The Purple Rose of Cairo (1985)
Rating
Not enough ratings to show
Your Rating
Director(s)
Language
English
Country
USA
Runtime
82 minutes
Philosophy
error_outline
Woody Allen'ın çektiği filmler arasında en sevdiği filmmiş. Yine o buhranlı dönemler içerisinde ekonomi, kadın-erkek eşitliği, hayaller, rüyalar üzerinden güzel bir eleştiri sunmuş. Hayatın içindeki mutsuzluğumuzdan, arayışın içindeyken, uzaklaşmak, azıcık kafayı dağıtmak, kendimizi bulmak istediğimiz bir şeylerin içine bırakıveririz.
Show spoiler
kaptankaptanim
error_outline
Film son sahneye gelince seyirci ile özdeşleşme kuruyor. Çünkü istediğimiz iki ya da üç seçenek var ki bu hayal etmek aslında bir nevi ancak hayal ettiğimiz sona ulaşamıyoruz. Bu filmlerdeki mutlu son kavramının akıllara kazınması durumu, gerçek hayat ile fantazya arasındaki farkı ortaya koyuyor. Gerçekte hüsran vardır, bunalım vardır. Emek ve çaba vardır daha kızıl bir yaşama mecbur bırakır gerçek. Filmlerde ise farklı sınıflardan herkesin başarısının mümkün kılınışı görülür. Ve bu gerçekte arzulanan halini alır ki Hollywood'un beslendiği nokta da bu hayranlık uyandıran fantezilerdir. Woody Allen da bu ahlaksızlığa dikkat çekmek istemiş ve bunu çok ahlaklı görünen ve hiçbir şey bilmeyen birine yaptırıyor. Ama arzulayan, şeyleri isteyen birey ahlaklı olamaz savı kuvvetli. Gerçek hayatta istemediğimiz rollerin esareti altındayken, derdi olmayan ya da çözüleceğine alıştığımız rolleri izlemekten zevk alıyoruz. Gerçekte olunca kaçış sinema, tiyatro, müzik dinlemek vb gibi uyuşturucu alanları bizi bir süreliğine sakinleştiriyor ama sonra tekrar sürekli olan ve bizi bunaltan hayatı yaşıyoruz. Varoluş anlamında da saçma olana dikkat çekmek istemiş. Karakteri yaratan senarist. Ama biz inancın olmadığı bir olgu ile yer değiştirmeyi düşlüyoruz. İlk kez Allen bu kaçış alanını genişletiyor ve süresini uzatıyor o dünyada yaşatıyor insanı ve romantik olanı düşlerken gerçekçiliğin hazzına doyuyorsunuz. Filmin içindeki filmde geçen hikaye; firavun sevdiği kadın için bir gülü mora boyatıyor ve lahitinde mor güller açmaya başlıyor. Durumun saçmalığı gene saçma şeylere kendimizi kaptırmamız, imkansızı elde etmek isteyişimize bir içerleme aslında. Yani hiçbir zaman bir kahraman olmayacağız. Çünkü o özgecilik sadece filmlerde mevcut ve Kahire'nin mor gülünü de hiçbir zaman bulamayacağız. Çünkü hayal ettiğimize adım atmıyoruz. Hayal gerçekleşemez ama hayale yakınlaşmak ihtimalini de karşımıza çıkan fırsatı kaçırarak kaybediyoruz. Gerçeği tercih eden birey hiçbir zaman özgürleşemeyecek ve ona lütfedilen, bahşedilen rolü oynamaya devam edecektir.
Sezgii
error_outline
Güçlü bir sinema eleştirisi film. Oyunculara duyulan hayranlık, gerçek hayatla filmdeki mükemmel hayat arasındaki farklar, ekonomik kriz, kapitalizm-komünizm eleştirileri. Başarılı bir yapım. Romantik-komedi tarzında olması da cabası. Sizi filme bağlıyor adeta. Cecilia'nın değişimi Hegel'in efendi-köle kavramını anımsattı bana. Zannediyorum ki bu ima edilmek istenmiş. Yine isimle buhran yıllarına vurgu var. Hayali karakterin mükemmelliği yanında, gerçek hayatına tutunup hayal kırıklığı yaşamak sanırım her güzel filmden sonra başımıza gelen şeylerden birisi. Bir diğer eleştiri konusu da kadınlar üzerine. Allen, dönemin kadınlarının ezilmesini, henüz toplumun tam anlamıyla modernleşememesini Zelig'te olduğu gibi üstü kapalı değil direkt izleyiciye sunuyor bu sefer. Çarpıcı ayrıntılar var bu sebeple. Zaman ayırmaya fazlasıyla değecek, tatlı kinayeli bir film. :)
eskon
error_outline
kahirenin mor gülü. bir zamanlar oryantalist filmlerin zirvede olduğu dönemlerle tatlı tatlı dalgasını geçmiş allen. filmin içindeki harika espri iskeletini de izleyince görün ;)