İkinci kez izlemek için cesaret gereken 12 film
(Hazırlayan: Ovuzo)

Film izlemeyi kim sevmez? Aranızdan bazıları sevmeyebilir ki onlar zaten bu listeyi okuma zahmetinde bulunmayacaklar. Sözümüz sinemasevere: ey izleyici öyle filmler var ki bir kere izledin ama ikinci sefer için mangal gibi yürek gerekmekte. Hangileri mi dersen işte sana ikinci kez izlemek için cesaret gereken 12 film.

Bağımlılığın gerçek yüzü: Requiem for a Dream

Darren Aronofsy’nin bu filmi hayattaki bağımlılıklar üzerine son derece gerçekçi ve sert tespitler yaparken izleyiciyi de beklemediği oranda ters köşe yapıp mutlu olmayan sonuyla adeta çok etkisine maruz bırakmıştı. Eleştirmenler ve sinefillerin baş tacı ettiği film başrol oyuncusu Ellen Burstyn’e de en iyi kadın oyuncu Oscar adaylığı getirmişti.

Bir Rüya İçin Ağıt (Requiem for a Dream) (2000)

Sondan başa bir yolculuk: Irreversible

Uzunca tecavüz sahnesi ve daha filmin başındaki bar sahnesi ile izleyiciyi dumura uğratan Gaspar Noe her zaman tartışmalı projelerin altına imza attı. Monica Bellucci’nin uluslararası şöhrete kavuşmasını da aracı olan film bırakın ikinciyi ilk sefer için bile fazlasıyla zorlu bir tecrübe.

Dönüş yok (Irréversible) (2002)

Selma’nın şarkıları: Dancer in the Dark

Lars Von Trier sinema perdesinde sıkıntı yaratmak için dünyaya gelmiş havası ile müzikal türüne oldukça özgün bir dokunuş yapıp başrole de Björk’ü yerleştirmeyi uygun gördüğü bu filmde çalışan bir annenin hikâyesini anlatıyor. Hikâye ve Selma’nın yaşadıkları oldukça can sıkıcı ama bunda en büyük etken Björk’ün naif hali ile Selma’nın hayatının zorlukları. İkinci kez izlemek mi? Yüreği kaldıranı önden alalım.

Karanlıkta dans (Dancer in the Dark) (2000)

Kutsal çile: Passion of the Christ

Mel Gibson’un yönetmen olarak imza attığı en dikkat çekici iş olan film Hazreti İsa’nın son saatlerinde yaşadıklarını anlatıyor. Konusu itibariyle oldukça tartışma yaratan filmin içeriğindeki şiddet ve kanlı görüntüler ilk kez izleyeni şaşkına çevirse de ikinci kez izlemek söz konusu ise köşe bucak kaçırtacak kadar etkili.

Tutku - Hz. İsa'nın Çilesi (The Passion of the Christ) (2004)

Sislerin içinden koşarak koşarak gel canım: The Mist

Stephen King’in aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan film daha en başından gerilimli ve korkutan haliyle insanı ürpertiyor. Film ilerleyip finale yaklaştıkça sis dağılıyor neredeyse depresyon sebebi sayılacak finali ile seyirciyi gerim gerim gerdikten sonra öylece de bırakıyor.

Öldüren sis (The Mist) (2007)

Acı, mutluluk, aşk… Hayatın kendisi: The Broken Circle Breakdown

Belçika yapımı film tanrı inancını yitirmiş Didier ile sıradışı dindar Elise’nin aşkının başlangıcından sonuna her aşamasını üstün bir gerçeklik ve son derece iyi yazılmış, yönetilmiş ve oynanmış haliyle veriyor. Zaten filmi ikinci kez izlemeyi zor kılan etkenler de bunların ta kendisi. İki aşığın hayatındaki inişler çıkışlar sanki film izlemiyor da yaşıyormuş hissini son derece güçlü verdiği için ikinci kez izlemek bir kısım izleyiciye zor gelebilir.

Kırık Çember (The Broken Circle Breakdown) (2012)

İlişkinin gerçek yüzü: Blue Valentine

Söz konusu ilişkiler olunca mainstream Hollywood yapımları ne kadar pembe senaryolar önümüze sunuyorsa arthouse yapımlar bir o kadar gerçeğe yakın ve siyaha yakın gri hikayeleri anlatmakta. Başrol oyuncularının kimyası ile içine girmekte zorlanmayacağınız bu yapım iyi anları içerse de finale geldiğinizde en mutlu çifti bile “Neden bir aradayız?” sorusuna gark edecek kadar umutsuzluğa sürüklüyor.

Aşk ve Küller (Blue Valentine) (2010)

Vahşi batıda aşk: Brokeback Mountain

Bizleri her zaman acıtan sadece fiziksel şiddet veya kan görmemize sebep olan yaralanmalar değil elbette. Ang Lee’nin adından çokça söz ettiren ve unutulması kolay olmayan bu filminde hetero iki kovboyun gey aşkının acılarını perdede izlemiyor adeta kalbimizin en derinine çekiyoruz. Dakikalar akıp jenerik akmaya başladığında ise kalbin üzerine yerleşen hipopotam misali bir ağırlıkla bir süre yaşamak zorunda kalıyorsunuz.

Brokeback dağı (Brokeback Mountain) (2005)

Hayat seçmelerden ibaret: Audition

Uzakdoğu sineması rahatsız etme potansiyeli son derece yüksek filmlerin altına imza atması beklenen sinemacılarla dolu. En bilindik duygu ve düşüncelerin peliküle aktarılmış hali o taraftaki sinemacıların elinde bambaşka yapımlara dönüşüyor Takashi Miike’nin kült sınıfındaki filmi de özellikle birkaç sekansı ile yeniden izlemek için mangal gibi yürek gerektiren bir havaya sahip.

Audition (2015)

Güven duygusunu yeniden tanımlamak: Safe

Todd Haynes Amerikan bağımsızları içinde elini attığı her proje ile ses getiren isimlerden biri. Bu filminde de henüz tazecik Julianne Moore’un benzersiz performansı ile seyirciyi oldukça rahatsız eden bir yolculuğa davet ediyor. Hadi merakınıza yenilip sabrederek bir kez izlediniz ama bir kez daha izlemeyi tekrar düşüneceğiniz filmden geriye kalan ise sinemanın doğru ellerde olduğu sürece güvenli sularda yüzmek ile eşdeğer olduğu.

Koruyucu (Safe) (2012)

Dar alanda kısa yaşam savaşı: Buried

Kapana kısılmış hissettiğiniz oluyor mu arada sırada da olsa? İşte bu film kapana kısılmışlığın gerçek anlamıyla sizleri bir yolculuğa davet ediyor. Eski ahşap bir tabuta canlı canlı gömülmüş halde uyanır Paul Conroy... Buraya onu kimin, neden koyduğunu bilemese de, kurtulmasına yardım edebilecek tek şey elindeki cep telefonudur. Hikayesi basit ama 90 dakika boyunca size 900 dakikalık hissi geçiren haliyle ikinci kez izlemesi biraz zorlu bir maceranın da ta kendisi.

Toprak altında (Buried) (2010)

Girdabın içinde çaresizce sürüklenmek: Lilja 4-ever

Bir filmin başarılı olması yukarıdaki birkaç örnekte olduğu gibi onu ikinci kez izlemeyi zorunlu kılmaz. Hele ki seks kölesi olarak çalışmak zorunda kalan genç bir kadının hikayesinden bahsediyorsak bu iş biraz daha zor katlanılır hale gelir her ne kadar gerçekleri yansıtıyor olsa da. Lukas Moodysson’un yönetimi ve genç aktris Oksana Akinshina’nın benzersiz performansı kasvetli ve umutsuz bu filmi ikinci kez izlemeyi zorlaştıran en önemli iki etken.

Daima lilya (Lilja 4-ever) (2002)

Yorumlar

starch profil fotoğrafı
starch
Sadece ikisini, Requiem for a dream'i ve Passion'u izledim. Tekrar izlemeyi düşünmem doğrusu. Güzel tespitler yapmışsın. Ellerine sağlık.:)
error_outline
Boddah profil fotoğrafı
Boddah
The mist ve audition hariç hepsini izledim ve çoğu da baş ucu filmimdir.Farklı bir içerik olmuş,elinize sağlık,başarılı buldum.
error_outline
Ilknur.m profil fotoğrafı
Ilknur.m
Ben ilkine bile cesaret edemedim bu filmlerin :) Ellerine sağlık farklı ve faydalı bir içerik olmuş...
error_outline
Ovuzo profil fotoğrafı
Ovuzo
Çok teşekkür ederim hepinize :)
error_outline
SoulArt profil fotoğrafı
SoulArt
a serbian film bence liste başı olmalı. ilk seferde bile tamamlayamadım 2. yi para verseler izlemem..
error_outline