Özgürlüğümüzü kaybetmemize son 24 saat kala sahi biz ne yapardık ki ? Sevdiklerimize mi ayırırdık yoksa yarım kalan aklımızdaki işleri mi tamamlardık ? Empati yaptıran, yargılatan, sorgulatan bıçak gibi bir film.
Bir babanın tek oğlu ; güzel bir eve,güzel bir sevgiliye,çok paraya,lüks bir arabaya,gerçek dostlara ve sadık bir köpeğe sahiptir. Ancak 24 saat sonra tüm bunlar sona ermek zorundadır.Çünkü ihanete uğramış evinde paralar ve uyuşturucu ile yakalanmıştır. Uyuşturucu satıcılığından hapse girecektir .7 yıl can güvencesi olmayan, katil ve tecavüzcü insanlarla,tıka basa dolu pis ve daracık hücrelerde geçirmek zorundadır.Monty (Edward Norton)yaptığı uzun yürüşlerinde yaşadığı duygusal fırtınaları özeleştiri çarkında çözümlemeye çalışmakta, gerçek dostların ve ailenin önemini,ihaneti sorgulamaktadır. Phillip Seymour Hoffman ve Barry Pepper Ve diğerlerinin de oyunculukları en az onun kadar başarılıdır. Filmde iki sahne var ki oldukça dikkat çekicidir: BİRİNCİSİ : Montgomery’nin tuvalette kendiyle hesaplaşıp içini dökerken küfreden aslında sadece aynadaki görüntüsüdür.Monty bu sahnede hareketsiz durmakta aynaya bakmaktadır. İKİNCİSİ :Filmin sonunda babası oğlu için hapisten başka olası alternatif kaçış senaryoları ve yeni kurulması imkan dahilinde olan bir yaşam tarzını anlatmaktayken yeniden Monty‘nin dağılmış yüzünü görürüz.Ve anlarız ki o görüntüler tamamen Monty‘nin kurduğu düşlerdir. Filmin sonunda ; Monty hapse girecek mi girmeyecek mi? Yoksa babası oğlunu New York'tan kaçıracak mı? Bu olasılıklar tamamen izleyiciye bırakılmış. Filmden alacağımız kıssa belki de şudur: BİR İNSANIN YAŞAM ÖYKÜSÜ YAPTIĞI TERCİHLERLE Mİ BAŞLAR? YOKSA KADER ONU BURAYA MI SÜRÜKLER?..
i think this movie doesn't find the appreciation it actually deserves. wish more people watched it and see a great character, trapped in beautifully portraited dilemmas.
Sevdiklerimize mi ayırırdık yoksa yarım kalan aklımızdaki işleri mi tamamlardık ?
Empati yaptıran, yargılatan, sorgulatan bıçak gibi bir film.
bu 5 dakikalık replik,nefretin tam olarak tanımıdır benim için,ara ara açar izlerim hatta.
Phillip Seymour Hoffman ve Barry Pepper Ve diğerlerinin de oyunculukları en az onun kadar başarılıdır.
Filmde iki sahne var ki oldukça dikkat çekicidir:
BİRİNCİSİ : Montgomery’nin tuvalette kendiyle hesaplaşıp içini dökerken küfreden aslında sadece aynadaki görüntüsüdür.Monty bu sahnede hareketsiz durmakta aynaya bakmaktadır.
İKİNCİSİ :Filmin sonunda babası oğlu için hapisten başka olası alternatif kaçış senaryoları ve yeni kurulması imkan dahilinde olan bir yaşam tarzını anlatmaktayken yeniden Monty‘nin dağılmış yüzünü görürüz.Ve anlarız ki o görüntüler tamamen Monty‘nin kurduğu düşlerdir.
Filmin sonunda ;
Monty hapse girecek mi girmeyecek mi?
Yoksa babası oğlunu New York'tan kaçıracak mı?
Bu olasılıklar tamamen izleyiciye bırakılmış.
Filmden alacağımız kıssa belki de şudur:
BİR İNSANIN YAŞAM ÖYKÜSÜ YAPTIĞI TERCİHLERLE Mİ BAŞLAR? YOKSA KADER ONU BURAYA MI SÜRÜKLER?..