Her daim bizimle yaşayan bir ötekimiz vardır hepimizin.Bazen karamsar anlarımızda usulca beliriverir. Anlam veremeyiz nereden geldiğine, ama aslında o hep bizimle birliktedir.Olmak istediğimiz fakat olamadığımız tüm özellikler ondadır. Bizden daha sevecendir, daha sıcak kanlıdır.... Dostoyevski’nin romanı Öteki’yi kendi bakış açısıyla harmanladıktan sonra sinemaya uyarlayan Richard Ayoade ,hayranlık uyandıran ve muhteşem sinematografisi ile nadiren karşılaşacağımız güzellikte bir sanat eseri oluşturmuş. İlk izlediğim zamandan bugüne yıllar geçse de her izleyişimde, kitabını okuduktan sonra bile, hala kendini sevdirmeyi başaran birkaç filmden biridir benim için. Özellikle baş karakterin yansımasının ve gölgesinin ortaya çıktığı, ışık oyunlarıyla aydınlanıp karanlıkta kaldığı anlar ve metaforik anlamlarla dolu sahneler beni çok etkilemişti.Metaforlarla dolu, seyirciyi kafa karışıklığına sürükleyen ve kolayca filmin içine dahil etmeyen bir film, ama bunlar filmin eksik olan yanları değil bence çünkü Dostoyevski’nin Öteki kitabı da diğer kitaplarından biraz daha farklı bir kitap, ve film aslında kitaptan birebir uyarlanmasa da kitabın bu yapısını korumayı başarmış. Ben çok sevdim umarım izlemeyi düşünenlerde izleyince sever....iyi seyirler:)
İlginç bir filmdii. Başta dikkatimi çekse de içindeki duruluk ve aşırı sadelik bir yerden sonra sıkılmama neden oldu açıkcası. Orta halli bir film diyebilirim.
Karanlık ve yalnız dünyayı insanın kemiğinin iliğine kadar hissettiren bir film olmuş. Dosteyevski'nin kitaplarındada hissederiz bunu. Başlangıçta "Neyin kafasını yaşıyor bu adam?" "Ne iş yapıyor?" "Neden bu kadar silik bir tip?" "Neden bu kadar hızlı konuşuyor ya da hiç konuşmuyor?" diye sorularıyla cebelleşirken, karakterin ruhsal ve duygusal çöküntüsünü yavaş yavaş gözümüzün önünde ne de güzel anlatmış. İpler başkalarının elindeyken aynılaştığımız toplumda sıradanlaşmayı kimse istemez. "Eşsiz" olmayı istemek gibi... Hangisini giymek istersin? Siyah ayakkabıyı mı, yoksa beyaz ayakkabıyı mı?
film boyunca aklınızda bir ışık yanıyor ve takip ediyor."hepimiz birer intihara meyilli pinokyoyuz." film o kadar güzel ifade ediyor ki bunu. insanların istediği gibi biri olmamızın bizi ötekileştirdiğini,kendimize yabancı kalışımızı... depersonalizasyon denen kendine yabancılaşma aslında hayatımızın her yerinde. yani hepimiz birer hastayız aslında. malesef...
Filmin atmosferi ve oyunculuk gerçekten iyiydi ama başlarında sıkılmadım desem yalan olur. Durağan başlayan ama gerilimin giderek arttığı bir film. Merak duygusunu yoğun miktarda tetiklediğini söyleyebilirim. Filmde büyük boşluklar da mevcut ama uyarlama bir film olduğunu düşünürsek hele ki Dostoyevski nin kitabından uyarlama olduğunu düşünürsek bu boşlukları doğal karşılamak gerek. Farklı bir hikaye, farklı bir atmosfer.. Bence izleyebilirsiniz. Unutmadan ekleyeyim, film bittiğinde emin olun bi süreliğine beyin fırtınası yapmanız gerekecek. ?
Zaman yok,görmeye alıştığımız normal yaşam alanlarından eser yok.Karanlık ve dumanlı bir anlatım şekli var.İnsanlar,eşyalar ve mekanlar birer sembol gibi kullanılmış.Çok özgün ve güzel bir uyarlama.İzlerken aklımdan öyle çok şey geçti ki,her cümle ve her kare üzerine uzun uzun düşünülebilir.Örneğin, kötü muameleye değer verilen modern çalışma ortamlarından tutun da, iyi ve naif olmanın taktiklere yenildiği, bol egolu ikili ilişkilere kadar her şey..Jesse Eisenberg muhteşem bir oyunculuk sergilemiş.İnsanın aslında olduğu şeye göre değil de olması beklenen şeye göre değer gördüğü bir dünyada sadece olduğu şey gibi kalabilmesi belki de ''eşsiz'' olmanın tanımı.Aynısından iki tane,fotokopi,çalıntı yüz,görünmez adam,pinokyo kavramları...ve özellikle son sahne çok şey anlatıyor.Mutlaka izlenmesi gereken başarılı bir yapım.
romanı pek de sevemeyen biri olarak, beklediğimin çok dışında, romanın etkisini aşan postmodern bir uyarlama olmuş. tabi algılayabildiğim kadarıyla. bu arada, mia yine arıza :)
Dostoyevski zaten sevdigim bir yazardir diyerekten basladim ve begenilerime de girmeyi basardi. Filmin atmosferi biraz kafkaesk, biraz delicatessenin post apokaliptik underground dunyasindaymissiniz gibi bir izlenim yaratti. Yer yer aklima der brysomme manneni bile getirdi. İnsanligin trajedisi, var olmanin sancisini jesse eisenbergin gozlerinde hissediyorsunuz. Gercekten basarili bir oyunculuk sergilemis. Muzikler filmi tamamlamis bence. Romandan farkli gibi gelen distopik atmosfer, karamsar yazarimizin "otekisini" daha da somutlastirmis benim gozumde. Dikkat edilesi diyaloglar ve sembollere sahip izlenesi film...
Fİlme eşimle birlikte başladık. İlk on dakikada, "Burası neresi ?", "ne biçim bir film bu?" şeklinde cevabını bilmediğm sorular sorduktan sonra, filmden koptu ve bir daha geri dönmedi. Bense hangi zamana ve hangi mekana ait olduğu belirsiz bu filmin hipnotik atmosferininde çoktan transa girmiştim. Filmdeki kullanılan sembollerin bir çoğunu anlamadığıma, yönetmenin anlatmak istediği ile benim anladıklarım arasında farklar olduğuna şüphem yok. Peki sevdim mi? Evet sevdim. Bana en çok David Lynch'in Mulholland Çıkmazı ve Kayıp Otoban filmlerini çağrıştırdı. Eğer bu iki filmi sevdiyseniz sanrım bu filmi de seversiniz.
dostoyevski'nin öteki adlı eserinin uyarlaması. bir kere müthiş kasvetli ve pitoresk bir ortam var. bir kişinin benzerinin var olması değil burda mesele, bir kişinin kişiliğinin bölünmesi. bir yanıyla, naif-çekingen-dürüst bir insan; bir yanıyla yırtık, çıkarcı, başarılı, yapmacık bir insan.. ve tabiki hayatın kuralı: birinci hep başarısız, küçümsenen kişi olurken ikinci son derece aktif ve saygıdeğer biri konumuna yükseliyor. ilk başta öteki'nden yardım alan kahramanımız da bir süre sonra öteki ile yapısının uyuşmadığını fark edince ona karşı onur mücadelesi içine girişecektir. kitabın kurgusu aynen işlenmiş sanmayın; modernleştirilmiş bir uyarlamayla sadece fikirsel altyapısı korunmuş, olaylar tamamen kitap dışı. Bu tarz belkide sıradan uyarlamaları açıp, en başarılı kitap uyarlamalarından biri haline gelmesini sağlamış filmin. Dostoyevski üne kavuştuktan sonra yazdı öteki'yi, onu üne insancıklar kavuşturmuştu. Yoğun eleştiriler aldı bu eseriyle , yerden yere vuruldu. Oysa dostoyevski: ileride başyapıtım olarak söz edecekler demiştir bu kitap için. Nietzsche ile beraber psikanaliz öncesi psikanalize kaynaklık eden en önemli kişidir dosto baba. Bu filmde de kişinin gerçekte olduğu şey ile olmak istediğine inandığı şey arasındaki bölünme var. yeraltı edebiyatı'nın bayrağını düşürmeyen bir kahramanın hikayesi bu. Dostoyevski'nin dediği gibi: ''herşeyi derinlemesine anlamak bir hastalıktır. Kim daha yürekliyse, haklı olan da odur. Herşeyin içine tükürmekte, aldırmazlıkta en ileri gidenler, yasa koyucu olurlar. Herkesten daha gözü pek olan, herkesten daha haklıdır! Bu güne kadar böyle gelmiş, bundan sonra da böyle gidecek! Bu gerçeği ayırt edemeyen kördür!.. '' Budala karakterimiz asansör düğmesine basara çalışmaz, işine girmek ister alınmaz. Oysa öteki gelip bastığında tak diye çalışacaktır asansör, saçmalasa da herkes dediğini alkışlayacaktır.. Bu derece sanatsal ifade edilebilirdi kişilik bölünmesi..Filmin bir yönü de olayı kadın-erkek ilşkilerine taşıması. Kimin kadınlarla daha başarılı olduğunu söylemeye gerek yok.. Asıl kahramanımız: hediye aldım ama sana uygun olmadığını düşündüm. diyecek kadar naifken karşılık olarak: fark edilecek biri değilsin. karşılığını alır. Bir hayaletin destansı hikayesi; kitabıyla-filmiyle... ileride bu filmden de en iyi filmlerden biri diye söz edecekler..
Dostoyevski’nin romanı Öteki’yi kendi bakış açısıyla harmanladıktan sonra sinemaya uyarlayan Richard Ayoade ,hayranlık uyandıran ve muhteşem sinematografisi ile nadiren karşılaşacağımız güzellikte bir sanat eseri oluşturmuş. İlk izlediğim zamandan bugüne yıllar geçse de her izleyişimde, kitabını okuduktan sonra bile, hala kendini sevdirmeyi başaran birkaç filmden biridir benim için. Özellikle baş karakterin yansımasının ve gölgesinin ortaya çıktığı, ışık oyunlarıyla aydınlanıp karanlıkta kaldığı anlar ve metaforik anlamlarla dolu sahneler beni çok etkilemişti.Metaforlarla dolu, seyirciyi kafa karışıklığına sürükleyen ve kolayca filmin içine dahil etmeyen bir film, ama bunlar filmin eksik olan yanları değil bence çünkü Dostoyevski’nin Öteki kitabı da diğer kitaplarından biraz daha farklı bir kitap, ve film aslında kitaptan birebir uyarlanmasa da kitabın bu yapısını korumayı başarmış. Ben çok sevdim umarım izlemeyi düşünenlerde izleyince sever....iyi seyirler:)