Kitabını okumadım. Ama bu tür kitap ve filmlerin hangi amaçla parlatıldığını düşününce kitabının da vurucu ve etkileyici olduğunu düşünüyorum. Film de bildiğimiz diğer tüm türevleri gibi yahudi mezalimine tek boyutlu bakış sunan bir film. Oysa onları bu hale getiren süreçlerin de işlendiği filmleri görmeliyiz artık. Sebep ve sonuç arasındaki süreç kadar, sebeplere ve sonuca ışık tutan filmler de yapılsa... Belki de bu bir cesaret işi!... İzleyici olarak daha cesur filmler bekliyoruz o halde. Zira bu kadarcık, gıdımcık konulu, parlatılmış filmlere doyduk. Hitleri katliama iten gerçek sebepleri ve İsrail'in kuruluş gerçeğini de görmek fena mı olur?
Filmle ilgili konuşmadan önce kısaca bir oyuncular hakkında bir iki şey söyleyeceğim. Dün diye yazmayacağım ki hep bir geçmişte kalmışlık olmasın; bir gün önce War Horse'u izledim; oradaki anne ile buradaki anne arasında o kadar tatlı değişimler vardı ki. Gerçek oyunculuk budur dedirtti Emily Watson. Geoffrey Rush ilk kez sakallarının ardında olmadan çıplak yüzündeki, görünen mimik ve jestleriyle yaralar açtı kalbimde. Hep bir özgür yaşama isteği ile dolu bir adam düşünün ama özgür olamayan bir ulustan bahsederken biz demek zorunda kalan biri. Filmin en güzel anlatımı kitap yaşatır aktarımıydı. Diğer insanlar bodrumda yaşayan bir ötekiden farklı mıydı? Aynı korkular aynı hapsedilmişlik hissi. Bayrak sadece bir sembol bir ihtiyaç değil eleştirisi kuvvetliydi. Bayraklar insanların üstünü örter; işlediği suçların. İçinde bulunduğu kaotik dünyadan kaçmasını sağlar. Yaşananlara hep insanlar gözünden bakarken bu kez tarih boyunca pek çok şeyden kendini soyutlayan ya da her şeyi gerçekleştiren tarafından izliyoruz. Spoiler isterseniz Markus Zusak'ın kitabının kapağına bakabilirsiniz. Kendisi de aralarındaki düzensizlikten şikayetçi ve başkalarını suçluyor yaptırımlar için. Ben de kötü kişilerin yanında çalıştım pis işler yaptım diyor. Bu bölüm çok etkileyiciydi ama tabi ki argüman niteliği taşıyan sloganı hiçbir zaman hayalini, amacını, hayatını erteleme kendini gerçekleştirmeye başla, öğren, oku bunları yaptığında ya yaşadığın hayatı anlamlandırmaya başlarsın ya da anlamsız olduğunu anlarsın. Ölüm izliyorken hayatı ertelemek neden? Mein Kampf'a gelecek olursak; kendi düşünceleri, kendi hayalleri, kendi amaçları doğrultusunda bir ulusu etkileyen bir kitabı beyaza boyayarak hiçbir şeyin geç olmadığı her şeyin üstünün örtülebileceği durumu verilmiş. Kendi ölümünü gerçekleştiren kişi kendi var oluşunu değil kendi yok oluşunu gerçekleştirir. Kavga kaybolmuştur yani ortada bir ideoloji yoktur. Nasyonal sosyalizme de bununla defalarca kez darbe vuruyor film. Bunun için tek bir şey gerekiyor o da masumiyet ve insanlık o da Hitler'de ya da Kaiser'de olmayan şey. Liesel'ın dilinden "biz insanlık yaptık ve bunu insanlar yapar." Onlar yaratık. Bana dışarıyı anlat. Şimdi kendi kelimelerinle anlat. Hitler'den nefret ediyorum! Evet şimdi görebiliyorum..
Farklı bir anlatıcıyla güzelleşen film. Konu klasik, oyuncular muhteşem, senaryo muazzam. Hiç sıkılmadan izlenebilen, hiç savaş alanı göstermeden savaşı anlatan filmlerden.
"rudy öp beni" ne kadar boş yaşıyoruz değil mi her şeyi erteliyoruz ölüm hiç gelmeyecek gibi. Kesinlikle sadece konusuyla değil oyunculukları, müziği ve güzel anlatımıyla iz bıraktı.Ayrıca altyazılı izlemenizi tavsiye ederim hem ses tonu hem de telaffuzlar insanı çok ayrı etkiliyor.
Kitabı yeni bitirmiş olmanın verdiği taze bilgilerle film hakkında şunları söyleyebilirim kitaptan hemen sonra filmi izlemeyin çünkü film o kadar eksikliklerle dolu ki onları bulucam derken filmin tadını çıkaramadım.Rudy'le liesel'in hırsızlık maceraları,liesel'in max'a topladığı hediyeler,max'in liesel'e yazdığı hikayeler,yahudilerin toplama kamplarına götürülüşleri....filmde hiçbiri yoktu.Eksikleri geçtim hatalarla doluydu(örneğin hans'ın askere çağrılışı o adamı savunması ile değil,yürüyüş sırasındaki bir yahudiye ekmek vermesiyle oluyor) Son olarak karakterlerin ingilizce konuşması üstüne üstlük alman aksanıyla konuşmaları da benim için bir eksi
Durağan olmasına karşın sıkmadan, izleyicinin duygularını sonuna kadar canlı tutan bir film. Çok fazla benzeri film izledim de hiçbirinde Rudy'nin Liesel'e bakışındaki samimiyeti göremedim be! Hitler ve Nazi gerçeği bir yana nedense ben o ikisinin sahnelerini iple çektim. Zaten konusunda ve gerçekleşen olaylarda şimdiye kadar izlediklerimizden pek farklı bir şey bulamayacaksınız. Ama o iki çocuk yok mu... Off neyse öyle işte, çok sevdim.
çok durağan ilerleyen bir film. Bir de ben dublajlı halini izledim. filmin sonundaki sesle babanın sesi aynı seslendirilmiş, filmin sonunun Azrailin dilinden anlatıldığını burdaki yorumlardan anladım. Baba anlatıyor diye düşünerek izlenildiğinde o cümleler biraz anlamsızlaşıyor tabi.
e bu guzel ve merak uyandiran yorumlardan sonra bugun bu filmi izlemek bize mecburiyet oldu ;) yorum yapan usttekiler hepinize tesekkurler tek tek supersiniz..
son sahnede iç sesin azrail olduğunu anlıyoruz (ya da ben anca orda anladım)... ince bi detay vardı ziyaret ettiklerini sayarken sarı çocuktan ve bizim ufaklıktan bahsetmemişti. mutlu olmuştum. bombalama gecesinin sabahında mutluluğum yarım kaldı.
arkadaş bu nedir ya ziyan oldum resmen. Kesti biçti çarptı topladı. Ufak bi La vita è bella etkisi yarattı bünyede. Onla kıyaslanmaz belki ama yine de izlenmeye değer bir film. yaktın beni sarı çocuk. nefis olmuş nefis.
çünkü film o kadar eksikliklerle dolu ki onları bulucam derken filmin tadını çıkaramadım.Rudy'le liesel'in hırsızlık maceraları,liesel'in max'a topladığı hediyeler,max'in liesel'e yazdığı hikayeler,yahudilerin toplama kamplarına götürülüşleri....filmde hiçbiri yoktu.Eksikleri geçtim hatalarla doluydu(örneğin hans'ın askere çağrılışı o adamı savunması ile değil,yürüyüş sırasındaki bir yahudiye ekmek vermesiyle oluyor)
Son olarak karakterlerin ingilizce konuşması üstüne üstlük alman aksanıyla konuşmaları da benim için bir eksi