görsel açıdan başarılı olsa da ve anlatmaya çalıştıkları itibariyle zaman zaman etkilese de içi boş kalmış yapay bir film.
bölümler arasında ki kopukluk gözüme battığı için çok başarılı bulmadım. ayrıca andy warhol'dan zorla soğuttu resmen. sienna miller'ı hiç bu kadar güzel ve karizmatik görmemiştim bu arada. serseri aşıklar'da ki jean seberg etkisi yarattı bende.
izleyicinin duygularını yönlendirmenin hedef alındığı çok başarılı bir tek mekan filmi olmuş. yönetmen, kedinin fareyle oynadığı gibi oynamış bizimle. daha 1. dakika da filmin bütün gidişatını ve sonunu gördüm. son dakikaya kadar da bu duyguyla izledim. adım adım, olacağını düşündüğüm her şey oluyordu. ta ki o son dakikaya kadar! o son dakikanın bana hissettirdiklerini anlatabilmem için uzun uzun yazmam gerekiyor; ya da(affınıza sığınarak) kısaca argo karşılığını: G.t oldum!
son olarak, esas ablanın netliğine hayran kaldım.
son olarak, esas ablanın netliğine hayran kaldım.
"iki film birden" gibi olmuş. rodriguez ve tarantino'dan bekleyebileceğim her şey çıktı karşıma. ve artı olarak tarantino ve hayek'in oynadığı efsane sahne. :-) hikayenin, adım adım, çok kolay ilerlemesi merak etmeme fırsat vermediği için favorilerime alamadım.
kim ki-duk'ın-klasikleşen-abartılı karakterleri ve hikayeleri. çoğu filminde olduğu gibi yine hem sarsıyor hem de etkiliyor. bu sefer biraz farklı olarak intikam mı tutku mu sorusunu sordurarak akıl da karıştırıyor.
jupiterinuydusu bunu beğendi.
realizm ile sürrealizm arasında gidip gelen, depresif yaklaşımlı, çok başarılı ve etkileyici film. filmle ilgili aklıma takılan tek şey üç şehir görmemiz. bir de filmin karanlık ortamından bir an için kopmamıza neden olan, sazanlar için devamlılıkla ilgili-bence-komik bir detay var.
seda bunu beğendi.
siyahpaltolugenckadin, biologist bunu beğendi.
devam filmi kötü bir fikir olmuş bence! nekrofili olayına bulaşmayacaklarını umarsak eğer; ana fikir, mecburen, "ölenle ölünmez" olacak herhalde! :-)
baştan söyleyeyim, izlememeyi tercih ederdim. herzog'un standart rahatsızlık uyandıran üslubuyla yansıtılan anlamsız bir anarşi denemesi olmuş. bu rahatsızlığa değecek bir alt metinde göremedim açıkcası. her türlü otoriteye gönderme yapmış ama eleştirilerinin altını dolduramamış bence. her şeyi geçtim, eğer hayvanlara rol yapmayı öğretmedilerse!, ki öyle olmadığı çok açık, gerçek bir zulüm vardı hayvanlara. ve bu bile kara liste için yeterli bir sebep benim açımdan. resmen bir işkence sahnesiyle bitti film!

cimcini Herzog'un üslubu maalesef ağır. 1970 yapımı bir film.Özellikle o dönemde hayvan hakları konusunda yeterli bilinçlilik olmadığı düşünülünce (hiçbir zaman tam bir bilinçlenme olamayacak), ve gerçekten hayvanların işkence görmüş olabileceği düşüncesi bile gerçekten çok çok üzücü. Hele benim gibi hayvan sever biri için; fakat bu tarz filmlerin izlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Her ne kadar anlatılan isyanın temeli ve amacı yoruma açık bırakılmış olsa da. Bu tarz , yorumlanmasının ucu açık bırakılan filmler, benim ilgimi çekiyor. Cücelik, özellikle toplum içinde, zaten acımasız bir var olma savaşına başlayan yeni doğan için bir talihsizlik olsa da, yaşam alanı hepimiz için hem içimizle, hem de dış dünyayla yaptığımız bir savaş ve maalesef bazen bundan kaçmaya çalışıyor da olsak, bu düşünce içimizdeki rahatsızlıkları, bilinç altımızın karmaşalarını bazen ortaya çıkarıyor. Herzog da cüceleri, yani doğuştan küçük olan bu insanları kullanarak içimizdeki isyanımızın küçük bir bölümünü dile getirmeye çalışmış. Bu benim yorumum. Ucu açık...

otekiben çekildiği dönemin kurallarına, yasalarına göre mazur görülebilir hayvanlarla ilgili kısım; ama insanlık ve vicdana göre hiç bir zaman kabul edilemez bence. bencilce yaklaşım ya da kolaycılık sayabilirsiniz, izleyene, beğenene saygı duymaktan vazgeçmeyerek, ben artık kaçınmaya çalışıyorum bu tarz filmlerden. ne kadar başarılı olduğum tartışılır gerçi :) siz daha başarılısınız objektif analiz konusunda, "a serbian film" yorumlarımızdan da hatırlıyorum. :)

cimcini ya aslında böyle düşününce ben de çok üzüldüm. unutmaya çalıştığım gerçeklerle karşılaştım .hayvanlar en hassas olduğum varlıklardır. 70'lerde ve 80'lerde çekilen filmlerde hayvanların gerçekten zarar gördüklerini bir arkadaştan öğrendiğimde hiç araştırmadım çünkü emin olursam kafayı sıyırabilirdim ama öyle değilmiş gibi yaparak izliyorum. yine de hayvanlı sahnelere bakamıyorum.

otekiben daha vahim olan filmlerde var. mesela "Cannibal Holocaust" filmi baya bir olay olmuş zamanında. snuff movie olduğuna dair şüpheler varmış ve yönetmeni yargılanmış. gerçi aklanmış daha sonra ama şüpheler ve tartışmalar devam etmiş. bölük pörçük izleyebilmiştim sadece. ve doğal olarak tavsiye etmem.

cimcini maalesef onu da izledim. o da eskidir zaten.ben ne biçim bir hayvan seversem :) bir süre izlemeyeceğim ama...

otekiben sinefil olduğumuz sürece kaçınmamız imkansız ne yazık ki.
genel olarak insanlığı çok güzel yansıtmış. hoşgörüsüzlük, cahillik, bencillik, değer bilmezlik, çıkarcılık... üstüne, son dönemin, bence, en büyük toplumsal problemine de dokundurmuş: "rant". karakterlerin kişiliklerini koruması ve hikayenin akışında duygusal değişimler göstermemeleri hem hoşuma gitti hem de şaşırttı.
baştan söyleyeyim; ne yazarsam yazayım spoiler vermiş gibi olacağım.
çok etkileyici bir film...
olayın merkezinde küçük bir melek olduğu için, sinir sahibi olmadan izlemek neredeyse imkansız. bolca oha çektim ve finali için eminim izleyen herkesin umut ettiği imkansız olanı istedim.
çok etkileyici bir film...
olayın merkezinde küçük bir melek olduğu için, sinir sahibi olmadan izlemek neredeyse imkansız. bolca oha çektim ve finali için eminim izleyen herkesin umut ettiği imkansız olanı istedim.
kurgusu nedeniyle zor izlenen bir film. sürekli bir şeyleri kaçırıyorum hissinin verdiği rahatsızlıkla izleniyor. sinopsis aşamasında takılı kalmış gibi, bölük pörçük bir hikayesi var. filmin başında esas kızın söylediği bir cümle filmi çok güzel anlatıyor aslında: "benim adım tracey berkowitz. 15 yasındayım. kendisinden nefret eden normal bir kızım." çoğu zaman olduğu gibi, ellen page'in oyunculuğuna hayran kaldım. ve bütün aksaklıklara karşın filmi de sevdim.