Romantik bir aşk filmi gibi görünse de konusunda belirtildiği gibi fuhuşa zorlanan genç bir kadının dramı işleniyor. Bazı kısımlardan dolayı ne çok iyi ne çok kötü orta halli bir dram film olmuş. Filme eşlik eden manzaralarda çok güzeldi.
serkan2335, phoebe bunu beğendi.
Katman katman duyguların arasından en başından sonuna kadar insanın içine sızan bir film olmuş. Demi çıkan bir çaydan bir yudum almış gibi insanda güzel bir duygu, haz, tanıdık bir şeyler bırakıyor. Biraz da o yüzden hayatın içinden ve artısıyla eksisiyle yeri gelsin gelmesin parçaların üzerine basılan, harcanan seçimleri hep görüyoruz, yaşıyoruz ya da uzaktan seyirci kalıyoruz. Belki de kendi dünyamızda ve içimizde bu yüzden hem iyi hem kötü insanızdır.
İnsanın içinde barındırdığı, söyleyemedikleri, keşkeler ya da kaçırılan her an için geriye dönmek pek mümkün olmasada hayatın her anında devam etmek için mutlaka bir şeyler var. O şeylerin içinde izlerken filmin naifliği ve duruluğu, hüzne biraz daha da hüzünlü bir sürat katarken; nefes al, derinlere doğru dal ve izlemeye devam et, diyor. Derinden içe işleyen öyle güzel bir filmdi ki...
Hikâyesi pek yabancı olmadığımız benzer filmler de izlesekte, gerçek hayattan esinlenilmiş, çok derin işlenmese de içinde bulundukları "Four Good Days" etkileyici bir hikâye. Glen Close ve Mila Kunis, etkileyici bir performans sergilemişler. Özellikle Mila Kunis şaşırttı. Sadece Oscar'da En İyi Şarkı dalında bir adaylığı olsada aslında birkaç dalda aday olmayı hak ediyormuş
rusyena bunu beğendi.
Güzel bir film olmuş. Aksiyon sahneleri ve eğlencesi tam dozunda, tadında çok güzeldi, farklıydı. Devamını da sabırsızlıkla bekliyorum.
Aradan geçen zamana bakınca devam filmi olsa da 80'li 90lı yıllara bakınca bu tarz filmler zamanında daha güzel oluyor. Bu yüzden ilk filmin tadında değildi. Yine de çerezlik desem hafif kalır ama izletti.
Joen Coen,güzel bir sunumla tiyatroyu ekrana getirmiş. Oyuncuların, görselliğin ve yapım ekibinin de büyük bir emeği var. Sahne, dekor kullanımı ve özellikle ışık kullanımıyla, siyah beyaz sinematografisiyle görüntü yönetmeni çok güzel bir iş çıkarmış.
İlk önce günümüz 2021 uyarlamasını izledim. Hikâye aynı olsa da günümüz uyarlamasıyla ister istemez kıyasa düşünce 1947 yapımı duygu geçişleriyle epey hızlı ilerliyor ve daha basit işlenmiş. Bu durum Guillermo del Toro'nun yapımında tam tersi yavaş tempoda ilerlese de günümüz şartlarına göre güzel bir kurguyla sunmuş.
Yavaş bir temposu olsada filmin havası bir noktadan sonra doyurmaya başlıyor. Artıları gibi eksileri de olsa yansıttığı dönemle iyi harmanlanmış. En iyisi midir bilemedim ama güzel bir seyir zevki sunmuş.
Film bitince bir tren yolculuğuna çıkma isteği uyandırmıyor değil. Hissettirdikleri... Bir tren yolculuğunda gidilecek yer ya da varış noktası aslında en başından bellidir. (Yarı yolda inilmediği sürece tabii. Gerçi yarı yolda bir varış noktası sayılır. Tartışmak lazım.) Ama insan, bir yere ya da hedeflenen noktaya ulaşmak için kendine nedenler, sebepler ararken baştan bilmediği ve tek başına o sıkışık yolculuğa çıktığında yolda güzel nedenler, sebepler yakalıyor galiba. Arayış ve yol filmlerini seviyorsanız şans verebilirsiniz.
Yönetmene olan ön yargıdan dolayı pek beklentileri karşılamayan bir Marvel filmi olarak görüldüğünü düşünüyorum. Sıkıntı biraz hikâyenin hızlı ve yüzeysel kalmış olması. Ama yeni karakterleri tanımak adına başlangıç filmi olarak iyi buldum ve izledim. Devamını merak ediyorum.
MehmetYurdakul bunu beğendi.
Magazini bol entrikalı gerçekte yaşanmış sonu bilindik "sana demiştim, bak işte dediğim oldu." hikâyelerinden biri.
Baştan söylüyorum ama film herkese hitap etmeyebilir. Hayatın ve günün içinde insanın dikkatini çekmeyen ya da kaçan ayrıntıları, anları masalsı bir anlatımla sunmuş. Aslında bunun da dışında bir şeyler..
Anne Frank'ın arkadaşı Hanneli Goslar'ın gözünden, Anne'yı ve toplama kamplarında süreci izliyoruz.