Frameby | Nautilus - Comments
Netflix uyarlamasını görsel açıdan tatmin edici olsa da kitap tekniğinin sinemaya uyarlanması açısından zorlama buldum. Korku filmi gibi olmuş halbuki romanı okurken ölülerin çektiği acıyı içselleştirip şiirsel bir tat buluyorsunuz. Aslında yönetmen kitabı aynen uyarlamak için elinden geleni yapmış ama Pedro Paramo sinematografik bir kitap değil. Bazı kitaplar kitap kalmalı. Büyüsü zaten dili ve bilinç akışı tekniğinde. Bunu sinemaya uyarlayabilmek çok zor. Aynı tadı vermiyor. Belki sinemaya çeşitlilik getirmesi açısından iyi olabilir ama bu tarzı seven ve anlayabilen azınlığın bunu sindirmesi çok zor. #pedroparamo
Şahane! Özellikle görüntü yönetmeni müthiş bir iş çıkarmış, her sahne kartpostal gibi. Müzikleri sizi filmin içine çekiyor, gerilimi sonuna kadar hissediyorsunuz. Sert ve vurucu bir film. Kızılderililerin yaşadığı katliamı gözler önüne seriyor. Sürekli adam öldürmeyi göstermek yerine az bir şiddet sahnesinde bile mükemmel bir iş çıkarılmış konu sağlam ve yerinde işlenilmiş.
Konu güzel ve yaratıcı ancak film sonlara doğru çok amatörleşti. Mantık hataları çok fazla var. Kesinlikle mide bulandırıcı.
Kitaptaki bazı kısımları elemişler. Yönetmenin bu konuda başarılı olduğunu düşünüyorum. Çünkü gereksiz uzamalar ve sıkılmalara yol açabilirdi. Film konusunda yapılan eleştirilerden birisi uzunluğuydu. Ancak bir Frank Herbert sever olarak kısa bile kaldığı ancak sinema için yerinde bir uyarlama olduğunda hemfikirim. Tarikatların insanları ele geçirmesi ve devlet yönetimi konusundaki mesajları kitapla örtüşüyor. Elbette kitapta daha derin anlamlar var. Kostüm ve mekan tasarımı harikaydı. Feyd Rautha’yı oynayan oyuncu döktürmüş.
Kafamda bizim Akdeniz’i de böyle çeksek düşünceleri belirse de belgeseldeki kostümler, renk cümbüşleri, insanların kıyafetlerine özenleri ve bozulmamış mimarîler buradaki imkansızlıkla beni baş başa bıraktı. Hoş o tarihlerde çekilse farklı olabilirdi. Belgesel masalsı bir anlatımla fotoğrafçı düşleriyle kurgulanmış. İşte Varda!
Film bittikten sonra sanki zamanı değildi bu filmin diye düşündüm. Sonra “izlemem gereken zaman değildi.” diye hep düşüneceğimi fark ettim. Öyle rahatsız edici.
Guiletta’nın o müthiş mimikleri için her filmini izlerim dedim ve açtım. Canımı çok sıktı hikâye. Işık kullanımının yine enfes olduğu, karakterlerin curcunasının izleyiciye geçtiği samimi ve dokunaklı bir film. Tebessüm ettirirken acıtıyor.
Benim için büyük hayal kırıklığı. Geçenlerde Pegasus hava yolları dergisinde Wes Anderson’un tren tasarımı haberini okumuştum. Sanırım Wes Anderson kurgu içinde çok beğendiğimiz görüntü şaheserlerini bu vizyona kaydırmaya karar vermiş bu film bunu düşündürttü bana. Hikaye yok aadece görsel var. Çok üzgünüm.
Dekorasyon harika ama filmi ilerletmenizi sağlayacak içerik yok. Dekorasyon metaforik bağlamda kurgulanmış kabul ediyorum ama sorun şu: filmdeki mitler seyircinin gözüne gözüne sokuluyor, boğuyor. Bu tarzlarda genelde metafor, seyircide ışık çakması, filmden haz aldıktan sonra bırakıp eğer göremediği bir şey var mı diye araştırması için kullanılır. Bu filmde metaforlar o kadar yorucu olmuş ki insanın zaten filmi bitirip yapısöküm yapmaya iştahı kalmıyor. Keşke dekorun değil de karakterlerin filme seyirciyi çekmesi üzerine yoğunlaşılsaydı biraz. Özellikle psikolog karakteri filmden sizi iyice itiyor. Bu kadın tiplerini klasik Türk dizilerinde yeterince görüp onlardan kaçarken Haluk Bilginer, Demet Akbağ’ın olduğu kadroda bunu görmek beni hayal kırıklığına uğrattı. (Konu Elçin Sangu değil, oynadığı karakter bu arada. Yoksa o tipi güzel yansıtmış.) Absürd komedide çok sağlam filmler de çekiliyor son zamanlarda Cem Yılmaz’ı da yerden yere vurdular ama izleyince adam başarmış diyebiliyor iyi bir izleyici, ya da Cinayet Süsü için aynı şekilde. Tamam sonunda sosyal mesaj verilmiş ama yarısında kapatmama neden olan karakterin yapmacıklığıydı. Kısacası dekorasyon bile kurtaramamış filmi. Giriş güzel, gelişme boş, sonuç güzel. Ortası boşsa bir romanın giriş ve sonucunun ne önemi var? Filmlerde metafor görünce harika film diyoruz çünkü analiz ederken bilgi sahibi olduğumuz konuda fikir sunma olanağımız oluyor. Ama her filmde metaforik öge olması o filmi başarılı yapmaz. Bol baharatlı yemek gibi. Her şey karışmış, etin tadını alamıyorsun. Absürd komedi için girişimler olması güzel ama bu filmin çerezlik olduğunu söyleyebilirim. Filmi kapatmamak için çok direndim çözümleme yapmak için ama bütün iştahım kaçtı.
Nautilus
Muazzam bir filmdi. İnsanın bastırdığı dürtüleri üzerine yoğunlaşmış film. Çok ince detaylar var. O yemek sahnesini tek başına değerlendirmede baz alabilirim...
Eko- eleştiri bağlamında mesaj veren güzel bir animasyon. Rakunların hayalarından işlevsel şeyler yapmaları kazındı kafamai bundan çıkamıyorum jdkhdfh
Filmdeki metaforları yakaladığınızda tekrar tekrar izlemek istiyorsunuz. Öncelikle filmin adı, duvardaki tren resimleri ve varoluş sorgulamasını tren rayları olan yerde yapmaları çok manidar. "İskoçyalı olmak boktan bir şey. Biz en altın da altındayız. Kahrolası dünyanın pislikleriyiz. En zavallı, perişan, aşağılık, boktan medeniyetteki en boktan insanlarız. Bazı insanlar, İngilizlerden nefret eder. Ama ben etmiyorum. Onlar sadece aptal insanlar. Öte yandan, biz aptal insanlar tarafından sömürgeleştirildik. Bizi sömürmeleri için daha iyi bir ırk bulamazdık." Trains potting, İngilizlerin geçen trenlerin numaralarını, modellerini yazarak vakit geçirmesi, anlamsızlık demekmiş. Film, kayboluş, toplumsal bozulmayı her hücresinde hissettiriyor. Uyuşturucudan tiksindiren cinsten.
Filmi genel olarak başarılı buldum. Fakat keşke Feyyaz Yiğit'in üzerine İvedikliği geçirmeselermiş. Devlete müthiş göndermeler var.
Dizinin atmosferinde 90lar havasını hissetmiyorsunuz. Yalnız Osman karakterini oynayan arkadaştan tam bir psikopat tipi olur. Geleceği parlak... Bunun dışında zaman geçirmelik bir dizi. Kötü değil ama harika da değil. Eğer çok vaktiniz varsa izleyebilirsiniz. Bir de tahtanın üstündeki Atatürk resmi ve hitabe yeni baskı değil mi, ben mi yanlış hatırlıyorum. Hatta ben lisede buna geçildi diye sinirlenmiştim eskisi daha güzel diye.
Oyunculuklar hakkında bir şey demeye gerek yok... iki üstat! Görüntü yönetmeni harika bir iş çıkarmış. Belgesel tadında yakınlaştırmalar, efektler... ekstra görüntü üzerine gerçekçi olması için yapılan çekimler... Şapeldeki ikonların ardından ekrana gelen günümüz insanının duygularının yansıması... diyalogların doyuruculuğu... kesinlikle önerilir.