Enfes bir film gerçekten oyunculuk olsun, dialoglar olsun her bir öge o kadar güzel oturmuş ki film bittikten sonra yaşadığınız doyumda adeta sona ulaşıyorsunuz. Filmde aşkın gözünün körlüğünün anlatılmasının ardından "neden sevmemeli?" tokadı yüzünüze aşkediliyor ve gerçek hayata sizi ister istemez dönüyorsunuz...
Türk sineması için başyapıttır tartışmasız olarak..Oyunculukta çığır açmış bir yapıttır Zeki Demirkubuz sinemamıza böyle nadide bir film kazandırdığı için elinden öpülesi bir adam..Yeni Türk sinemasında böyle eserler göremiyoruz bu gidişle pekte göreceğimiz söylenemez..
Film gerçekten tüm övgüleri hakediyor. Diyaloglar, karakterler çok güzel işlenmiş. Haluk Bilginer'in tirat yaptığı uzun soluklu sahne çok güzeldi seyirciye hiç yaşamadığı sıkıntıları yaşamış gibi yaşattı yanı Haluk Bilginer tek kelimeyle süperdi.
Türk sinemasının gelmiş geçmiş en iyi filmi. Bakın öyle lafta felan demiyorum. Eğer bir sanat zevkiniz varsa anlayabilirsiniz bu duyguyu ancak. Yusuf'un en yakın asker arkadaşı Yusuf'un evli ablası ile kaçmaya çalışır. Yusuf bunları yakalar, vurur. Ablası ölmez, dilsiz kalır. Adam ölür, Yusuf hapse girer 10 yıl yatar çıkar. Ablasının eşi kadını sevdiği için ayrılmamıştır ama kadın onu sevmemektedir. Yusuf daha sonra Bekir ve Bekir'in aşık olduğu Uğur ile karşılaşır. Uğur'da zagor adlı bir serseriye aşıktır. Zagor hapishane hapishane, il il gezer. Uğur da peşinden gider. Bekir de onun peşinden. Hep seven ama hiç sevilmeyenlerin hikayesi yani. Bekir Uğur için herşeyi göze alır. Zagora bakmayı bile, Uğur'un fahişeliklerine katlanmayı bile. Ve bu onu malum bir sona sürükleyecektir. Yusuf da Uğur'a aşık olur. Ve namus cinayeti işleyen biri iken böyle bir kadına aşık olunca ablasını anlar ve gider onla konuşmaya çalışır. Bakışlarındaki pişmanlık bile yeterdi o sahnede. Suç ve Ceza romanına göz kırpan, Dostoyevski hayranı Demirkubuz'un bu müthiş eserinde; Haluk Bilginer'in tiradı, Uğur'un Yusuf'a çektiği tirad ve Uğur-Bekir kavgası müthiş sahnelerdir. Şu müthiş diyalog unutulur mu? : ''Yusuf: Böyle konuşma abla ne yapayım? Sevdim suç mu bu? // Uğur: Suç tabi ulan! Suç tabi suç! Ne sanıyordun? Bekir neden kıydı ulan canına? hı? 20 senedir bok kokulu otel odalarında, adını bile bilmediğim şehirlerin s..... yollarında ne arıyorum ulan ben! (...) Parmak kadar çocuk neyin çilesini çekiyor lan? // Nietzsche der ki; Siz insanları sevdiğinizi söylüyorsunuz. Yalan söylüyorsunuz. Siz insanları değil, bu sevginin içinizde yarattığı duyguları seviyorsunuz. İnsan sonunda arzularının kendisini sever, arzuladıklarını değil. // Bu film arzularını değil, arzuladıklarını sevenlerin, gerçekten sevenlerin hikayesi. Herşeyi göze alarak sevenlerin, roman kahramanı gibi yaşayanların hikayesi. Aşkı, fedakarlığı, samimiyeti, masumiyeti bir orospuya ve bir pezevenge yüklemek istediğini söylüyor yönetmen Zeki Demirkubuz. Böylece orta sınıfın sisteme bağlı bireyinin yoz-çıkarcı-statü ve kalıplarla beslenen pratik ahlaklılık tamınına hak ettiği cevabı veriyor. Benim içimi hiçbir film bu kadar burkamadı...Suça aşık bir adam, adama aşık bir kadın ve kadına aşık başka bir adam... Sevdiği için herşeyi göze alanlar, tükenenler... Çağın koşullarına rağmen, battıkları tüm batağın içinde dahi samimiyetle-masumiyetle kalanlar. Masumiyetin bir çocuk saflığı, iyi niyet budalalığı değil, sevdiğine orospu diye bağıracak kadar onu sevebilen, onun için ömrünü feda eden, herşeyiyle kabullenen bir sevgi olduğunu anlatan bu müthiş filmde; karakterler gerçek hayatta var olmayacak kadar romansı ve destansıdır. Zeki Demirkubuz bilerek roman kahramanı gibi karakterler yaratıyor. Asla unutulmayacak bu film. Buna kötü diyebilecek, filmin arabesk bir yapı olduğunu sanabilecek kadar psikolojik-edebi-sanatsal gerçeklerden uzak kişilerin anlamasını ise hiç beklemiyorum burada anlatılanları... Bekir'in Uğur'a silahı doğrultup ateşleyememesi! Hem de ona tüm çektirdiklerine rağmen... Ama kendini vurabilmesi... Seven insan nelere katlanabilir? Yüreği olmayanın bu filmi anlaması imkansız.
Film boyu otelin lobbysinde (lobby demek de bi acayip geldi şimdi ama neyse) eski Türk filmlerindeki aşkları izleyip, bambaşka aşklar yaşayan insanlar... Hayaller ve gerçekler... evet film çok iyi, oyunculuklar, senaryo, mekanlar, çekimler hepsi çok iyi. Ama işte hayata nerden baktığınla alakalı sanırım. pesimist yönetmenin gerçeği de böyle acımasız oluyor sanırım.
Türk sinemasının temelinde yer alan,sinemamızı taşıyan sayılı filmlerimizdendir.Senaryonun sağlamlığı,Zeki Demirkubuz'un yönetmenlikte zirve yaptığı,her bir karakterin harika oynandığı müthiş bir filmdir.Filmde göze batan tek bir şey yok bana göre kusursuz ve kanımca Türk sinemasının gördüğü en iyi 3-4filmden biri.Oyunculukların bu kadar ön plana çıktığı Türk filmi de nadirdir yani filmde tek bir karakter değil her karakter yürümüş hepsi almış götürmüş filmi.Senaryonun işlenişi her sahnenin ayrı bi iyi çekilişi,oyunculukların doğallığı benim filmi unutulmazlarıma sokmuştur bir de Türk filmi olması ayrı bir sevindirmiştir.Böyle nadir bulunan filmlerimiz varken Jason Statham filmleri izleyip hiç iyi Türk filmimiz yok diyeceğinize açın Masumiyet'i izleyin izlemediyseniz Eşkıya'yı izleyin Yılmaz Güney izleyin Serdar Akar izleyin Nuri Bilge Ceylan izleyin,Zeki Ökten izleyin yani biraz araştırın şu an da İran sineması bile Türk sinemasından ileride....
bekir'in iki tiradı vardır filmde, 1- kırda hikayesini anlattığı 2- otele sarhoş geldiği.
ama hepsinden öte, filmin konusunu işleyen bir sahne vardır. neden sevmemeli? sorusunu yanıtlar kendi kendine:
----------------------- +abla yeter artık yeter -ne yeteri ulan ne? daha başlamadık bile. baştan söylemeyip niye bu kadar sıkıntıya soktun lan kendini? durup dururken kıskanma ayakları. ulan yüzüme otuzbir çeker gibi baktığını fark etmedim mi sandın lan puşt? nerden çıktı lan bunlar? +sevdim abla ne kötülük var bunda? -ne sevmesi ulan ne sevmesi? bırak bu film ağızlarını pezevenk. +böyle konuşma abla napıyım suç mu bu? -suç tabi ulan suç tabi suç ne sanıyodun? bekir niye kıydı ulan canına he? 20 senedir bok kokulu otel odalarında, adını bile bilmediğim şehirlerin siktirici yollarında ne arıyorum lan ben? karılarını bile düzemeyen ibnelerin altında ne işim var lan benim? parmak kadar çocuk neyin çilesini çekiyor lan? ..+sen biraz da kendi kendine yapıyorsun.. -siktir şurdan be! ceza derler oğlum buna ceza.. hakim kime kalem kırar düşündün mü hiç? kimi falakaya yıkarlar, kimi orospu yapıp kimi aç öldürürler. kim gözünü kırpmadan beynine sıkar kurşunu? koyun gibi kesilmeyi bekleyen şerefsizler mi? beş paralık düzenleri için hayatlarını peşken çeken pezevenkler mi? söyle lan kim! …. 20 yıl oldu gidilecek yer kalmadı. söylenecek söz de.
Haluk Bilginer'in tirat yaptığı uzun soluklu sahne çok güzeldi seyirciye hiç yaşamadığı sıkıntıları yaşamış gibi yaşattı yanı
Haluk Bilginer tek kelimeyle süperdi.
1- kırda hikayesini anlattığı
2- otele sarhoş geldiği.
ama hepsinden öte, filmin konusunu işleyen bir sahne vardır. neden sevmemeli? sorusunu yanıtlar kendi kendine:
-----------------------
+abla yeter artık yeter
-ne yeteri ulan ne? daha başlamadık bile. baştan söylemeyip niye bu kadar sıkıntıya soktun lan kendini? durup dururken kıskanma ayakları. ulan yüzüme otuzbir çeker gibi baktığını fark etmedim mi sandın lan puşt? nerden çıktı lan bunlar?
+sevdim abla ne kötülük var bunda?
-ne sevmesi ulan ne sevmesi? bırak bu film ağızlarını pezevenk.
+böyle konuşma abla napıyım suç mu bu?
-suç tabi ulan suç tabi suç ne sanıyodun? bekir niye kıydı ulan canına he? 20 senedir bok kokulu otel odalarında, adını bile bilmediğim şehirlerin siktirici yollarında ne arıyorum lan ben? karılarını bile düzemeyen ibnelerin altında ne işim var lan benim? parmak kadar çocuk neyin çilesini çekiyor lan?
..+sen biraz da kendi kendine yapıyorsun..
-siktir şurdan be! ceza derler oğlum buna ceza.. hakim kime kalem kırar düşündün mü hiç? kimi falakaya yıkarlar, kimi orospu yapıp kimi aç öldürürler. kim gözünü kırpmadan beynine sıkar kurşunu? koyun gibi kesilmeyi bekleyen şerefsizler mi? beş paralık düzenleri için hayatlarını peşken çeken pezevenkler mi? söyle lan kim! …. 20 yıl oldu gidilecek yer kalmadı. söylenecek söz de.