Aynı yönetmenin "Le huitieme jour" filmindeki Georges'u, bu filmde de aynı karakterde görüyoruz. Dormael daha çok film çeksin dedirten işlerden. "Öleceği günü bilmek" Daha önce Big Fish'te işlenen bir konuyu, filmin ana hikayesi yapmış Dormael.
Dormael zekası bu. Mis gibi, hayalgücü kokuyor. Bana Cesar Mendoza’nın o meşhur şiirini hatırlattı.
Bir çok kişinin tepki göstereceği tarzda yapılmış. Ama tıpkı bu şiir gibi buram buram inanç kokuyor. Şahtiye diye bir şiir türü vardır. Tanrı ile çok samimi iki dostmuş gibi yazılır. “Kolaysa gel sen geç şu sırat köprüsünden.” gibi cümleler içerir. Bence inancın en üst boyutudur bu ama çoğu insan tarafından tepkiyle karşılanır. “Gel sen yaşa bu dünyada sevgili Tanrım.” diyor film. Gökyüzünde, bizim varlığımızı unutmuş bir şekilde duracağına, aramıza karış, gör dünya ne halde. Bu bir öfke biçimi ve öfke inancın en saf halidir. Tanrının kudretine inancın bir göstergesidir. Tanrı daha iyisini yapabilirdi ama yapmıyor. Buradaki küçük ayrıntı benim çok hoşuma gidiyor.
Öleceğimiz günü bilsek nasıl davranırdık ? ? ? Normal yaşantımıza devam mı ederdik yoksa hiç bi şey yapmayıp ölümün gelmesini mi beklerdik ? Kara mizah türünde ironilerle dolu bu filmde masalsı - fantastik bir atmosfer sizi hemen içine çekiveriyor ...10 yaşındaki sevimli Ea 'nın başlattığı serüvende mekanlar ,karakterler, tasvirler ise filme tam seyretmelik bir hava katmış?
Kızını kemerle döven tanrı yapmışlar. Düşününce bu ne yav dediniz dimi film izlerken de çoğu yerde böyle oluyosunuz ben çoğu yerinde eğlendim aynı zamanda düzeni de bi sorgulamadım değil kara mizah dediğin de böyle olur zaten
Pek çok kişinin zihninden geçenleri canlandırmanın yanı sıra, pek çok kişiyi de kızdıracak bir yapım olmuş. Ben sevdim ama. Dünyada bunca olup biteni görüp, tanrı insan silüetinde ancak böyle resmedilebilirdi dedirtiyor çünkü. Tabii her hareketimizin bir tanrı tarafından kumanda edildiği fikrine inançlı insanlar bile itibar etmiyor artık. Ayrıca "ne zaman öleceğini bilsen, ne yapardın?" sorusunu da sürekli döndürüyor kafada. Ben henüz tam bir cevap bulmuş değilim, hala da aklımı kurcalıyor. Neye inandığımı bir kenara bırakarak güzel bir parodi olduğunu düşünüyorum. Güldüren sahneler kadar, iç burkan sahneler de oldukça fazlaydı. Orjinal konusu dışında, tipik bir Fransız filmi diyebiliriz. İnanç konusunda katıysanız kesinlikle izlemeyin, onun dışındakiler için iyi bir alternatif.
Mitolojik unsurların da karıştırıldığı masalsı ve yüzde tebessüm hissi bıraktıran bir film. Aslında yaşama dair sorguladığımızda cevap arayışına girme telaşını biliriz. Cevapları bilirsek yaşanılan his de farklıymış. Kısacası dünyaya bir kadın, anne eli değerse pardon tanrıça diyerek düzeltiyorum. Ne kadar da müthiş ve renkli!
Çok farklı betimlemelere ve fikirlere sahip Jaco Van Dormael 'in kara mizah filmi. Her cümle belli bir hedefe yönlendirişmişti. Ulaşmadığı kesim yok. Komedi ve dram tam dozundaydı. Ama tanrı figurü çok abartı geldi bana. Yani çok fazla boşluk vardı. Gerçi hikayenin geneli için de geçerli. 4.duvarın sık sık yıkılması ve hikaye içi anlatım sizi oldukça kendine bağlayacak. Soundtrackler masal gibiydi. Yani sadece onun için bile izlenilebilir. Garip ama iyiydi.
Çok enteresandı açıkçası. Filmin farklı yorumlara müsait bir konusu var. Kendi bakış açısına yakın olanlar beğenecek ama din konusunda hassas olan kişilerin pek objektif bakabileceğini sanmıyorum. Eleştirdiğim kısımları oldu ama işlenişi, bakış açısı ve konusu gerçekten ilginç ve farklıydı.
Jaco Van Dormael'i yeni keşfettim. İzlediğim diğer yönetmenliğini yaptığı filmler gibi bu da çok orjinaldi. Belki de senaryosu bana en hitap eden filmi bu olduğu için filmlerinden en iyisi bu olduğunu düşüyorum. ''Willy ve ben günlere Pazartesi,Salı,Çarşamba, yerine Ocak Şubat Mart demeye karar verdik. Haftanın sonuna kadar beraber 7 ay yaşadık'' repliği çok hoşuma gitti. Kısacası düşünmeden izleyin.
Dormael daha çok film çeksin dedirten işlerden. "Öleceği günü bilmek" Daha önce Big Fish'te işlenen bir konuyu, filmin ana hikayesi yapmış Dormael.
Bir çok kişinin tepki göstereceği tarzda yapılmış. Ama tıpkı bu şiir gibi buram buram inanç kokuyor.
Şahtiye diye bir şiir türü vardır. Tanrı ile çok samimi iki dostmuş gibi yazılır. “Kolaysa gel sen geç şu sırat köprüsünden.” gibi cümleler içerir. Bence inancın en üst boyutudur bu ama çoğu insan tarafından tepkiyle karşılanır.
“Gel sen yaşa bu dünyada sevgili Tanrım.” diyor film. Gökyüzünde, bizim varlığımızı unutmuş bir şekilde duracağına, aramıza karış, gör dünya ne halde. Bu bir öfke biçimi ve öfke inancın en saf halidir. Tanrının kudretine inancın bir göstergesidir. Tanrı daha iyisini yapabilirdi ama yapmıyor. Buradaki küçük ayrıntı benim çok hoşuma gidiyor.