Ahlat Agaci (2018)The Wild Pear Tree
Rating
7.9 / 10
Your Rating
Director(s)
Language
Turkish
Country
Turkey
Runtime
188 minutes
İlk Uzak filmi ile tanışmıtım Nuri Bilge Ceylan'la, İstanbul'a yoğun kar yağışının olduğu sene , annemle sinemaya gitmiştik Avcılar'da.
Salondan çıkınca karlı yollarda dalıp dalıp gitmiştik beraber ...
Daha son filmi izlemedim ancak bu şimdiye kadar ki en iyisiydi sanırım.
Nazım'ın dediği gibi memleketimden insan manzaraları , Birbirini seven insanların artık birbirine bu kadar yabancı olmaları...
Her karakter ayrı ayrı düşündürdü, Baba , Ana , Yazar , Sinan, Başkan, Kumcu, İmamlar hatipler vb... düzenbaz insanoğulları çok net şekilde eleştirilmiş ve kimin nelerin altlarına sığınarak "gebeş kaplumbağalık" yaptığı gerçekleri tokat gibi insanların yüzüne vurulmuş.
Komedi kökenli oyuncuların itina ile seçimine ne demeli. Murat cemcir ve Doğu her ne kadar severek takip etsem de hep bir iticilikleri olmuştur benim için.
Özellikle Doğu böyle bir muhafazakar kisve altında esprileri falan itici gelebiliyor bazen, bu bakış açısıyla , yaptığı bu rolü de seyredince gerçekten cuk oturmuş.
Son sahnede Cezmi Ersöz'ün "Hayallerini yak, evi ısıt" dizeleri geldi aklıma.
Her ne kadar hayalleri bile olmasa, olamasa .......
İz bıraktı...
10/10
"Yani bir taraftan, kendi kendimin acısı düştü içime,
fakat bir taraftan da bütün insanların acısı."
Memleketimden İnsan Manzaraları
NHR
Bu arada #imamhatiplerkapatılsın !!!
Normalde Nuri Bilge Ceylan filmlerinin uzun ve durağan olmasından şikayetçi olurdum, hatta filmde uyuyup uyandığımda hala konuya hakim olurdum ama bu film insanı sıkmıyor, çünkü çok fazla hayatın içinden ve kendi hikayen...
Murat Cemcir'in rolü bir başkasına verilse bu kadar iyi oynayabilir miydi bilmiyorum ama çok beğendim.
Tabi doğal olarak popüler sahabe konularının konuşulduğu imamlar ve Doğu Demirkol sahnesi güzeldi. 3 saat keyifli geçti.
Ben bu filmin büyük çoğunluğunda vicdanıyla didişen Sinan’ın çelişkilerinin yansımasını gördüm babasıyla olan ilişkisinde; hani büyük bir özgüvenle idame ettirdiğimiz, büyük akıllarla edindiğimiz o enfes yalnızlığımız vardır, enfes bir de gerçekçilik eklemlenmiştir bu yüce yalnızlıklarımıza. Makyavelist bir tavırla, insanlığa küçücük bir faydası olacak diyerek yola çıktığımız tercihlerimiz vardır kendi içimizde, bizler görüp duyarız onları ötekiler anlamamakla yükümlüdür, anlaşılamayan olan yüce yalnız, bir übermensch, ölçüp tartar bu kararları. Sinan bir yaratıcının olduğu dünyada yaşamayı gene istemektedir ya, ahlaki olanın kararı elbette bunun dışındadır... Taşra yazarının, hani o sempozyuma katılmayan büyük bir ‘’prensiple’’, tavrı tartışılır da bir başka yazarla ukala gülüş, bakış ve kendinden emin oluşların ardında mesela; bir köpeğin ait olduğu bir kalbin başına getirilecek olanlar tartışılmaz: onun muhasebesini ancak, yüce öteki kendi içinde halletmelidir.
Dünyada tek bir gerçek yokken, imam borç aldığı altınları ödemez, baba tüm ailenin birikimini ganyanda harcar, Sinan kitabını yayımlatmak için babasının köpeğini satar.. gerçeklik farklıdır fakat yargı kendini gerçekliklere bağlı olarak şekillendirmeyecektir: yazarın eserleriyle hayatı arasındaki bir yerdeki bağımsızlığa karşı çıkar da insan, en yakınındakine sırt çevirirken kalem oynatır, gezinir dolaşır satırlar arasında; özeleştiriyi öğütler karşıdakine.
Uzun uzun akıp giden bu coğrafyada da böyledir bu. Kum şirketinin sahibi üniversite mezunu olmamakla dahası üniversiteden sonra hayata tutunamayarak intihar eden bir arkadaşının varlığıyla iftihar eder ve ekler: ‘’biz de kitap okuduk,’’ ve gösterir kitaplığını ‘’derin’’ bir saygıyla milli kültüre; ve elbette Nutuk süsleyecektir kitaplığın raflarından birini, fakat Çanakkale sokaklarındaki keman çalan yaşlı deliyle ilgili değildir bunların hiçbiri, niçin olsun ki? Gerçeklikler farklıdır, farklıdır ya işte ‘’bazı gerçekler’’ farklılıklarla ilgilenmez.
Ben nedense hep kendi çocukluğumu, büyüdüğüm kasabanın, anneannemin yaşadığı mezranın izlerini görürüm Nuri Bilge Ceylan filmlerinde, diyaloglar birçok insana beklenmedik ve yapay gelmiş ama ben gördüm ve duydum bu kelimeleri kendi geçmişim ve gerçekliğimde sık sık ve oldukça hatırlanır biçimde. Dolayısıyla, Ahlat Ağacı da böyle bir yapım benim için unutulmayacak, arada bir bazı dekorları kendi dekorlarımla karışacak ve bana arkamda bıraktığım sandığım eciş bücüş bazı gerçeklikleri anımsatacak; tıpkı bir gün muhakkak su çıkacağından emin olduğum için kazmaya devam ettiğim su kuyusu gibi.. gene de bu emin olma durumundan emin olamıyorum, bu içten gelen bir çabanın emsalsiz bir dışavurumumu yoksa insanın bir meşakkatle uğraşmasının getirdiği o kendi başınalığından uzak kalabilme umudu mu?