İsmiyle müsemma "ham beton" gibi bir film. Ama şahsen bu akım özelliklerini taşıyan binalardan hiç hazetmediğim gibi, filme de bir o kadar hissiz kaldım.
Show spoiler
phoebe liked this.
Gabriel Garcia Marquez' in muhteşem romanı Yüzyıllık Yalnızlık' ın oldukça başarılı bir uyarlaması. Beni derinden etkileyen romanlardan biridir o yüzden biraz mesafeli başladım diziye ama hiç hayalkırıklığı olmadı ki bunda Kolombiya yapımı olması da büyük rol oynuyor. Diziyi tavsiye ederim ama romanı okumayanlar varsa önce romanı okumalı .
İlk yarısı oldukça iyi başladı aslında ama sonra ne yazık ki klasik k- dramaya benzer bir hal aldı. Çok daha iyi bir film olabilecekken, ıskalanmış bir hikaye daha. Song Joong-Ki' nin oyunculuğu başarılıydı fakat.
phoebe liked this.
"Gerçek bir trajediden yola çıkan bir masal" diye başlayarak, Diana'nın psikolojik sıkıntılarını kendince yorumladığını belirtmiş yönetmen. Ancak Kristen Stewart böylesine travmatik halleri yansıtabilecek derinlikte bir oyuncu değil, en azından henüz. Sanki sadece ayna karşısında Diana'nın mimiklerini çalışıyormuş gibi görünüyor; bir nevi rol kesiyor. Hikayenin doğrudan karakter üzerinden işlendiği böyle bir filmde, oyuncunun yetersizliği filmi de aşağı çekmiş haliyle; vasat olmuş.
Gereğinden fazla yavaş ilerliyor. Karakterlerin geçmişine ilişkin bilgiler çok bölük pörçük bu yüzden mevcut hallerini anlayabilmek ve bir bağ kurabilmek için kendimi zorlamam gerekti. Oysa bu kadar sürede karakterler biraz daha detaylandırılabilirdi. Oyunculuklar iyiydi elbette ki bu kadar yıldız oyuncu varken aksini beklemiyordum zaten. Öyle ki Benedict Cumberbatch'in karizması olmasa Phil karakteri (zayıf/ eksik yapılandırılmış olmasına rağmen) aklımda kalır mıydı bilmiyorum. Kirsten Dunst ve Jesse Plemons'u da ayrıca alkışlıyorum. Görseller de oldukça başarılıydı. Ancak yine de filmden bana kalan en ağırlıklı unsur sıkıntı oldu.
selchuq liked this.
Birinci sezon sonu itibariyle ortalamanın üzerinde potansiyeli olan bir dizi. Vikinglerin ilk birkaç sezonuna göre biraz eksik ama Vikinglerin son sezonlarına göre kıyaslarsak bence aynı kalibrede. Bence izlemeye değer.
phoebe, serkan2335 liked this.
Hayalkırıklığı değil çünkü zaten iyi birşey beklemiyordum. İlk filmden sonra zaten ivmesini azar azar kaybetmiş bir seriye dönüşmüştü. Resurrections sadece o ivmeyi daha da yerlere düşürmüş. İlk filmin yeri bende hala ayrıdır, gerisi izlenmese de olur.
Hamilton'a bayılmıştım, In the Heights'ı da aynı keyifle izledim. Broadway müzikalleri bambaşka boyutlara taşımış, sayelerinde müzikal izler oldum.
Olayın Yehuda temsili Bill O'neil tarafından izliyoruz meseleyi daha çok. Bu bakımdan klasik biyografik üsluptan farklı ancak Kara Panterler ve Fred Hampton kısmı zayıf kalmış.
Philosophy liked this.
1998'den başlayarak 11 Eylül saldırısına uzanan süreçte CIA, FBI rekabetinin ekseninde, ABD devlet kurumlarının aymazlığına şahit olurken diğer yanda sefalet ve cehaletin piyonu durumundaki insanları görüyoruz. Gerçek olaylara dayanması diziyi etkileyici kılıyor ki kimi sahnelerde de gerçek görüntüler kullanılmış. Bir bölümde üç CIA ajanının araba içinde, Suudilerle neden iyi geçinmek zorunda oldukları ve bu sebeple de bazı bilgileri CIA dışına çıkmaması gerektiğine ilişkin bir diyalogları var. Suudilerle çatışırlarsa neler olacağını teker teker sıraladı CIA yetkilisi abla ve o zamandan bu zamana olanları bildiğimizden kanım dondu benim bu sahnede.
ANIL07 liked this.
80'li yıllarda Amerika Arkansas'ta yeni bir hayat kurmaya çalışan Kore göçmeni bir ailenin hikayesinin anlatıldığı; sade, özenle işlenmiş, manipülatif dramlardan uzak, başarılı bir drama. Müzikler de filmin genel tonu ile çok uyumlu; hikayeye çok katkı sağlamış.
Arabayla çarpıp birini öldüren ve kaçan oğlunun hayatını kurtarmaya çalışan bir hakimin, bunu normal yollardan yapamayacağı aşikar. Haliyle ahlaki/etik açıdan bir kırılma yaşayacağını biliyoruz; aksi halde ortaya bir hikaye çıkmazdı. E bir de başrolde Bryan Cranston'ın olması ve yapımın iddialı bir giriş yapması, ister istemez Breaking Bad kalitesinde bir iş beklenmesine neden oluyor. Tüm sezonu izledikten sonra hiç öyle bir kıyaslama yapılamayacağını söylemeliyim.
İlk bölüm iyi başladı aslında; kaza sahnesi oldukça etkileyiciydi. Ancak sonrasında senaryonun, hem hikayenin gidişatı hem de diyaloglar bakımından ciddi sıkıntıları var. Karakterler de derinlikli değildi; ortada bir ton travma var oysaki... Bu noktada özellikle hakimin oğlu Adam karakteri çok kötüydü. Karakterin kötü kurgulanmasına ek olarak oyuncu da son derece başarısızdı. Hatta baba oğul sahnelerinde Bryan Cranston
bile bir havaya girememiş gibi çünkü karşısındaki ouncunun tek bir mimiği/duygusu var. Kötü adamlar stereotip, klişe mafya ve çete olayları :) Finali ise zorlama ve zeminsizdi. Özellikle zaman ayırmaya değecek kalitede olmamakla birlikte, boş zaman geçirmek için izlenebilir bir dizi.
Müthiş oyunculuklar, muhteşem sahne tasarımları. Amerika'nın kurucu babaları ve hip- hop, gerçekten çok eğlenceli. Mükemmel bir gösteri.
Yine 80'ler yine aids... Yine dedim çünkü yakın zamanda Pose'u izlemiştim. Bu sefer aynı dönemin Londra versiyonunu görüyoruz. Ancak bu seferki mini dizi. 5 bölümde 10 senelik süreç koştur koştur anlatılmış; sürekli zamanda atlayarak beş ana karakterin hikayesinden kesitler anlatılıyor. Böyle olunca ne komedi, ne drama (ki dizi bu iki kategoride sınıflandırılmış) ne de karakterler yerli yerine oturabilmiş. 10 senede karakterlerin hiç değişim göstermemesi de inandırıcılıklarını zayıflatıyor. Velhasılı, yakın dönem (2018) işlerinden benzer mevzulara odaklanan Pose dizisinin bu diziye kıyasla daha başarılı olduğunu düşünüyorum.