Yazıldığı dönem çağından öteydi. Aynı zamanda yazılan çağ da gününden eskiydi. Böyle bir tarihi dramın neden Kuzey Rönesansına ve Shakespeare'e ilham verdiğini düşündüğümde yükselen hümanizmin etkisinde kaldığı düşüncesine ilk kez bugün ulaştım. Bu başarı da sinemanın oldu. Bir tiyatro oyununu okurken kostümler ya da aksesuarlar genellikle yazılmaz, sahip olduğumuz kültürel sermaye ile bu bilgiye ulaşır ve zihnimizde görürüz. Ancak sinemada özellikle o son sahnelerdeki togalar üzerindeki renkler ile bu düşünceye kani oldum. Machiavelli'nin Prens'inde tartıştığı bir konuya. Korkulan mı sevilen mi olmak istenilmesi durumu. Brutus ona sunulan gerçekliğe ve özgür Roma idealine inanarak bu cinayeti gerçekleştirdi. Cassius, Casca ve diğerlerinin tesiri altında kalarak. Ancak her karakter için farklı bir trajedi görüyoruz. Portia ateşlenip hastalandığında yanında yardımcısı, hizmetçisi dolayısıyla kölesi yoktu. Bunun en büyük nedeni Brutus'un özgür Roma hayalini gerçekleştirmiş ve köleleri azat etmesiydi. Kendi karısının acı ölümünü Brutus tasarlamış oldu. Ama bilmeyerek, sadece idealine inanarak. Bu onu masumiyet timsali yaptığı için togasının rengi beyaz kalmıştı. Cassius tiranlığa direnme inancına tutunarak aslında zengin olma, yüksek olma hırsını kendine söylediği yalanlarla örtmeye çalıştı. Ne kadar soylu da olsa, ondan daha kudret ve saygı sahibi insanların olmasını istemediği için sevgiden (birini sevebilme becerisi) mahrumdu. Bu nedenle de yoksul biri olduğu için togası kahverengiden kreme çalan bir renkteydi. Brutus'e beni sevmiyor musun? diye sorduğu sahne sevgiye ne kadar aç, belki de anasının süt emerken göğsünden çektiği mahrumiyetle bu eksikle büyümüş bir çocuktu. Doğruyu yanlışı ayırt etmeden sadece saf tutan Mesalla, cehalet, nefret ve sadakatten geliyordu, ayrıca Ben-Hur eserindeki ihtişam, şöhret karşısında sevgi, dostluk, aile bağlarını geride bırakan antagonistti. Bu ona koyu kahverengi bir toga atanmasına neden oldu. Titanius adından da anlaşılacağı gibi ölümsüzlüğü, büyüklüğü ve gücü temsil ediyordu. Ve bu onu doğrudan siyah togaya mahkum etti. Octavius sonradan öyküye dahil olarak arzularıyla, beklentileri ile sonradan doğan bir güneş gibi parladı bu nedenle de zekayı, sağduyuyu simgelediği için sarı bir togası vardı. Ve son olarak Antonius'un mor bir togası vardı. Yani düşlediği Roma'yı gerçekleştirme fantezisini kendi nezaketiyle, zarafetiyle ve erdemli olmanın getirdiği asaletle sağladı. Tiyatro insana katharsis yaşatarak eleştirel düşünmeyi sağlar, dram sanatı olmadan sinema tek başına anılamaz. Ama bazen öyle fikirler, öyle şekilde beyaz perdeye aktarılır ki, sahnelenen oyundan birkaç tık daha fazla keyif verebilir. İşte bu film bunu kanıtlıyor.
büyüklüğü ve gücü temsil ediyordu. Ve bu onu doğrudan siyah togaya mahkum etti. Octavius sonradan öyküye dahil olarak arzularıyla, beklentileri ile sonradan doğan bir güneş gibi parladı bu nedenle de zekayı, sağduyuyu simgelediği için sarı bir togası vardı. Ve son olarak Antonius'un mor bir togası vardı. Yani düşlediği Roma'yı gerçekleştirme fantezisini kendi nezaketiyle, zarafetiyle ve erdemli olmanın getirdiği asaletle sağladı. Tiyatro insana katharsis yaşatarak eleştirel düşünmeyi sağlar, dram sanatı olmadan sinema tek başına anılamaz. Ama bazen öyle fikirler, öyle şekilde beyaz perdeye aktarılır ki, sahnelenen oyundan birkaç tık daha fazla keyif verebilir. İşte bu film bunu kanıtlıyor.