Her şeyden önce Dafoe'nun performansı filmin en güçlü yerlerinden biri. Zamanında Johannsson'da bulduğum dinginliği Tatiana Lisovskaya sayesinde bu filmde de buldum, çok iyi iş çıkarmış. Diyaloglar, özellikle rahiple olan sahnede iyice kendini belli ediyor, gayet başarılı. Tek sıkıntım görüntü yönetmenliğiyle, maalesef. Sürekli hareket eden, titreyen ve sallanan bir kamera tercihi ne kadar isabetli çok karar veremiyorum çünkü sinema anında müzik ne kadar rahatlattıysa kamera hareketleri de o kadar yordu. Elbette bunun Gogh'un sıkıntılı zamanlarını aktardıklarından yaptıklarını anlamak zor değil ama ister istemez yine de diyorum.
Güzel twist, güzel final.
Carpenter'ın elbette çok daha iyi filmleri var aynı zamanda daha kötü filmleri de var. Arada bir yerde bu da. Korku janrındaki yeri de yadsınamaz tabii ki.
"Ah benim yalnız ve güzel(!) ülkem" dedirtecek bir film. Hikaye çok bizden ve bu duygularınıza daha bir yükleniyor. Damla Sönmez'i birkaç dandik diziden sonra böyle görmek çok güzel. Resmen filmi sırtlamış. Sonu itibariyle pek çok kişiyi memnun etmeyebilir elbette ancak ben beğenen taraftayım.
Ciel bunu beğendi.