdilini ve Sibel’in rutinini göstererek başlıyor. Bu rutin Ali ile karşılaşmayla elbette değişiyor. Sibel hem rutine uyacak kadar uysal hem de kendini uğursuz ilan köy halkına kendini ispat etmek için kurdun peşine düşecek kadar cesur. Kendimizi toplumda var etmek için toplumun var ettiği amaçlara inanıp peşinden gitme adına kurt metaforunu sevdim. Sibel’in uğursuz ilan edilme nedeni ise konuşamamasına bağlanmak istenmişse bence yetersiz bir neden ki başka bir nedende sunulmuyor. Bu kısmın yetersizliği kardeşinin tavırlarının da havada kalmasına neden oluyor. Bunun yanı sıra diğer bir ötekileştirilmiş karakter olan Narin’in kattığı mistik hava ve Ali çok başarılıydı. Film inandığın, uğrunda savaş verdiğin şeylerin aslında hiç olmadığını, gelmeyecek olanı beklemenin saçmalığını kabul etmenin ve sessizde olsa atılmış haykırışların sonunun insanı daha güçlü daha başı dik ilerlettiğinin göstergesi oldu benim için.
DenizKurt bunu beğendi.
Mehmetbarsak Ali'nin askerlik yapmak istememesi ki toplumsal baskı sebebi maalesef Türkiye'de.Devletten kaçışı sonrasında kendini sibelin 'kucağında' bulması düşündürücü idi. Sibel devletçi olmadı korudu onu devletten. Devleti ve zihniyet zehirlemesi yaşatılan halkı karşısına aldı. metaforik olarak babasını yani erkeği ve eril zihniyeti de karşısına aldı. kadın direnişi idi aynı zamanda film.

Merveg. Ali'nin hikayesini zayıf bulduğum için değinmedim çok fazla soru işareti barınıyordu. Neden orda ne yaptı gibi gibi. Kadın direnişi kısmına katılıyorum. Babasının en sondaki savunuculuğu çok iyiydi beklememiştim mesela.
Öncelikle diziye başlayacaklara tavsiyem 3 sezonu da peşpeşe izlemeniz olur aksi halde olay örgülerini toparlamak dahada güçleşir. 1.sezon stranger things benzerliğiyle başlasa da bu benzerlik yaratılan atmosferle sınırlı kalıyor ki konuları oldukça farklı. İlk sezon kişileri tanıma (gerek isimleri gerek aileleri ve her karakterin 3 dönemi), zaman döngülerini anlama konusunda iyi işlenmiş beklenmedik bir hikaye ve bence en iyi sezon. 2.sezonda ise yapıyı madem çözdün işleri daha da girift yapalım karakterleri yıllar arasında gezdirip ilişki yumağı oluşturalım diyor:) Akıcılığı, merak uyandırıcılığı, şaşkınlık içinde bırakması ile tatmin edici bir şekilde de bunu yapıyor. 3.sezon ise hangi yıl hangi evren denklemleri arasında savrulunan ve bu kadarına gerek var mıydı diye izleme motivasyonunu adım adım kaybettiğiniz sadece nasıl bağlanacak diye merak duygusuyla izlediğiniz bir sezona dönüşüyor. Final ise çoğu kişiyi tatmin etmiş olsa da (3 boyut vurgusu dışında) döngünün başlangıcını oluşturan hikaye beni tatmin etmedi. Geçidin yol geçen hanı gibi olması, zaman makinesinin her kaybı olanın yapabileceği ve kullanabileceği basitlikte olması ve bunun gibi boşlukları saymazsak zamanı anlama, kendi varlığını, evrenin varlığını, hayattaki misyonunu, değişimi, değişmezliği sorgulatan derin bir tarafı da olan müzikleri, oyunculukları, mekanları, çekimleri ile keyifli bir hikaye.
Fatih Akın hayranı olarak tüm filmlerini tekrar tekrar izleyebilirim fakat bu filmi tekrar izleyebileceğimi kesinlikle düşünmüyorum. Bu kesinlik yönetmenlik oyunculuk yada diğer etkenlerden kaynaklı değil tamamıyla konunun aşırı rahatsız edici olmasından ve bunun çok açık işlenmesi ve o vahşeti hissettirme gücünden kaynaklanıyor. Filmin gerisinde, mide bulantısıyla karışık ürperti duygusu kalıyor en azından benim için öyle oldu. Boğuşma sahnelerinin tek plan olması ve gerçekçiliği en en sevdiğim noktalardandı ki böylelikle o anı kesintisiz içindeymişçesine (nasıl planlanmış, kaç tekrar yapılmış gibi deli sorular içinde) izlemiş oluyoruz. Film sonu merak edip araştırma yapıldığında başrol oyuncusunun (Jonas Dassler) yaşı oyunculuk, görüntüsü makyaj konusunda şapka çıkarmamızı sağlıyor. Tavsiyem ise zihnen hazır olmadıkça izlenmemesinden yanadır:)