özel hayatında pek de başarılı olamamış şapşal patavatsız baba ile aklı bir karış havada kızı etrafında dönen gayet komik bir geyik olarak başlayan, inceden inceye çöküşe gider gibi yapan, yaptığı göndermelerin dışında suya sabuna dokunmadan biten film.
yalnız öyle göndermeler var ki savaş çıkartır. yönetmen de farkında olmalı ki hepsini tatlıya bağlamış final bölümünde.
filmin büyük bir bölümünde sergilenen özgür, anı yaşayan kadın portresi; son bölümde kısaca değinilen çarpıcı gerçeklerle hissettirdiği ajite etme dürtüsü ve bu gerçekleri tiye alan final sahnesi. neresinden tutarsan "tutarsızlık".
belki de eğlenceli bir karaktere bürünmüş mary elizabeth winstead izleme beklentisiyle başladığım için olabilir, pek sevemedim.
ara ara başarılı dialoglar ve göndermelerle hayran bıraksa da genel olarak sıradan geldi hikaye. hızlandırılmış finalleri sevemiyorum. çekim tekniğine ve ayrıntılara söylenecek bir söz yok, wes anderson alametifarikası.
absürd kelimesinin yetersiz kaldığı; kaçmaya çalıştıkça içine çeken film.
izlemeye niyetlenenlere credit kısmını kaçırmamalarını tavsiye ederim.
baya absürd bir dille peri masalı kahramanlık hikayelerini tiye almış güzel geyik. bakmaya kıyamayacağınız bir güzeliği izlettirmesi de bonusu.
daldan dala atlayan ve hiç bir şey anlatmayan geyik. baya da bir saçmalıyor. ama nedense izlemek keyifliydi.
sisyphos77 İyi mi kötü mü film :)

otekiben kötüye daha yakın gibi. zaman öldürmek istenildiğinde beklenti olmadan izlenmeli
ilişkilerin sevmediğim kısmına odaklandığı için anlattıklarından pek haz etmesem de gerçekçi üslubunu, anlatım dilini ve tekniğini sevdim.
new york, başarılı dialoglar ve estetik haz veren sahneler ile gayet klişe olan ruh öküzünü bulma hikayesini satmış bize woody allen amcamız. lakin selena'nın odun oyunculuğunda patlamış.
kıçlarıyla -gaflarıyla- dağ deviren bir ailenin arada ağlattığı bölümler olsa da genelinde eğlendiren hikayesi. her ne kadar beğenmiş olsam da küçük bir eleştirim var. olayın zaten insan olanı etkilememesi imkansızken filmi peri masalına çevirmeleri gereksizmiş bence. o müthiş kırılma anlarını biraz daha doğal yansıtabilselerdi konu üzerine bir şaheser yaratmış olabilirlerdi.
ilginç sayılabilecek güzel hikayesi ve başarılı karakterleri ile keyifli sımsıcak bir film olmuş. rose byrne ise filmin çileği.
alttan alta yaydığı depresif diliyle etkileyen ilk saat ve hızlandırılmış toparlama gibi duran son yarım saatten oluşan iki bölümlü sıradan bir film gibi aslında. ama o ilk saat nasıl etkilediyse artık, son yarım saati mazur görüp beğenmekten alıkoyamadım kendimi.
arabeske göz kırpan birkaç detay olsa da kötü diyemeyeceğim, zaman geçirmelik bir western olmuş. ama o kadar.
eğlendirir gibi yapıp düşündüren ve hüzünlendiren, sürpriz ile karşılaşmadığımız, bildiğimiz tony gatlif filmi. içerdiği detaylar nedeniyle pek de objektif yaklaşamadığımı da belirteyim.
eylull, sisyphos77 bunu beğendi.