88 Yıllık bir sinema öyküsü İçinde Kurosawa
(Yazar: Ege Sarıaltın)
1910 doğumlu olan sanatçıyı dünyaya tanıtan; 1950 yılında çektiği eseri Rashamon’un 1951 Venedik film festivalinde gösterimi ile başlar. Doğu değerlerini o güne kadar otantik bir soytarılık olarak tanımlayan batının sinemaya getirilen bu yeni ve insani bakış açısını kucaklaması, japon sinemasın yükselişine neden oldu. Japon kıyafetleri içinde olmasına rağmen, filmlerindeki batılı anlatı, bir ekolün doğuşunu simgeliyordu.Görüntü seçimindeki dinamik yapı, doğal ışık tercihleri ve filmlerinin içindeki hümanist tema günümüzde değerini yaşatan birçok eserin doğması ile sonuçlandı. Aslında geç sayılacak 40’lı yaşlarda sinemaya başlayan sanatçı toplumunun geleneklerine odaklandı, insanı merkez aldı. Güzümüz vizyon filmleri içinde bulamayacağımız sanatsal bir çaba ile üretti.
Batı tarzı sinema kurgusu ile ülkesinin değerleri tüm dünyaya anlatma gücünü yakalayan yönetmenin birçok filminde, geleneksel yapılar içinde evrensel temları işlediğini görmek mümkündür. Bir Machbet uyarlaması Kanlı Taht’tan başlayacak olursak, Dostyevski, Gorki gibi isimlerin izlerini seyircisi ile muhteşem bir harmoni içinde paylaşmış olması sanatçının yaptığı işleri sanat çevreleri tarafından anlaşılmasını da kolaylaştırmıştır.
Sinemasının ikinci dönemi olarak adlandırabileceğimiz dönem olan 1954 sonrasında ise John Ford’tan etkilendiğini söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Bu dönemde çektiği Yedi Samuray, Gizli Kale, Yojimbo filmlerinde western etkisini görmek mümkündür. Nitekim bu filmler Sergio Leone’nin Bir Avuç dolar için ve John Sturges’in Muhteşem Yedili filmlerine de esin kaynağı olmuştur. Yani sanatçı etkilendiği sanat akımını, etkileyebilecek gücü ve yaratıcı etkiyi sağlayabilmiştir.
Sinemasının son dönemi olarak tanımlayabileceğimiz ve teknik açıdan üst seviyelerde işler olan Kagemusha ve Run gibi eserler 1971’deki intahar deneyiminden sonra sanatçının toparlanabildiğine büyük işaretlerdir. Sanatsal uslubu ve tekniği bu eserlerde adeta zirveye ulaşmaktadır. Aynı zamanda yaptığı eserlerdeki sahneleri özel teknikleri ile resmetmekteydi. Günümüzde sanatçının bu eserleri de müzayedelerde satılmaktadır.
Sinemaya Bakış Açısı
Hümanizmin tanımı ve evrensel ahlakı ilk eserlerinden itibaren tanımlamaktadır. Bombalanmış ve yenik düşmüş bir ülkenin çocuğu olan Kurosawa, sanatsal yeteneği ile ülkesinin insanlarını, dünyaya anlatmayı başarmıştır. Bu da yaşamsal olarak insanları korkutan o tüm, öğretilerin üstesinden sanat ile gelinebileceğinin en güzel kanıtıdır. 60larda yaşadığı üretimsel sıkıntıların temelinde Japon’ya ya girmeye başlayan popüler kültür yapıtlarının olduğu söylenmektedir. Fakat zaman ve mekan sanatçıdan bağımsız olarak onu ”eski” değil, hep “yeni” kılmıştır. Bir tercih olarak evrensel sinema dilinin, dünyanın herhangi bir ülkesinde oluşturulabileceğinin en güzel kanıtlarından biri olmayı başarmıştır.