Masum Hamleler (Searching for Bobby Fischer) (1993)

Masum Hamleler (1993)Searching for Bobby Fischer

Puan 8.3 / 10
Senin Puanın
Yönetmen
Dil
İngilizce
Ülke
ABD
Süre
109 dakika
20
0
44
28
Özet Fragman Beğenenler
Laylaylom profil fotoğrafı
Laylaylom
Yine mükemmel bir film izledim.
error_outline
Rainbow profil fotoğrafı
Rainbow
Kıyıda köşede kalmaması gereken, en iyi başarı hikayelerinden, ilham veren filmlerinden biri.
error_outline
kaptankaptanim profil fotoğrafı
kaptankaptanim
Bir başarı hikayesi. Başarmak, kazanmak, zirve, en iyi olmak, galibiyet, başarısızlık, mağlubiyet, kaybetmek, zayıflık, güç, kötü, sanat gibi kavramlara farklı yaklaşmanızı sağlayan bir film. Filmden çok bir öğretmen. Hayat gibi. Hani hayatta da öyle denir ya. Hayatını kazandı, okulu kazandı, sınavı kazandı, oo kızı / çocuğu kazandı, yarışı kazandı, para kazandı, özgürlüğünü kazandı, güvenini kazandı, onu kazandı, bunu kazandı.. Kişi kendini kazanmalı. Bobby Fischer en önemli sembol; zirveyi temsil etmekte. Herkes zirvede olmayı arzular. Kimisi zirveye çıkar, kimisi zirveden düşer, kimisi zirvede kalır, kimisi zirveye yaklaşır, kimisi de zirveye oturur. Başarı kazanmak demektir. Herkes kazanırsa başarılılar olur. Başarılıların arasında sivrilen kişi en başarılıdır. Bir konuda en başarılı olmak için kazananlar ve kaybedenler olmalıdır. Bruce'a göre başarı Bobby Fischer gibi olmaktır onun ruhunu bulmaya çalışmaktır ama Bobby Fischer gibi olmak aslında sadece onun taklidi olmak demektir ve bu da insana kendini kötü hissettirir. Tıpkı hayatta bir şeyi kazanmak ve kaybetmenin tadındaki his gibi. Halbuki kazananların da kaybedenlerin de taklidi vardır. Başarı olarak nitelendirdiğimiz şey bir sürü insanı yenmek önlerine geçmek demektir. Bir sınavı kazanmak, oyunu kazanmaktır ve karşılığı hayatı kazanmak olmamalıdır. Çoğu öğrencinin ailesi kazan diye dil döker. Kimi fiziksel kimi psikolojik şiddet uygular. Sonuçta baskı yaratılır. Bu durum da zirveye yaklaşmışken yukarıdan görünmez bir elin çıkarak onu aşağı ittirmesine sebep olur. Korku, endişe, kaygı gibi durumlar başarı denen, matah görünen şeyden uzaklaştırır. Halbuki yüksekte olmak da endişelenilmesi gereken bir şeydir. Tırmanış varsa iniş de vardır ve kimse çakılmak istemez. Göremediğimiz şey hayattaki değerleri, normları, kavramların algıdaki yerini değiştiremediğimiz o kare. Oysa film bunu çok güzel bir sözle ifade ediyor. Bir çocuğun gözünden. "Eğer kazanmaya başlamazsam belki de kaybetmeyi önleyebilirim." Kurumsallaşmış kulüplerde oynayan insanlar kazananmış ait oldukları yerdeymiş gibi görünüyor. Central Park'ın evsizleri de başarısız, yitik, kayıplar gibi. Vinnie'ye göre başarı da risk almayı bilmek demek. Oysa Bobby Fischer'ın yaptığı şey ortadan kaybolmak sürekli önemli hissetmemek, yaptığı şeyi önemsememek bir çıkış yolu. Zirveye değil. Zirvedeyken kaybolmak. Bir süre yarış, rekabet halinde olmamak, sizi yiyip bitiren bir hayatın, rakiplerin, düşmanların varlığını unutmak demek. Risk almamak ama riskin değerini hatırlayacak süreyi kendine vermek demek. Kendini önemsemek zaman zaman balığa çıkmak, aile ile vakit geçirmek, çocuk olduğunu hatırlamak, odanı dağıtmak, beyzbol, futbol, basketbol oynamak demek. Unutamayanlar kulübe üye olsalar da ya agresifleşmiş ya da hissizleşmiş kişiler. Çünkü sürekli başarılı olan kişinin başarısızlığı alışkanlığı önler ve kompleks yaratır bu kompleks de kişinin hayatına bedel olabilir. Joshua'nın da akıllarını satrançla bozmuş yaşamın merkezine satrancı yani başarıyı koymuş ya da kafaya takmış ilahlaştırmış yüceltmiş ne derseniz diyin; kişilere benzeme riski vardır. Evsizler bu noktada kaybedecek bir şeyleri olmayan mutlu kişilerdir. Yenmek ve yenilmek onlar için sadece eğlence çok bir şey demek değil. Esrar ya da alkol parası. Ortaçağ kalesi simgesel olarak çok vurucu bir anlam taşıyor. Tahtta oturan gücü elinde tutandır ve daima gücü yitirme ihtimali vardır. Paranoyaya elverişli bir ruh. Zirveye oturmak istemediği için Bobby Fischer ortadan yok olmuştur ve risk almayı özlediğinde yeniden ortaya çıkmıştır. Hayatın merkezine başarıyı koyanlar bununla yaşar. Oysa başarmak sadece seni mutlu eden şeyi yapmayı istemek, orada olabilmektir. Joshua bunu babasından öfke ve hırs gördüğü sahnede fark ediyor. Odasını değiştirdiğinde artık çocuk olmak istemiyor çünkü çocuk zayıftır, güçsüzdür düşüncesine bürünüyor. Birilerini yenmek için engeli küçümsemek gerekir. Kimin şah kimin piyon olduğunu görmek. Sınıfsal yapıları tanımak. İnsanı insandan ayırmak. Güçlü taş ile güçsüzü ezmek.. Joshua sevgi ile büyütülmüştür. İyi bir aile ile iyi olmayı öğrenmiştir. Rakipleri ile dost olabilen, kendini denk görebilen biridir. Ama büyükler sanki hayatmış gibi ona sürekli senden korkuyorlar sen en iyisin der durur. Çoğumuzun ailesi bir dönem bizi box ringindeki bir maça hazırlayan bir antrenör gibi davranır. Sorunlar burada başlıyor aslında. Önemli olmak, bir yere gelmek, kariyer falan filan. Büyüklükmüş peh! Bir çocuk İnsan küçümsemek istemez çünkü en iyi olmanın, berabere kalmak yani kazananın da kaybedenin de aynı değerde olduğunu düşünmek olduğunu bilir. İyi olmak iyi insan olmaktan geçer başarıdan değil. Yaşamın merkezine sevgiyi koyanlar geçer hayat denen sınavdan. Lakin din olgusu öteki dünyada bile verilecek bir sınavdan bahseder durur. Sevmekten korkutur, arzulara , tutkulara çekinerek yaklaşmamıza neden olur. Sevdiğimizi, eşimizi, dostumuzu saklamamıza onların üstünü sanki sadece bir maddeden ibaretlermiş gibi örtmemize. Çünkü kazanan bizizdir başkasının hakkı yoktur buna. İnsanların yaşamını belirleyen bu sınırlar, kısıtlamalar, değerler gene kişinin kendi kendine yaptığı muhakeme ile içindeki mücadelesi ile bitirilebilir. Taşları gözünüzde yok ettiğinizde size karşı hazırlanmış bütün stratejileri bertaraf edersiniz. Ve hayatınızda yapacağınız hamleleri tıpkı satranç tahtasına yerleştirilmiş hamleler gibi görmeye başlarsınız. Herkesin kendi Bobby Fischer'ını bulmasını temenni ediyorum sevgili insan kardeşlerim.
error_outline