Çok değişik bir kafaya sahip, bir çok mesaj barındıran ve harika oyunculuklarla süslenmiş güzel bir absürt-dram filmi. Mutlaka şans verilmeli. Müzikler enfes. 7/10
Ölüm ve yaşam dost olur mu? Kalıplarının çok çok dışında bir film. Böyle bi film mi olurmuş yahu, demeyin izleyin görün absürtlükte sınır tanımayan bu cesur filmi. Aslında sinemaya böyle yenilikler, yaratıcılıklar, devrimler gerek. Sürrealizm hayranları kaçırmamalı.
Hayatımda izlediğim en saçma filmdi. Ama her nedense sonunda çok ağladım. Tüm o saçma sahneler, diyaloglar bana çok şey anlattı. Yalnız yaşayan, yalnız ölen, hayatta olduğu halde bir ölüden farksız olan, hiç aşık olunmamış, sevilmemiş, mutluluğun nasıl bir his olduğunu unutmuş bir sürü insan aklıma geldi ve duygulandım. Tüm bunları akıl edenlere saygılarımı sunuyorum.
filmle ilgili ekşide okuyup çok sevdiğim bir yazıyı paylaşmak istiyorum:
içimizdeki ''öteki ucubeye'' yazılmış hüzünlü bir mektup gibi. öyle hüzünlü bir film ki hüznünü alaycılık, sarkazmla ören lakonik karizmanın altına gizliyor. komik, absürt olduğunu iddia ettiği her an dökülen deri parçalarını yerden toplamakla meşgul bir cüzzamlının içerideki hüznüne işaret ediyor. sizlerin dünyasında yeri olmayan 'benin'' parçalandığı ve dağıldığı yere kuruyor çadırını. hergün binlercesini geçiştirdiğimiz, anlam ifade etmeyen temasların sıradanlığına meydan okuyup, ötekinin aşkına, bu aşkın yüceliğine ve ulaşılmazlığına, sadeliğine el ediyor nehrin diğer yakasından.
çocukluğa, gençliğe, aşklara, ebeveynlere, dostlara mektuplar gönderiyor saklandığı yerden. kendini ifade edemediği yerlere ifade etmek istediklerini koyuyor nihayetinde cesurca. aklında ve kalbinde bastırdığı, ötelediği, kovduğu ne varsa yeni bir kimlikle yanına oturtup, en iyi dostuymuşcasına omzuna atıyor elini.
yasalara, kurallara, toplumsal görgüye ait bastırılmış, onaylanmış sayıklamalarının gerçekliğini kıran ve onu özgür kılan ötekinin sahiciliğine aşık oluyor. kendini onun yerine koyuyor, onu kendi yerine. ''eksikliğim çoktur ben de bilirim , eksiklikle kabul eyle gel beni'' diyor. nihayetinde açtığı kalbinin açıklarına yanaştırıyor yanında rahat, güvende ve huzurlu hissetiği öteki kendini. deliliğine öyle zarif bir izah buluyor ki artık dünyanın geri kalanı umuruna değil.
hayatının tek bir anında bile öteki olmanın burukluğunu hissetmemiş , yargılayan, yaralaya bakışların menziline oturup kendini bir türlü izah edememiş insanların anlayamacağı bir çözülüşün evi kendi ve öteki. öteki ve kendi.
karmaşık ve anlaşılmaz olanın rotasını hikaye etmenin gücüyle çizen kendini, ötekiyle mümkün kılan bir sadelik ve basitlik. güzel olanın elde etmenin hazzını boğup gömenlerin çoktan unuttuğu utangaçlığa iliştirilen bir hatırlatma.
ve dostluğun, koşulsuz açıklığın iğrenç- tuhaf- tiksindirici şeylerin üstünde büyüyen gücüne yakın plan yaparken, olduğu şeyden utanmayanların samimiyetine sarılıyor şefkatle.
film, yalnızlık temasını çok farklı ve sıra dışı bi anlatımla işlemiş. beni absürt komedi yönünden ziyade psikolojik dram kısmı daha çok etkiledi. müzikler nefisti ve daniel radcliffe gerçekten muazzam bir oyunculuk sergilemiş
Ne desem bilemedim =/ Ne sevdim ne de nefret ettim. Bazı sahneler çok hoşuma giderken bazıları nahoş bir tat bıraktı =| Ama şundan eminim ki hayatım boyunca izlediğim en absürt filmdi. Daniel rolünün hakkını vermiş ki hiç de kolay bir rol değildi bence.
içimizdeki ''öteki ucubeye'' yazılmış hüzünlü bir mektup gibi. öyle hüzünlü bir film ki hüznünü alaycılık, sarkazmla ören lakonik karizmanın altına gizliyor. komik, absürt olduğunu iddia ettiği her an dökülen deri parçalarını yerden toplamakla meşgul bir cüzzamlının içerideki hüznüne işaret ediyor. sizlerin dünyasında yeri olmayan 'benin'' parçalandığı ve dağıldığı yere kuruyor çadırını. hergün binlercesini geçiştirdiğimiz, anlam ifade etmeyen temasların sıradanlığına meydan okuyup, ötekinin aşkına, bu aşkın yüceliğine ve ulaşılmazlığına, sadeliğine el ediyor nehrin diğer yakasından.
çocukluğa, gençliğe, aşklara, ebeveynlere, dostlara mektuplar gönderiyor saklandığı yerden. kendini ifade edemediği yerlere ifade etmek istediklerini koyuyor nihayetinde cesurca. aklında ve kalbinde bastırdığı, ötelediği, kovduğu ne varsa yeni bir kimlikle yanına oturtup, en iyi dostuymuşcasına omzuna atıyor elini.
yasalara, kurallara, toplumsal görgüye ait bastırılmış, onaylanmış sayıklamalarının gerçekliğini kıran ve onu özgür kılan ötekinin sahiciliğine aşık oluyor. kendini onun yerine koyuyor, onu kendi yerine. ''eksikliğim çoktur ben de bilirim , eksiklikle kabul eyle gel beni'' diyor. nihayetinde açtığı kalbinin açıklarına yanaştırıyor yanında rahat, güvende ve huzurlu hissetiği öteki kendini. deliliğine öyle zarif bir izah buluyor ki artık dünyanın geri kalanı umuruna değil.
hayatının tek bir anında bile öteki olmanın burukluğunu hissetmemiş , yargılayan, yaralaya bakışların menziline oturup kendini bir türlü izah edememiş insanların anlayamacağı bir çözülüşün evi kendi ve öteki. öteki ve kendi.
karmaşık ve anlaşılmaz olanın rotasını hikaye etmenin gücüyle çizen kendini, ötekiyle mümkün kılan bir sadelik ve basitlik. güzel olanın elde etmenin hazzını boğup gömenlerin çoktan unuttuğu utangaçlığa iliştirilen bir hatırlatma.
ve dostluğun, koşulsuz açıklığın iğrenç- tuhaf- tiksindirici şeylerin üstünde büyüyen gücüne yakın plan yaparken, olduğu şeyden utanmayanların samimiyetine sarılıyor şefkatle.