Beklentilerimin çok altında kaldı dizi. uzun zamandır merak edip başlayamamıştım fakat ilk bölümden ilgimi çekemedi üstüne bir kaç bölüm dayansam da sonunu getiremeyeceğim ender yapımlardan oldu.
Ben harbiden ben miyim? üzerime gelmeyin Becerebilirsem ufalanıyorum Insan büyüdükçe - kusura bakma - giderek kendine benziyor Ben bir beni bulup içine girip saklanırsam, kim beni bulur? Olduğum gibi, olduğum gibi, olduğum gibi bul Ben her zaman ben miyim? Cinayetler miyim? Gebere gebere çoğalıyorum Neden hep böyle, mağlubiyetler, giderek üzerime yakışıyor Ben bir beni bulup içine girip saklanırsam, kim beni bulur? Olduğum gibi, olduğum gibi, olduğum gibi bul....
Büyük Ev Ablukada'yı en başından beri takip eden bir olarak , hastasıyız bu kafaların be abi... Olmadı kaçarız yaaa :-))))) 10/9
Farklı bir dünyası olan, sıradışı bir yaşam tarzı olan, halktan olmayı unutmuş, her sınıfsal yapıda var olan ezilenlerden biri olmayı kanıksamış ama yaşamak ile ölüm arasında kalmış, çocukluk ve olgunluk arasında sıkışmış bir figür var karşımızda. Sanırım en önemli durum da ne istediğini bilmemesi. Çünkü ne istediğini bilmeyen bireyler karakterdir. Tip olanlar ise yani Şaban bey gibi, karakterlere özenen onları yücelten bireylerdir. Bartu'nun içinde bulunduğu sektörün yozlaşmış yanlarını fazlasıyla dile getirdiği, oyuncuların yaşadıkları 'gerçek hayatta herkes oyuncu, ben sahnede yaptığımda alkış alıyorum ama ben sahne dışında rol yaptığımda suçlanıyorum ya da yalancı konumuna oturtuluyorum' durumunu vurucu bir dille farklı cinsel yönelimler, farklı yaşlar, farklı statüler, farklı sanat biçimleri üzerinden ele aldığı sinema yönünden kusurları olan ama özgün dil yönünden kusursuz bir senaryo bence. Neden böyle düşünüyorum; bir kere karakterler laf olsun diye seçilmemiş, her birinin metafor ve sembol olarak derinlikleri var. Örneğin Şaban bey halkı ve Bartu ünlüyü temsil ediyor. Yani yüceltilen ve yücelten. Bu nedenle 'bir gün gözlerimize baktığımızda hatırladığımız tek şey güzel anılarımız olsun, sevgiler' sözü aslında izlediği kahramanı yitiren ve daha sonra tekrar karşılaştığında yaşanılacak olan bağı anımsatıyor. Dayı figürü gerçek, yalan, ölüm gibi kavramları diğer insanların hayatındaki sorumlulukları ona yükleyerek rol yapmaya mecbur bırakılan insanı simgeliyor. Ben koca oldum, baba oldum. Henüz dede olmaya hazır değilim. Pek çoğumuzun yaşamda çocukken istem dışı rol yapması ama büyüdükçe bu eylemin gizlenerek yapılması durumunu dolayısıyla da rolün yaşamın her anında sürdüğüne dair söylemlerde bulunarak kendi varoluş mücadelesini açıklıyor. Bunu hep şöyle duymuşuzdur 'içindeki çocuğu öldürme' ya da 'sen artık çocuk değilsin' burada ağır basan çocukluk mu yoksa rol yapmak, bir şeyleri yoktan var etmek, hayal gücünü her daim dinç tutarak kendine tasarladığın inanç konusunda istikrarlı olmak mı? Var olmak mı, yok olmak mı? Gelenekçilik, ahlakçılık, politika, sektörel yozluk vb olgular Hamlet'in felsefesi yani bilinemez olandan korkulduğu için eyleme geçememe durumu, Şaban beyin deyişi ile kader ile yansıtılıyor. Bir oyuncu olarak ben izlediğimde çok daha farklı anlamlar görüyorum. Anladığım kadarı ve yüklediğim çok varyasyonlu alternatif anlamlar dizinin özünden koparmıyor. Bu bir başarıdır. Kapsamdan çıkmadan olan biteni ele almaktır. Yaşam hep ileri gidiyor bunun için ana kahramanın seçimleri kendi hayatını etkilemelidir. Yani herkesin kendi hayatının kahramanı olduğu düşüncesiyle diğer insanların yaşamlarında ne kadar var oluyoruz sorusunu çok uzun süre sorduruyor. Cevap bulabiliyor muyuz? Sanırım cevabı olsaydı bu dizi tasarlanmamış olurdu. Hayatta Serap gibi görünmez kahramanlar mı yoksa Bartu gibi hep görünmek isteyenler mi hak ettiği yerde oluyor? Şermin gibi kaşarlanmış dolayısıyla da hayatında yeni bir şey aramayan insanlar hep yan karakter olmaya mı aday? Mercimek gibi görmezden gelinenler sadece Üsküplerin arzular ve nesneler dünyasında bir eşya mı? Gizmo'nun yaşantısındaki çalkantının nedeni ahlak ve geleneğin insanların kendini keşfetmesi önünde bir engel olmasına mı neden oluyor? Erdi ağabey figürünün sancısı şanstan mı, kaderden mi geliyor? Ün, nam, şöhret sahibi olanlar insan değil mi? Sorularını defalarca kez sordurarak, tatmin edici cevaplarla diziyi bitirebildim. Komik nedir? Baskılanan insanın dışa vurduğu hisler de komik, kendini bir anda içinden çıkılamaz bir durumda bulan da. Bu nedenle cenaze sahnesi bana en kıymetli sahnelerden biri gibi geliyor. Yaşlanmakta dolayısıyla ölmekte olan iki arkadaşın, kardeşin hala yaşamak, gençlik için mücadele ederken ki son anlık çırpınması. Bana mitolojilerdeki ganimet ve ün arayışına çıkan akhaları andırdı. Gençlik iksirinin peşine düşmek gibi. İş üstündesin. Evet bu an erotik ve haz verici. Yan yatakta ortağınız viagra kullanırken ölüyor. Şimdi bu komik değil mi? Saçma. Evet saçmanın konusu yaşamak hırsı. Yaşam kavgası sözü de buradan gelmiyor mu? Yoksa bir insan neden yaşamla kavga etsin? Kavga ettiği, bir gün öleceğini bile bile var olmaya çalışan kendi aciz karakteri insanın. Sahnede, hayatta dolayısıyla hayat denen sahnede. Sevgiler.
Art arda izlediğim iyi dizilerden midir - ki onlar da benzer mesajlar veriyordu - yoksa çok beklentiye girdiğimden midir nedir çok vasat geldi. Bitse de gitsek modundaydım hep. Çok sıktı. Bu kadar uzatmaya gerek var mıydı dedirtti yani-3. Bölüm "Ne istiyorsun.?"sahnesini tenzih ederim. Zaten o sahneyle oturdum dizinin başına. - Bartu'yu çok severim halbuki. Gönlüm el vermiyor karalisteye almaya. Ama bu yorumu da atmak boynumun borcu :D
Kalabalığın içinde yalnızlığı, teknoloji bağımlılığını, sosyal medyakolik insan sürüsünü, rolün bir sanatçıya yapışıp kalmasını, sanatın uçlarında gezelim, marjinal olalım derken sanatı bok edenleri, ünlü camiasının kamera arkasındaki hallerini, sarı çorap çekmecesini, bol viski bardağını göreceğiniz biz mini dizi. Bartu'nun müziğini, oyunculuğunu daha iyi anlayıp kavrayacağımız bir dizi olmuş. Hem bizden hem değil gibi. Sevdiğiniz bir insanın yaşamını izlemek güzel oluyor. Finalde ise tüm çalışanların isimleri yanında ben yazması da gülümsetti. Bartu Ben gibi benzer işler hep olsa keşke ülkemizde.
Çok özel bir mini-seri olmuş, daha uzun bir süre devam etmesini dilerdim. Bartuyu "tanımak", anlamaya çalışmak gayet keyifliydi. Dizi kızgın kumlardan serin sulara açık bir yelpazede ilerliyor. Dram yönü de komedisi kadar başarılı. Özellikle dayı rolündeki Müfit Kayacan sahneleri pek lezzetliydi. Onun dışında yer yer Serap karakterini mi beğenmedim Cemre Ebuzziya'nın oyunculuğunu mu o kısımda biraz kafam karıştı fakat overall o da fena sayılmazdı. Bojack horseman, birdman, shameless ve tabiki bir tutam anadolu diyerek tarif edebilirim diziyi zira şaban bey ve üsküp yorumlarken es geçilecek gibi değildi. Pek çok kötü eleşiri duymuştum izleyince nedenlerini dahi anlayamadım. İzleyin, izlettirin.
Final diğer bölümlere göre bir tık düşük kalmış gibiydi. jenerikten sonra giren sahneyle toparlasa da bu şekilde final yapsın istemezdim.
İlk bölümü acaba mı dedirten ama ilerledikçe müptela eden, klişe aile, arkadaş, sanat dünyası... tabularını yıkan bir iş. Bartu'yla beraber tanımadığın bir dünyanın kapısından içeri giriyorsun. Onunla beraber yaşadığı işe yaramazlık psikolojisine üzülüyor, absürtlüklere şaşırıyor ve gülüyorsun. Net komedi bekleyenlerin beklentisini karşılamayacak kendine has bir komedi dili oluşturulmuş. Oyunculuklardan yada yönetmenlikten bahsetmek saçma olur. Şaban, Bartu ilişkisi ve mercimek dizinin tab noktaları gelecek bölümleri merakla bekliyorum.
Becerebilirsem ufalanıyorum
Insan büyüdükçe - kusura bakma - giderek kendine benziyor
Ben bir beni bulup içine girip saklanırsam, kim beni bulur?
Olduğum gibi, olduğum gibi, olduğum gibi bul
Ben her zaman ben miyim?
Cinayetler miyim?
Gebere gebere çoğalıyorum
Neden hep böyle, mağlubiyetler, giderek üzerime yakışıyor
Ben bir beni bulup içine girip saklanırsam, kim beni bulur?
Olduğum gibi, olduğum gibi, olduğum gibi bul....
Büyük Ev Ablukada'yı en başından beri takip eden bir olarak , hastasıyız bu kafaların be abi...
Olmadı kaçarız yaaa :-))))) 10/9