Labyrinth (1986)
Rating
5.7 / 10
Your Rating
Director(s)
Language
English
Country
UK
Runtime
101 minutes
kaptankaptanim
error_outline
Hayatın karmaşasını bir labirent üzerinden işleyerek hayal gücünün sınırları olmadığını anlatan muazzam bir film. Film açılışındaki benim iradem sizinkinden güçlü sözleri ile önermesini açık bir şekilde ortaya koyuyor. Yaşadığımız hayatın şartları ne olursa olsun bunu değiştirme gücümüz vardır. Çünkü inanç bize sunulandan çok daha kuvvetlidir. Şimdi analize geçmeden önce filmi ilk kez izleyeceklerin yazıyı okumamasını öneriyorum çünkü spoiler olarak algılayabileceğiniz şeyler olabilir. Filmde bir macguffin olarak adlandırabileceğimiz en baskın şey aynadır. Bütün hikaye aynanın üzerine kuruludur. Gerçeklik ve yanılsama da bunlardan en belirgin olanıdır. Olaylar bir çocuğun gözünden geliştiği için filmi izlerken bunu unutmamak gerekiyor. Aynanın korkutucu, mistik ve sıradan anlamı ile kullanımını görüyoruz. Ve süre. Filmde saatteki bir geri sayım ile yaşamın en büyük gerçeklerinden biri olan zaman / zamansızlık engeli veriliyor. Bizim de kültürümüzde var olan metafiziksel ya da batıl inançla yaratılan cin gibi varlıkların küçük bir çocuğun hayatını ne denli etkilediğini de görmek mümkün. Kendi hayatından memnun olmayan ve bağlı kalmak zorunda olduğu koşulların içinde kendi dünyasını oluşturan Sarah'ın iradesi, çevremizde içinde bulunduğu durum, mekan, yaşamdan memnun olmayan insanlar için bir örnek niteliği taşıyor. Labirenti sadece hayalini kurarak oluşturan küçük bir kız var karşımızda. Sarah'ın labirenti kendi imgeleriyle beslediğine Labirent adlı kitap ve odasındaki eşyalar sayesinde anlayabiliriz. Escher tablosu en göz önünde olandır ancak daha dikkatli bakarsanız Hoggle adlı cücenin ufak bir heykelini görebilirsiniz. Labirent şeklindeki kutu oyunları, okuduğu fantastik romanlar ve biblolar dışında evdeki köpek de bu dünyayı oluşturan nesnelerden biri çünkü zaten kişi görmediği şeylerin hayalini kuramaz. Aslında bizi sabote eden, girmek istediğimiz dünyaya engel teşkil eden her şeyi istediğimize inanarak kontrol etme gücümüz var diyor film. Şimdi gelelim labirent neden yaşamın kendisi? Labirentte ilk gördüğümüz şey Hoggle yani karşımıza ne çıkacağını bilmediğimiz dünyada bize faydası mı zararı mı olacak diye düşündüğümüz diğer insanlar. Bu insanlar arkadaşımız, dostumuz da olabilir; kuyumuzu kazarak yaşadığımız dünyayı gayya kuyusuna dönüştürecek biri de olabilir. Bunu zaman gösterir. Labirentte iki yolun olduğunu gördüğümüz sahne ve ikisini de tercih etmeyeceğini söyleyen Hoggle, İki yolun da ileri ya da geri yürümek olduğunu dolayısıyla bilinmez olduğu için bir farkı olmadığı düşüncesini ortaya koyar ve bu nedenle fikirsiz kalarak olduğu yerde sayan insanı temsil etmektedir. Sarah'ın ona bazen Howard bazen Hoggle diye seslenmesindeki nedenlerden biri de budur. Tanımadığı kişi bazen samimi de olabilir tam tersi de. Ya da iki yüzlü. Ama ondan önce orada olduğu için onun deneyimlerinden de faydalanmak yani güvenmeyi denemek gerekir. Perilerin ısırma sahnesi bunu gösteriyor. Labirentin içindeki koşuşturmacadan sonra umudun tükendiği bir anda ortaya çıkan solucanımsı varlık bakış açısını değiştirirse yola dolayısıyla yaşamaya ya da amaca(kardeşe ulaşmak) devam edebileceğini belirtiyor. Hayatımıza bazen gerçekten bir anda bizi yoldan çıkaran ya da farklı bir yola sokan kısa süreli birlikte olacağımız birileri giriyor. Burada o kişinin önerisini dikkate almak ama doğrudan inanmamanın önemi de vurgulanıyor. Çünkü o yönden gitme dediğinde şatoya(amaca) doğrudan gidebilecekken Sarah, bir kez söylenen şey yararlı olduğu için aynı kişinin sürekli doğru söyleyebileceğine inanarak kendinde sabit fikir yaratıyor. Daha önce geçtiği yolları hatırlayabilmek için kendi kararları doğrultusunda yer izler bırakan Sarah'ın izleri yerel halk tarafından siliniyor ya da değiştiriliyor. İşte burası biz ne karar verirsek verelim bunların olduğu gibi kalamayacağını çünkü yaşamın ortak olduğunu ve diğer insanların eylemlerinin de yaşamımıza yön verebileceğini vurguluyor. Örneğin ben bugün işe gitmek için evden çıktım benim eylemim işe gitmek ancak yoldan geçen bir arabanın şoförünün eylemi benim yaşamıma son verebilir. Bunun için de kişisel yaşam alanına saygı duymak gibi bir kurgu üzerinden ele alınmış. Sonraki sahne yalancı ve doğrucu kapı ama kimin ne söylediğinden emin olamayacağımız için böyle anlarda soğukkanlı ve düşünerek davranmak gerektiğini belirtmek adına zekaya dikkat çekiliyor. Çünkü bilinci kontrol etmeyi sağlayan irade zekanın eseridir. Daha önceden çıkmaz sokakken bir anda başkaları tarafından tutulan iki yol. Bireyin başkalarının doğru ya da yanlışları(teorik olarak yalan yanlıştır) ile hareket etmemesi gerektiğini öğütleyerek kendi doğrularının peşinden gideceğini gösteren bir an. Ve bir anlık yapılan yanlış seni ölüme de götürebilir. Kapıdan geçtikten sonra sanki cehennem ile cennet arasındaki araf gibi sıkışıp kalmış insanların ellerini görüyoruz. Nereye gitmek istediğini sorup yukarı mı aşağı mı diye belirtmeleri kendi tercihleri ve yaşarken yaptıkları seçimler doğrultusunda şuan içinde bulundukları konumdaki başka bir insana yardım etmek istemelerinden kaynaklı. Yukarısı cennet aşağısı cehennem başka bir açıdan ahlaklı olmak ya da ahlaksız olmak veyahut gelecek ve geçmiş olarak yorumlanabilir. Burada Sarah'ın amacı uğruna cehennemi ya da ahlaksız olmayı bile göze alabildiği görülüyor. Ancak doğrudan bakıldığında yaşamın onu getirdiği noktada zaten aşağı doğru düşerken yaşamın ona sunduğu yoldan gitmesi gerektiğine kendini inandıran garip, saçma, yazık insanı görüyoruz. Ve bu yolun insana sorun yarattığını ve sonradan gitmek istediği tam ters yöne gidemeyeceğinin de altı çiziliyor. Düştüğü yer zindan yani aşağının çıktığı yer. Çünkü kişi kendi cehennemini geçmişine bağlı kalarak yaratır. Kısacası geçmişinde kısıtlı kalmak durumunu göstermek için zindan imgesini kullanmışlar. Geçmişte karşılaşılan kişi Hoggle'ı farklı kapılar açarken görüyoruz. Bunun nedeni de Sarah'ın insanların pragmatist olabileceğini görmesidir ve zaten karşılık bekleyen insana mükafat vererek ona istediğini yaptırabilme gücünü de burada buluyor. İradenin maddi kazanç için kontrol edilebilmesi durumu. Zindandan çıkmak geçmişteki hataların aynını tekrar etmemek olarak yorumlanabilir. Ve bu yolda ilerlerken konuşan kayalardan gelen sözler cesaret kırıcı, şüphe yaratıcı, tehdit edici şeyler. Yaşamda ilerlerken belirsizliğe gitmek demek bir anlamda. Korkarak, şüphe duyarak, tehdit altında ilerlemek. Burada da film onları kaya olarak konumlandırarak aslında dikkate alınmaması gereken bir laf kalabalığı olduğunu göstermek istiyor. Falcı kılığında karşımıza çıkan Cin kralı yani izleyen, tanrı ya da yaradan. Korku salarak başkalarının iradelerini kontrol ederek diğer insanları yoldan çıkartmaya çalışıyor. Ve bunun sadece lafta kalmaması için en büyük korku olan ölüm korkusundan faydalanıyor. Temizleyici denilen öğütücü silindirin üzerlerine sürülmesi bunu gösteriyor. Onu kontrol eden varlıkların da Jareth'ın cinleri olması bu durumu kanıtlıyor. Bir anda ortada beliren merdiven zaman zaman çıkışsız kaldığımızda bir kurtuluş bir mucize gibi görünen ve insanın sorgulamadan inandığı yolu gösteriyor. Bu sefer de çıkarcı olan insana ödül vermek yerine onun olan bir şeye el koyarak onun iradesine hükmetme gücü görünüyor. İktidarların, hükümetlerin ifade özgürlüğünü kısıtlaması, sansürlemesi ya da insanın hayallerini elinden alması gibi. Tabi ki nasihat vermeyen yaşlılarımız olmazsa olmaz. Biz yaşamımızı kurarken bize nasihat veren ya da bizim nasihat istediğimiz büyükleri kutsallaştırırız bu da onların kendilerini tahtta görmelerine neden olarak kibir yaratır. Oysa akıl yaşta değil baştadır. Yaşlı birinin doğrudan iyi olduğunu düşünmek ya da doğruyu söylediğine inanma zaaflarımıza yer verilmiş. Ama şunu unutmamak gerekiyor ki herkesin doğrusu kendisinedir. Yaşlı adamın kafasındaki kuşun, Sarah'a zeka seviyesini sormasındaki neden de budur. Bazen de sıklıkla hiçbir yere gitmiyormuş gibi görünürüz ama aslında gidiyoruzdur gibi önemli bir öğütün ortasında uyuya kalınır, konudan kopulur uzaklaşılır. Bu nedenle akıl ne kadar başta olursa olsun yaş(biyolojik olarak yeterliliğimiz) engelimizdir. Sarah bazen önemli kararlar vermek gerektiğini gösterebilmek için kendine ait yüzüğü bırakarak özveri göstermiş oluyor. Ve Hoggle'ı bir arkadaş olarak benimseyerek yargısını kırarak onda şefkat uyandırıyor. Ama insan bu. O da yanılabilir. Hoggle insanın özünü simgeliyor. Kendi cüce yapısı ile aslında pısırık ve zora gelince kolay yolu tercih eden özünü. Askerler tarafından ağaca bağlanmış ya da tuzağa düşürülmüş canavar Ludo düzen güçleri tarafından marjinal olarak ilan edilen ve dışlanan kişileri temsil ediyor. Hayatımızın bir anında böyle insanlar mutlaka karşımıza çıkar. Örneğin ilkokulda engelliler sınıfındakiler, gece insanları diyebileceğimiz tinerci, evsiz, yan kesici ve fahişeler. Toplum tarafından taşlanan bu insanları taşlayanları taşlayarak bir taşlama yapıyor film. Ama ne olursa olsun buna kültür ya da alışkanlık, öğretilmişlik diyin; bu insanlara tereddüt ederek yaklaşırız. Ludo bu noktada dış görünüş ya da statüye değil içlerindeki şefkat, merhamet, iyilik, sevgi gibi yanlarını gösteren bir figür. Sağır ve dilsiz kapılar sahnesinde bazen kişinin susmaması gerektiğini görüyoruz. Ve söylenen şeylere kulağını tıkaması gerektiğini. Kişi susmadığında kapılar onun için açılacaktır. Ormanda bir kabile gibi yaşayan kırmızı yaratıkların kolları bacakları hatta kafaları bile yerinden çıkıyor ve istedikleri bir şey var o da Sarah'ın da kafasını kopartmak yani aslında onu kendilerine benzetmek. Herkesin birbirine benzediği bir toplum yaratma çabası. Bunu kabile, aile gibi ilahlaştırdığımız değerlerle simgeliyorlar ancak bunu yapan insan tek tip insandır ve Barış abimizin dediği gibi bazı kimselere kafalarını kollarını kaptırmış demektir. Hoggle'a Cin karal tarafından verilen vaat aslında kimi yöneticilerin insanlara verdiği vaatlerdir. Hayallerini satın alırlar. Kötülük zehirlidir. Ama Hoggle gibi pragmatist insanlar sadece işe yaradıkları sürece korku ya da sevgiyle akıllarının çelindiğini bildiğinden yavaş yavaş çıkarcı yanını bir kenara bırakıp diğer insanların çıkarlarını da düşünmeye başlar. Cin krala sadakatini yitirmesinin nedeni de Sarah'da gördüğü karşılıksız samimiyet ve sevgidir. Ve bu da birlikte düşmeyi göze almak demektir. Koku bataklığına düşüşte olduğu gibi. Ludo ile Hoggle'ın teması aslında anlaşamayan insanları ifade ediyor. Yani bizim kabullendiğimiz kişileri ya da durumları başkaları da kabullenmek zorunda değildir gerçeği ile yüzleştiğimiz andır. Didymus kendi kendini şövalye ilan eden ve çok önemli bir görevi olan bir canlıdır. Köprüden geçirmemek konusunda inatçıdır çünkü bu ona dayatılmıştır. Kendini görev başında zanneden muhafazakar insanlara bir örnektir bu. Olaylara tek taraftan bakıp sadece bildiğini okuyan. Dolayısıyla sorgulamayan, idrak edemeyen. Şövalyelik ve gözünü şehit vermek de burada kutsal bir görev ile bağdaştırılıyor. Hani kendini peygamber ya da allah askeri diye adlandıranlar var ya hah işte onlardan. Ama olaya farklı bir taraftan baktığında kendi idealinin kolaylıkla yıkılabileceğini görüyor. Yüz yıllardır gelmiş geçmiş tüm akrabalarının başında beklediği köprü yani idealleri anında tuzla buz oluyor. Çünkü ortada savunulacak, korunacak bir şey yok aslında. İnanç bireye özgüdür. Kimseyi zorlayamaz ya da kendi inancımızı dayatamayız. Hoggle'ın samimiyet ile uzattığı zehirli şeftali her ne kadar Sarah'ın rafındaki Pamuk Prenses kitabından alıntı olsa da arkadaş olarak gördüğümüz kişilerin bazen bizi sırtımızdan hançerlediği gerçeği çok ciddi bir yaklaşım. Ve bunu bir çocuk kitabıyla vermek yediğimiz tokadın şiddetini artırıyor. Baloncuğun içindeki dünya çok çabuk sönüp gidebilecek, maskeler takan ve rol yapan insanları simgeliyor. Hayatı güllük gülistanlık yaşamak için birbirlerinin sahte yüzlerine gülen insanlar. Para, statü, konfor, neşe, aşk elde edildiğinde hayatta ilerlemeye gerek yoktur. Bütün bunlara şükredip tatmin olmak gerekir öyle mi? 'Eğer benim rol yaptığımı söylemezsen ben de seninkini söylemem' bir nevi. Ve aynanın bir yansımadan ibaret olduğunu, dünyayı olduğu gibi göstermediğini vurgulamak için Sarah'ın aynayı kırdığını dolayısıyla bütün oyunu bozduğunu görüyoruz. Aynanın ters yüzü, bu maskeli balo ve onun sahte yüzleri. Bu noktada Sarah'a bir ders verilmek isteniyor. Maddi doyuma ulaşması için alıştığı ve aidiyet kurduğu nesneler ona veriliyor ancak bu sahne öyle bir tasarlanmış ki sanki yüzünde siğilleri olan, yaşlı itici bir cadının sırtımıza yüklediği yükler gibi. Kimi ebeveynlerin çocukları oyalama, manipüle etme yöntemi. Maddesel dünyanın karşısında duygularımızın önemi kalmıyor ve bir efsunla büyülenmiş gibi oluyoruz. Birisine bir eşyayı ödünç verdiğimizde o eşyanın durumunu merak etmek gibi. İnsanın diğer insanlara duyduğu güven azaldığında (Hoggle'ın sırtından vurması) duyguları köreldiği için nesnelere bağlanmaya başlıyoruz. O dönemde radyo, televizyon vardı. Artık telefonumuza, bilgisayarımıza bağlanıyoruz. Hatta bazı insanlar eşyalarına o kadar bağlanıyorlar ki yenisini alamıyorlar. Daha iyisine gidip para vermek tabi ki doğru değil önemli olan ihtiyacı karşılaması ama gene de bu bağımlılık bu takıntı için sevinmemeliyiz bence. Cadı'nın da çöplükten çıkması aslında Sarah'ın da dediği gibi maddesel dünyanın çöplük olduğunu gösteriyor. Didymus'un korkusuz bir cengaver gibi davranması, her şeyi kendi bildiği gibi yapması ve sonunda yanılması karakterindeki cahil yapıya çok yakışıyor. Buna karşın Ludo'nun toplum tarafından dışlanması sonucu yaşadığı özgüven eksikliğine rağmen sevdikleri için savaşması da onu örnek gösteriyor. Hoggle ne kadar özünde kendini düşünen bencil bir insan olursa olsun herkeste var olan ve irademizi sık sık etkileyen bir şey var onda da. Vicdan. Hoggle'ın başarısından takdir görmeyi beklememesi, merhamet dilenmemesi ve de affedilmek istememesindeki gereksiz gurur, bağışlamanın sihirli gücü ile kırılıyor. Savaşan goblinlerin giydikleri kıyafetlerin evrensel oluşu yani Avrupa şövalyeleri, Pagan viking miğferleri, ninja kostümleri ve Arap sarazen kıyafetleri batı ve doğunun asırlardır süren savaşları, kaosu yaratışına ithaf edilmiş. Sömürgecilik tarihi ve savaşlar boyunca kullanılan toplar, tüfekler, atlar da bunu vurguluyor. Makineli bir silah bile görüyoruz. Ve hepsinin ortasında kalan, koşuşturan çocuklar. Sanki yaşanılan dünyayı cehenneme çeviren bu olguların bile bir çocuğun hayal gücü ile durdurulabileceği seziliyor. Ludo'nun da başından beri kayalarla içli dışlı olması insanın ilkel dürtüleri ile ilişkili. Onlar top ve tüfekle bile gelseler devletin organlarını görmezden gelen bir öteki olan Ludo insanın ilkelliği ile yaşamını sürdürebileceğini gösteriyor. Finaldeki merdivenli alan yani Escher'ın tablosundaki illüstrasyon yaşadığımız dünyanın aslında bir yanılsama olduğunu onu bizim yarattığımıza ve yönlendirebileceğimize dair çok kritik bir seçim. Neticede Cin Kral'ın tek arzusunun Sarah'ın iradesini kontrol etmek istediğini görüyoruz. Çünkü kork benden ve sev beni gibi iki farklı uçurumdan bahsediyor. Ve bu durumun nasıl hastalıklı bir düşünce olduğunu gösteriyor. Bunları yaparsan senin kölen bile olurum diyor. Tek görmek istediği iradesi elinden alınabilen bir insan. Burada da film özgür iradenin ne denli önemli bir şey olduğunu çok açıkça ifade ediyor. Hayal gücünün zenginliğinin ötesinde insandaki mevcut bilgi ile nasıl var olan dünyanın üstüne yeni bir dünya yaratılabileceğini ve memnun olmadığımız bazı koşulları çekilebilir kılabileceğimizi alternatif bir gerçeklik yaratarak savunuyor. Son olarak film boyunca duyduğumuz bu hiç adil değil, benden çalınan çocuk sözleri de hayatın gerçekleri ile sadece büyüyerek yüzleşebiliriz önermesine karşı bir önerme geliştirerek Bizden çalınan bir çocukluğumuz var ve hayatın gerçekleri ile çocukluk hayal gücümüz olmadan mücadele etmemizi istiyorsunuz. Bu ne kadar adil? Aslında Cin Kral'ın çaldığı kardeş sembolik olarak insanın yitirdiği çocukluğu. Cin Kral'ın neleri simgelediğine yazıda bol bol değinmiştim. Bizden çocukluğumuzu çalmaya çalışanlar kimler çok net bir şekilde görülüyor. Bu filmi mutlaka çocuklarınıza izletin ve bütün bunları hatırlayarak yapın bunu. Sistemin çarklarının kafalarını ya da kollarını koparmalarına izin vermeyin. Sen ne güzel bir filmsin. Hayal gücünü kaybetmeden bugünlere gelebilenler burada mı? Bana bebeği hatırlatıyorsun. Güçleri olan bebeği.
BERKKIZILAY
error_outline
Zamanının çok ötesinde bir yapım. Özel efekler el işi göz nuru. Mutlaka izlenmeli.
cimcini
error_outline
benim de çocukluğumda izleyip çok keyif aldığım bir filmdir. artan hayal gücümü bu filme borçluyum diyebilirim. ayrıca bu filmde david bowie'ye aşık olmayan çocuk yoktur herhalde :)
thirdman
error_outline
çocukluğumda katrilyon kere izlediğim bir film bu... yeni jenerasyonun kimi efekt mucizesi filmlere salyası akarken, hayal gücü ve "el emeğiyle" (izleyenler ne demek istediğimi anlar) çekilmiş, bu gibi filmleri de bulup yüceltmesi gerekir diye düşünüyor ve tüm fantastik severlere tavsiye ediyorum... david bowie'nin performansı ve finaldeki M.C.Escher göndermesi için bile izlemek lazım....