Adına hayat dedikleri bu yerde maalesef bazıları için hayat yok. Tek suçu insanları kendi gibi görüp inanmak olan Lilya... Masum hayallerin hayatın acımasızlıkları içinde yokoluşunu, umutların katledilişini merceğine alırken yönetmenimiz eleştiri oklarını o kadar sert atmış ki tam on ikiden izleyicisini vurmuş. Bu trajedi kurgu değil aslında hayatın ta kendisi. Kim bilir daha ne Lilya'lar var bu hayatta sesini duyurmaya çalışan.
Baştan sona gri film. Şehirler o kadar çirkin ki, adeta içinde yaşanan çirkin hayatların bir yansıması. O hayatlardan birinin sahibi de Lilya, bir o kadar güzel, masum, huzur verici. Kesinlikle bu kasvetli şehirlere ait değil. Ama annesinin istenmeyen çocuğu olarak, istemediği hayatin tam kucağına düşmesi çok korkunç. Her bir sahne can yakıcı. Masumiyetin yavaş yavaş sönüşünü izlerken hiç rahat edemedim, oturduğum yer bile batar oldu. Kalkıp dolaşmak istedim. Filmde izlediğimiz her şeyin şu an bir yerlerde yaşanıyor olduğunu düşünmek kabus gibi çöktü üstüme. Merak etmeyin film benim kadar acindirmiyor kendini. Zaten buna da hiç gerek yok, zira bu hikâyeyi tüm yalınlığıyla acıklı bulmayan olmayacaktır bence.
İçimi burkan bir filmdi..Günümüzde böyle hayatların ne kadar çok olduğunu suratımıza çarpan bir filmdi..Düşündürttü ve içimi buruk bir şekilde bıraktı..
Lilja 4-ever.. çekim teknikleriyle adeta filmin içinde hissediyorsunuz kendinizi ve Lilja'nın oyunculuğu ile resmen onu yaşıyorsunuz.O kadar güzel ve özeldi ki.. hayatımızı şekillendiren hep bir şeyler vardır ; istemediğimiz, elimizde olmayan ve değiştirme gücümüzün bulunmadığı şeyler..Lilja da onların içinde buluyor kendini ve umutsuz bir yola sürükleniyor, bize de acı ve çaresizlikle izlemek kalıyor.
Lilja'yı izlerken hep aklımda Hakan Günday'ın Derdâ'sı vardı. o kadar aynılar ki; araba sahnelerinde cam kenarına oturmuş Lilja'yı izlerken Derdâ'yı da gördüm.. acılarında birleşmiş iki yaralı ruh ve beden, iki çaresiz kadın.. hem bu dünyadan, hem de değil..
Bir yanda Lilya nın o saf ve güzel yüzü ve ruhu,bir yanda bir gram et peşinde olan yüzüne tükürülesi kokuşmuş adamlar,izleyemedim,bakamadım o sahnelere,yüzümü çevirdim ekrandan.Sonra oturdum düşündüm dünyanın dört bir yanında ki yüz binlerce Lilya yı düşündüm,utandım insanlığımdan bir de onlar için gözyaşı döktüm.
Hayatın ta içinden sahnelerle süssüz bir anlatımı var filmin. Akinshina'nın oyunculuğu görülmeye değer. Film'in başında annesinden ayrılış sahnesindeki feryadı tüylerimi diken diken etti.
Lilja'yı izlerken hep aklımda Hakan Günday'ın Derdâ'sı vardı. o kadar aynılar ki; araba sahnelerinde cam kenarına oturmuş Lilja'yı izlerken Derdâ'yı da gördüm.. acılarında birleşmiş iki yaralı ruh ve beden, iki çaresiz kadın.. hem bu dünyadan, hem de değil..
Bir yanda Lilya nın o saf ve güzel yüzü ve ruhu,bir yanda bir gram et peşinde olan yüzüne tükürülesi kokuşmuş adamlar,izleyemedim,bakamadım o sahnelere,yüzümü çevirdim ekrandan.Sonra oturdum düşündüm dünyanın dört bir yanında ki yüz binlerce Lilya yı düşündüm,utandım insanlığımdan bir de onlar için gözyaşı döktüm.
Anladım ki melekler de ölürmüş...
-Spoiler-