gün geçmiyor ki luc besson, fransız polisinin beyin kapasitesini kullanma oranının %1'i geçemediği bir senaryo yazmasın. %10 beyin kullanma oranı ile %100'ü anlatmak nasıl olursa bu film de öyle olmuş. spoilere gelmeden önce genel bir değerlendirme yapmak gerekirse başarılı bir film değil ama ilginç bir film olarak izlenmeye değer. en azından farklı bir şeyler yapmaya çalışmış, bu çabayı -sonucu başarısız olsa da tam bir rezalet olmadıkça- daima takdir etmişimdir. oyunculuk olarak morgan freeman bildiğimiz morgan freeman ki zaten çok sık görmüyoruz kendisini. scarlett beyninin %10'unu kullanırken fena değildi, ondan sonrasını beynimin %10undan fazlasını kullanamadığım için değerlendiremeyeceğim. 10 üzerinden 6,5 veririm.
--- spoiler ---
çok fazla mantık hatası var. tamam lucy bizden zeki olduğu için mantığını kestiremiyoruz ama diğer insanların hareketleri çok havada. ben doğaüstü olayları "ha peki öyle mi?" soğukkanlılığıyla karşılayabilecek insanlar olacağını zannetmiyorum. güvenlik konusuna hiç değinmiyorum. tamam filmlerde güvenlik güçleri gündelik hayattaki gibi yansıtılmayabilir ama bu kadar havada olmamalıydı. hatun elinde silahla hastaneye, ordan da ameliyathaneye girip yataktaki hastayı öldürsün, doktor da inek sakinliği ile onu ameliyat etsin. filmdeki insanlar da %5 falandı herhalde. neyse. luc besson'ın fransız polisine olan aşkını havada akrobatik hareketlerle uçan polis arabalarından bir kere daha görebiliyoruz. mozart'a olan aşkını da requiemlerden introitus ile bir kere daha göstermiş oldu.
o kadar hızlı ve yoğun bir biçimde işlenmiş ki film, detayları tam hatırlayamadığımdan buraya yazmak da zor oluyor biraz. azıcık aronofsky'den araklama var gibi geldi. giriş sahneleri de mr. nobody'i çağrıştırdı sanki. işin biyolojik kısmına pek vakıf olmadığım için beynimin şu kadarını kullansam ne olurdu işine girip o mevzuları yorumlama taraftarı değilim lakin tanrısal süreçle ilgili bir kaç kelam etmek gerek. insanın bir çok açıdan tanrılığa giden yoldan gitmeye çalıştığını biliyoruz. her şeyi bilme isteği olsun, her şey üzerinde hakimiyet kurabilme isteği olsun (canlılardan doğaya, dünyaya, evrene kadar), her şeye sahip olma isteği olsun, ölümsüzlük olsun; kısaca kendini tanrının yerine koyma isteği var. bunun da temelinde beyni ve düşünme becerisi yatıyor (mitolojik olarak adem'in bilgelik ağacı meyvesinden yemesi). o yüzden beyninin %100ünü kullanabilince tanrılaştığını göstermesi güzeldi ve bunu beklerdim. ilk kadın olan lucy'e kadın tanrı tarafından parmak uzatarak da feministlere selam çakmış luc amca.
--- spoiler ---
spoilerda anlattığım bütün mantıksızlıklara rağmen bence izlemeye değmez denmeyecek bir film. hem zaten luc besson'ı böyle sevdik biz. ne demişlerdi, sanatçı hatayı bilerek yapıyorsa o hata değil üslup mudur nedir öyle bir şey işte. biraz farklı bir şeyler izlemek isteyenlerin pişman olacaklarını zannetmiyorum.
İzlerken, Transcendence filminde ne hissettiysem bunda da aynısını hissettim. Konu güzel ama saçmalamışlar da saçmalamışlar. Özgün senaryo yaratma çabasıyla yapılan boş işler bunlar diyor, beğenen arkadaşlara da bunun benim naçizane fikrim olduğunu hatırlatıyorum.
herşeye tamam dedim bazı şeyleri mantık çerçevesinde oturttum kndimce... Ama biri bana söyler mi en başta kötü adamın odasına gidiyor ve ellerine bıçak saplıyor bu arada odaya giderkende bir sürü adamı vuruyor sonra adamın beyninden diğer uyuşturucu taşıyanların nereye gittiğini öğreniyor ki adamın geride kalmış görüntülerinden yapıyor bunu... Peki kendisi de aynı odada değil miydi ? O kadar iyi beynini kullanıyordu da aynı görüntüler kendi beyninde de yok muydu ne diye adamın beynine girme ihtiyacı hissetti ? Üstüne birde adamı öldürmedi ? O kadar adamı öldürmüşken onu mu öldürmek koydu yani ?
morgan freeman'ı görünce izlemek istedim. çevremden de çok olumlu yorumlar gelince dayanadım izledim. bu kadar zaman kaybı olacağı aklımın ucunda bile geçmedi. freeman zaten toplasan 20 dk ancak oynamıştır. bu film , kötü film nedir/nasıl olunur sözlük karşılığı. maalesef oyuncuların iyi olması, görüntü kalitesinin iyi olması kötü filmi iyi yapmıyor, yapamıyor. flash disk konusuna hiç girmiyorum bile. ancak bu kadar saçmalanabilirdi ve bunu başardılar. uzay gemisinden uzay gemisine atlarken aynı anda şarjör değiştirip adam vurma sahneleri falan konulsa daha mantıklı gelirdi bana. (içinizden ne alaka dediğinizi duyar gibiyim ama o kadar mantıksız bir film) . durduk yere sinirlendim yine. neyse ilk 20 dakikayı izleyin, sonra sinema salonundaysanız çıkın eve gidin, evde izliyorsanız harddiskten silin, bluray dvd filansa hemen kırıp balkondan frizbi gibi fırlatın komşunun bahçesine ve filmin devamını kafanızda tamamlayın. emin olun daha güzel olacaktır.
öncelikle film kendini kesinlikle izlettiriyor , başladığı andan son ana kadar sıkılmadan izledim filmi , bazı yerler çok abartılı geldi bana sona doğru ama yine de oyunculuklar ve film iyiydi .
Kurgu itibariyle fiyasko olacağı belli yapıtlardandı bunlar.Gişe dışında kaygıları olmaz zaten.Luc Besson'dan da bundan fazlası beklemek biraz hayalcilik olurdu.Konu bu kadar sığken yoruma değer tek tarafı Scarletti izlemenin yanında bulaşılması en tehlikeli adamın bu filmde olmasıydı.Kim mi ? Tabi ki Min-sik Choi :) söylediğim gibi magazinel yanı dışında kayda değer bir şeyin olmadığı bir film kanımca.
o kadar çok film hatası vardı ki bence çekmeye kalkışmamaları gerekmiş büyük beklentim vardı film "BERBAT"tı benim için, eeee ne de olsa beyninin %5-10 luk kısmını kullanan insanlar da ancak %100 böyle hayal eder ne denir ki!!!!! ahh bir de bilimsel makale diyorlar okumuş gibi görünmüyorlar. Zaten bir hâlâ teori olan evrimi olgu yapmışlar. Ama beni tüm bunları yazmaya mecbur bırakan filmin sonuydu bu kadar saçmalık çok fazlaydı gerçekten çok fazla...
--- spoiler ---
çok fazla mantık hatası var. tamam lucy bizden zeki olduğu için mantığını kestiremiyoruz ama diğer insanların hareketleri çok havada. ben doğaüstü olayları "ha peki öyle mi?" soğukkanlılığıyla karşılayabilecek insanlar olacağını zannetmiyorum. güvenlik konusuna hiç değinmiyorum. tamam filmlerde güvenlik güçleri gündelik hayattaki gibi yansıtılmayabilir ama bu kadar havada olmamalıydı. hatun elinde silahla hastaneye, ordan da ameliyathaneye girip yataktaki hastayı öldürsün, doktor da inek sakinliği ile onu ameliyat etsin. filmdeki insanlar da %5 falandı herhalde. neyse. luc besson'ın fransız polisine olan aşkını havada akrobatik hareketlerle uçan polis arabalarından bir kere daha görebiliyoruz. mozart'a olan aşkını da requiemlerden introitus ile bir kere daha göstermiş oldu.
o kadar hızlı ve yoğun bir biçimde işlenmiş ki film, detayları tam hatırlayamadığımdan buraya yazmak da zor oluyor biraz. azıcık aronofsky'den araklama var gibi geldi. giriş sahneleri de mr. nobody'i çağrıştırdı sanki. işin biyolojik kısmına pek vakıf olmadığım için beynimin şu kadarını kullansam ne olurdu işine girip o mevzuları yorumlama taraftarı değilim lakin tanrısal süreçle ilgili bir kaç kelam etmek gerek. insanın bir çok açıdan tanrılığa giden yoldan gitmeye çalıştığını biliyoruz. her şeyi bilme isteği olsun, her şey üzerinde hakimiyet kurabilme isteği olsun (canlılardan doğaya, dünyaya, evrene kadar), her şeye sahip olma isteği olsun, ölümsüzlük olsun; kısaca kendini tanrının yerine koyma isteği var. bunun da temelinde beyni ve düşünme becerisi yatıyor (mitolojik olarak adem'in bilgelik ağacı meyvesinden yemesi). o yüzden beyninin %100ünü kullanabilince tanrılaştığını göstermesi güzeldi ve bunu beklerdim. ilk kadın olan lucy'e kadın tanrı tarafından parmak uzatarak da feministlere selam çakmış luc amca.
--- spoiler ---
spoilerda anlattığım bütün mantıksızlıklara rağmen bence izlemeye değmez denmeyecek bir film. hem zaten luc besson'ı böyle sevdik biz. ne demişlerdi, sanatçı hatayı bilerek yapıyorsa o hata değil üslup mudur nedir öyle bir şey işte. biraz farklı bir şeyler izlemek isteyenlerin pişman olacaklarını zannetmiyorum.