Yusuf bu sefer ergenlik döneminin bir getirisi olarak kimlik arayışında. Yaşadığı küçük yerleşkeden ötürü annesinin ve çevresinin ondan beklentileri altında ne istediğini henüz kestiremeyen Yusuf. Seçme şansımız kalmadığında ne yaparız? Belki de arkamıza bile bakmadan kaçarız. Ama bunlar hep sevme ve sevilme isteğinden. Bu isteği daha tatmin olacağımız yerden alma dürtüsünden... Yine sorgulatan, düşündüren bir film olmuş.
Yumurta-Süt-Bal üçlemesinin ikinci filmi... Sıralama sondan başa doğru geldiği için bir önceki Yumurta filmindeki olayların geçmişine ve kimi kırılmalara hazırlanan zemine tanık oluyoruz. Yusuf karakterinin bu bölümde soyadı değişmiş. Ben bunu dünyanın her yerinde nice nice Yusuflar olduğuna, filmin de onlara vurgu yaptığına yordum. Tamam, Yumurta'daki Yusuf'un geçmişine gidiyor ama öte yandan başka Yusufların ya da başka başka insanların benzer hayatları yaşaması muhtemel. Semih Kaplanoğlu filmdeki meselenin evrenselliğine ve bir yerlerde yaşanmış ya da yaşanıyor oluşuna dikkat çekmek istemiş. Sonuçta babası olmayan kimi erkek çocuklar, annelerinin bekçiliğine soyunurlar ve onu başka bir erkekle paylaşmak istemezler. Anne başka bir adamı sevdiğinde kötü anne olur. Süt'teki Yusuf'un annesinden ve kasabasından kopma sebeplerinin başında da bu geliyor.
Finaldeki kocaman balığı annesine getirdiğinde, annesinin hoşlandığı adamın avlamış olduğu ördeğin tüylerini yolarkenki hali bunu en güzel açıklayan metafor... Aynı zamanda filmi sanatsallaştıran iki önemli metafordan da biri... diğeri, kadının kahve içerken adama olan ilgisini düşündüğünde yaşlı halinin gelip ona gülümsemesi... Kadın bir gün yaşlanacağını düşünüyor ve kalbinin sesini dinlemeye karar veriyor. Oğul onun kalbini görmüyor bile. Varsa yoksa kendi beklentileri... şiirlerinin akibeti... Nitekim Yumurta'yı ilk seyretmekle, geleceği salt kendi için kurmak istemiş olduğunu hatırlıyoruz. Zora geldiğinde başını alıp şehre gitmiş, uzun yıllar da dönmemiş. Yumurta'da annesinin vasiyetini (inanmasa bile) yerine getirme isteği, duyduğu vicdan azabından olsa gerek
Film üzerine söylenecek çok şey var... Ama üçlemenin üçüncüsü Bal tamamlayacak diğer boşlukları... İlk fırsatta izlemeyi çok istiyorum... Sevdim bu üçlemeyi.
Fikir yok, konu yok, hareket yok, oyunculuk yok, mantık yok böyle bir film işte. Serinin ilk filmindeki oyuncuyu başka isimle tekrar oynatmış. Hayrına mı aldı ya da bi tane ünlü var elimde kullanayım mı dedi bilinmez. Sahneler aşırı uzun, oyunculuklar da vasat olunca çekilmez olmuş. İlk filmde yine Nejat İşer kendisini izlettiriyordu.
sonra, o da olmadi :)))