Modern zaman cadıları ve canavarlar. Görmek, duymak bilmek istemediğimiz yalnızca “and they lived happily ever after..” larla geçiştiriverdiğimiz; onlarca başka ve fakat tanıdık sebeplerden yalnız bırakılmış bebeklere aslında insan soyuna bir ağıt belki. Ya da hakikaten banality of evil’dan; medal for a monster’a uzanan post-war dünyasının Avrupasının sonu mahkemelerde bitirilen bir filmi. Ben bu tür filmlerden çok etkileniyorum, karakterlere çamuru kolayca atamadığım, katmanlarında nefesimin kesildiği, kararlarını alışlarında ve uygulayışlarında belki bir sarılmanın koskoca şefkate evriliverdiği, görmezden gelmenin, yok saymanın gücünün günlük hayattaki yansımalarının; bir can almanın ise kolaylıkla, aleladelikle hatta sıkıcılığıyla beni başbaşa bırakmasıyla her bir yanımı sarıyor bu tür yapımlar. Spinoza’ya kadar uzanıyor tüm bir yol sonrasında içimde. “iyiliğin ve kötülüğün tek başına anlamı yoktur, yani onlar aşkınsal bir anlam taşımazlar. Onlar ancak bireyin kendi bedeniyle, doğasıyla ilişkisi içinde bir anlam kazanır.”
Son olarak da, Yönetmenin izlediğim ilk filmi idi. Bana hem siyah beyaz oluşu ile hem de dramanın kendisinin yaşama yansıtılan bir kameradan başka bir şey olmadığını gösterebilmesiyle Come and See’yi anımsatmıştır.
Modern zaman cadıları ve canavarlar. Görmek, duymak bilmek istemediğimiz yalnızca “and they lived happily ever after..” larla geçiştiriverdiğimiz; onlarca başka ve fakat tanıdık sebeplerden yalnız bırakılmış bebeklere aslında insan soyuna bir ağıt belki. Ya da hakikaten banality of evil’dan; medal for a monster’a uzanan post-war dünyasının Avrupasının sonu mahkemelerde bitirilen bir filmi. Ben bu tür filmlerden çok etkileniyorum, karakterlere çamuru kolayca atamadığım, katmanlarında nefesimin kesildiği, kararlarını alışlarında ve uygulayışlarında belki bir sarılmanın koskoca şefkate evriliverdiği, görmezden gelmenin, yok saymanın gücünün günlük hayattaki yansımalarının; bir can almanın ise kolaylıkla, aleladelikle hatta sıkıcılığıyla beni başbaşa bırakmasıyla her bir yanımı sarıyor bu tür yapımlar. Spinoza’ya kadar uzanıyor tüm bir yol sonrasında içimde. “iyiliğin ve kötülüğün tek başına anlamı yoktur, yani onlar aşkınsal bir anlam taşımazlar. Onlar ancak bireyin kendi bedeniyle, doğasıyla ilişkisi içinde bir anlam kazanır.”
Son olarak da,
Yönetmenin izlediğim ilk filmi idi. Bana hem siyah beyaz oluşu ile hem de dramanın kendisinin yaşama yansıtılan bir kameradan başka bir şey olmadığını gösterebilmesiyle Come and See’yi anımsatmıştır.