Film başladığında yansıtmaya çalıştığı hayatların yanından bile geçemeyen "Mustang" e benzeyeceğini düşünmüştüm. Ama sonrasında beni çok şaşırttı Seren Yüce. Bu, içi boş olduğu halde dolu gözükmeye çalışan, her şeye sahip olmanın şımarıklığıyla daha da fazlasını isteyen, ilişkilerini samimiyetten uzak yaşayan ve sürekli mutsuzluktan dem vuran insanların hayatları daha iyi anlatılamazdı bence. Instagramda resimlerini gördüğümüz çılgınca eğlenen para babası tiplerin de iç yüzünü görmüş oluyorsunuz böylece. Hep gariban insanların mı hayatları gösterilecek. Alın size bir giydiğini bir daha giymeyen, bir yediğini bir daha yemeyen vatandaşların hikayesi. Buyrun bir de buradan bakın.
Ovvv beynim yandı. "Bana hiç zor gelmedi izlemek, bir çırpıda bitirdim" diyen ya ağır yalancıdır ya da filmi ilerleterek izlemiştir. Nasıl bir filmdi bu aklım almıyor. Gerçekten LSD kullansak bu kafayı yakalayamayız belki de. İşte bu sebeple çok başarılı. Reenkarnasyon referansları, arkasından bu konuyu destekleyen görüntüler, bir görüntüden öbürüne geçiş ve bu sirada da icinize işleyen dram vs. süper bir deneyim yaşattı bana.İzleyiciye verilen pasif tanrı rolü de ayrıca hoşuma gitti. Her şeyı gördük fakat müdahale edemedik. Aslında film 100. dksında bitseydi sindirmesi daha kolay olurdu. 100. dakikadan sonra kendini çok tekrar etti. İster istemez yer yer koptum filmden. Tek sıkıntım buydu diyebilirim. Bir bilgi de bu film için olsun ; diyalogların çoğu oyuncular tarafından doğaçlama yapılmış.Noe ' nın İngilizcesi pek iyi olmadığından biri oyuncuların söylediklerini kendisine tercüme etmiş. İlginç adammış vesselam. Filmi izledikten sonra daha iyi anlayacaksınız.
İnsan hayatının bu kadar ucuz olduğu bir ülkede yaşamak o zaman da çok zormuş, şimdi de öyle. Gerçi o zaman sosyal medya olmadığından, pek çok yasa dışı muamele gizli kalmış. Anlatılanlar ve bu tarz filmler sayesinde en azından yaşanılanların bir kısmının gün yüzüne çıkması bazı konulardan ders çıkarılması gerektiğini gösteriyor bize. Mesajını vermek adına saçmalanan birkaç sahne dışında beğendim. 12 Eylül darbesinin sıradan insanların hayatındaki etkisini kendince gerçekçi ve vurucu sahnelerle anlatmış. Tavsiye ederim.
İspanyol bir arkadaşım yıllar önce ısrarla tavsiye etmişti, ben de ısrarla erteliyordum. Gördüm ki, bu ısrarları boşuna değilmiş. Belirli karakterler üzerinden Brezilya sokak hukukunu gerçekçi bir dille anlatan güzel bir film olmuş. Hiç abartıya kaçmadan aksiyonunu da, dramını da tam ayarında vermek aksiyon ve suç filmlerinde kolay bulunur bir özellik değil. Buna rağmen de sıkmaması daha da zor. Bravo vallahi. Filmin çekiminden Dvd dağıtımına kadar ekibin de çeşitli suçlarla karşı karşıya kalması ayrıca ironik. Film vizyona girmeden üç ay önce en çok satanlara girmiş. (Korsanın daniskası ) Bu ülkelerde film çekmek bu kadar zorsa, yaşamak ne kadar zordur kim bilir. Bunun cevabı için (bkz. Elite Squad)
Beğendim, beğenmedim tarzında yorumlar bu film için geçerli değil maalesef, o nedenle sadece filmin hissettirdiklerini yazabilirim. Bir kere girişi çok etkileyiciydi, arkadan gelen tuhaf sesler ve kendini öldüren bir tanrı figürü. O kişinin tanrı oldugunu önceden bilmesek o kadar etkileyici olmazdı belki. Arkasından rahatsız edici sahneler birbirini izledi. Her ne kadar yaratılış temalı olduğu söylense de ben en çok ölümü hissettim, içim ürperdi. Acayip filmleri sevenler denesin derim, onun dışındakiler tenezzül bile etmesin. 72 dk olmasına rağmen çok zor izleniyor. Göz yoran siyah beyaz görüntüler, mideye zarar sahneler ve anlaşılması zor olaylar beyninizi bulandıracak, şimdiden uyarıyorum. Son olarak da her bir karesi için 10 saate yakın bir vakit harcanmış, emeğe de saygı lazım.
Insomniac bunu beğendi.
İlginç bir filmdi. Melvin karakteri çok kafamı kurcaladı. Gıcık mı, sempatik mi, iyiliksever mi, bencil mi kesinlikle karar veremedim. Eğer amaç buysa gerçekten başarılı olmuş. Jack Nicholson zaten bu rol için biçilmiş kaftan Zaten kendisi de Melvin'in oynadığı en sevimli karakter olduğunu söylemiş. Gerçi ilk etapta John Travolta düşünülmüş bu rol için ama iyi ki olmamış Genel itibariyle çok sevdim filmi. Sıkıcı da gelmedi hiç. Tavsiye ederim.
Görüntülere, oyunculuklara ve uyarlamaya diyecek sözüm yok. Sadece kişisel tercih olarak bu müzikal bir film olmamalıydı. Çünkü müziklerin akılda kalıcılığı ve etkileyiciligi yok. Filmi izledim, bitti hangi müzik seni etkiledi derseniz, cevap veremem. Müzikal filmlerde müziklerin içime işlemesi ya da en azından aklımda yer etmesi çok önemlidir benim için. Bir tek bu konuda sıkıntı çektim. Onun dışında zaten güzel olan bir malzemeden başka bir güzellik çıkmış. Söylediğim durumlara pek takılmıyorsanız beğenirsiniz.
Buz Devri Dinazorların Şafağı filminden sonra bitmeliydi.Son iki filmi sevemedim bir türlü. Bu daha da kötü olmuş. Gülümseten bir kaç sahne vardı ama onun dışında sıkıldım. Sadece belirli karakterlerle devam etmeliydi, her yeni karakterle olaylar sarpa sardı. Zorlukla bitirdim diyebilirim.
FairyTalee bunu beğendi.
İzlemeden sempati duymakta haklıymışım. Beklentimin bu kadar yüksek olması başta korkutsa da, filmin seyri beni rahatlattı, başlangıcı bitişinin de guzel olacaginin teminatı oldu açıkçası. Filmde sunulan hayat ağzımızı sulandırsa da (doğal ürünler, sabah sporları, ateş başında müzik, ailecek kitap okuma vb. ) sonrasında görüyoruz ki hayat çok daha farklı. Hayat dik bir kayadan, vahşi ormandan daha tehlikeli. Bu sebeple böyle ütopik bir yaşam tarzından gerçek bir hikaye çıkmış. Her şeyi güllük gülistanlık gösterseydi ne kadar eğlenceli bir fikir olursa olsun, gercekcilikten uzaklaştığı için bu kadar etkileyici olmayacaktı . Filmin en önemli başarısı konudan ziyade yardımcı öğelerin süper uyumu. Yardımcı oyuncular, kıyafetler, müzikler ve doğa ayrılmaz bir bütündü. Bu arada Viggo Mortensen cenazede giydiği tuhaf gömleği 1991 yapımı Indian Runner filminde de giymiş. Herkese tavsiye edebileceğim bir film daha bulduğum için mutluyum. Teşekkürler Matt Rossi.

deryacengiz Harika bir yazı, filmin üstüne ballı kaymak gibi oldu
eminuk teşekkür ederim ;)
Dizi iyi hoş da her bölümde farklı bir olay işlenen dizilerden artık sıkıldığımı fark ettim. Kurgusu süper, oyunculuklar da ona keza ama işte bir sonraki bölümü merak etmeyince olmuyor. Tamamen kişisel problemim yoksa söylediğimi sorun olarak görmeyen herkesin begenecegini düşünüyorum. Henüz ilk sezonu bitirmemiş biri olarak belki de çok erkendir. Umarım gelecek bölümlerde diziye bağlanabilirim.
phoeniks bunu beğendi.
Kimlik problemi yaşayan, kendini olduğu gibi kabul etmeyen, kendisi olmaktansa türlü entrikalarla başkası olmayı tercih eden bir arkadaşımız Tom Ripley. Aslında çok da zeki sayılmaz, sadece yerine geçtiği kişinin dengesiz, her an her şeyı yapabilecek bir karakter olması işini kolaylaştırıyor. Bundan dolayı işinin yaver gittiği kısımlarda senaryoya kızmadım. Aksine sevdim senaryosunu ve işlenişini. İtalya'dan güzel manzaralar sunması, bir de müziğe bolca yer vermesi filmin artısı oldu. Matt Damon azıcık toy ama ona rağmen rolünün hakkını vermiş. Konusunun vaadettiği gibi hareketli sahneler yok,yavaş ilerliyor. Yine de seveceğinizı düşünüyorum.
Bilemedim. Bazı yerlerde çok eğlendim, arada da sıkıldım. Görüntüler güzeldi. Fantastik film olma özelliğini sonuna kadar taşıyor. İşte bazı sahnelerin gereksiz uzatılması sıktı. Sinemada iyi vakit geçirebilirsiniz.
Sadece diyaloglarla kendine bağlayan kaç film vardır ki? Bunu da çok sevdim, sadece ilk filmdeki tutkulu, enerjik ve çılgın sohbetleri aratıyor. Gerçi hayat da böyle.Hiçbirimizin onca yıldan sonra aynı heyecanı kalmayacak. Bu gerçeği yüzümüze vurduğu için de bazı noktalarda sizi mutsuzluğa sürükleyebilir. İlk iki filmi sevdiyseniz bunu da seveceksiniz.
Couldhard, sezgo, otekiben, b.u.r.c.u, Lessienn, atillalkan, bleim, PaRaNoYa7, ipkopuk bunu beğendi.
Filmi genel itibariyle beğendim ama eleştirilerim de olacak tabii. Öncelikle güzel bir Türkiye tasviri olmuş. İşini adamakıllı yapmayan, hatta işinizi halledene kadar alakasız milyon tane muhabbet çeviren memurlar, sınıfta öğretmen mi var, başçavuşun eşeği mi belli olmayan öğrenciler, maç izlerken dakikaya on küfür, beş de sigara düşen diyaloglar, "elalem ne der" diye düşünmekten kendi hayatlarını yaşayamayan aileler... Liste boyle uzaaar, gider. Herkes kendi hayatından bir kesit bulacaktır eminim. Ağlanacak halimize güldüren de çok sahne vardı. Tüm bunlar iyi hoş ama bazı noktalara vurgu yapmak için gereksiz uzatılan sahneler izleyiciyi rahatsız edecek boyutta. Daha durağan filmler de izledim, çok daha hareketsiz sahnelere katlandım, sabırsızlık etmedim, bu filmde öyle olmadı maalesef. Yönetmen gözlemlerinin doğruluğunu kanıtlamak için fazlaca kasmış. Yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi olması sebebiyle mazur görülebilir diye düşünüyorum. Umut vadeden bir adam bence. Ha görüntülerin güzelliğini de es geçmemek lazım. Bunun için de görüntü yönetmeni Marius Panduru'ya teşekkür etmek gerek.Eksiğle, fazlasıyla bizden bu film. Mutlaka izleyin.
Konusu güzeldi, müzikleri güzeldi, görüntüler güzeldi, oyunculuklar güzeldi, kafamda bıraktığı soru işaretleri bile güzeldi. Gözümü beyaz perdeden bir saniye bile ayırmadm, yanımda mal mal konuşan çocuklara sinir olacak kadar dahi vaktim yoktu. Sürekli beyninizi meşgul ediyor, sürekli soru sorduruyor, kimine cevap veriyor, kimine "hadi bakalım çalıştır şu beynini " diyerek cevabı size bırakıyor. İnşallah hiç devamı gelmez ve film kafamdaki haliyle kalır. "Armut piş ağzıma düş" çüler izlemesin.