Nedense listemde bu aralar Marriage story, C blok, Harry Sally ile tanışınca ve İtiraf gibi evlilik ve ilişkiler temalı filmler üst üste geldi ve hepsi de iyi ki izlemişim dediğim yapımlar oldu. Yerli yapım olan Zeki demirkubuz'un elinden çıkan filmlerin farkı, olayların daha negatif tarafları ile ilgilenmesi ve karamsar bir yapıda olması. İlişkilere, güzel ve mutlu hikayelerin yaşanıp bittiği, canım cicim zamanlarının son bulduğu, o son noktanın konma kısmında dahil ediliyoruz. Bunu ne iyi ne de kötü anlamda yazıyorum sadece yönetmenin bakış açısı ama ben çok seviyorum. Filme gelecek olursam izleyin izlettirin.
Film kısıtlı mekanla, oyuncuyla da bu işin kaliteli yapılabileceğinin göstergesi. Öyle güzel işlenmiş senaryo, diyaloglar var ki ancak güzel oyunculuklarla o duyguyu, anlamı verebilirdi aksi halde roman okurmuşcasına yapay kalabilirdi. Bu aşamada Taner Birsel ve Başak Köklükaya devreye giriyor ve o müthiş oyunculukları izliyoruz. İtiraf edememiş itiraf bekleyen bir adamın öyküsü diye özetlenebilir. Film boyunca Harun karakterinin yaşadığı inişli çıkışlı o ruh halinin kaynağı da tamda bu. Harun'un baskısı karşında olağanca soğukkanlılığıyla duran Nilgün ise kararlılığı ile büyülüyor. Basit bir telefon sesinin gerilimi nasıl tırmandırabilecek bir silaha dönüştüğünü görüyoruz.İtiraf etmenin yada etmemenin altında yatan nedenleri irdelemek için güzel bir alan sunuyor Zeki Demirkubuz.
"İtiraf, kendini cezalandırma ve bedel ödeme arzusu taşırsa ahlakidir. Yoksa kendini suçlu hisseden kişinin nefis tazelemesi olarak kalır." diyor Zeki Demirkubuz. Bu müthiş psikolojik tespit üzerinden şekillenen bir film. Harun aldatıldığından şüphelenen bir adamdır. Şüphesi içini kemirir, dayanamaz eşinin yanına döner ve gerçeği araştırmaya çalışır. Önce suskunlukla geçiştirsede dayanamayıp eşinin yüzüne içindekileri dökecektir. Eşi Nilgün ise herşeyi inkar eden ve çoğunlukla sessiz kalan tavrı ile Harunun öfkesini tırmandırır. Psikolojik olarak çok yerinde tahlillerle dolu bir film. Suskunluğun insanı çıldırtan boyutlarını çok iyi seriyor gözler önüne. Tabi Nilgün'ün suskunluğunda Harun'un dengesiz, git-gel içindeki kişiliği de pay sahibi. Nilgün korkuyor. Çünkü Harun ağlar halde ''Ben gerçekten konuşmak istiyorum. Ne yaşıyorsan, başında ne varsa razıyım. Yeter ki herşeyi bileyim.'' dedikten birkaç dakka sonra öfkeyle Nilgüne saldırıp onu öldürebilecek raddeye gelebiliyor. İyiliğin sessizlikle karşılanması en masum, en mülayim adamı bile canavarlaştırır. ''Acı çekmek birşey değil ama neyin acısını çektiğini bilmemek kahrediyor insanı. İçin için çürüyorum, ölüyorum Nilgün. Korku içinde, şüphe içinde ölüyorum. Ruhumu kemiriyor bu,artık dayanılır gibi değil.'' diyen de Harun, ''Susuyorsam kendime saygım yüzünden, gerizekalı değilim.'' deyip gurur yapan da. Ve ısrarla Dostoyevski hayranı Zeki demirkubuz şu cümleyi 2-3 yerde kurduruyor Harun'a: ''Yeter ki gerçeği bileyim.'' Nilgün'ün hayatında başka biri olsun olmasın, herşeyden önce Harun kandırılmak, yalanla samimiyetsizlikle yaralanmak istemiyor. Acı da olsa gerçeği bilmek istiyor. Dostoyevski'nin dediği gibi; gerçek herşeyin üzerindedir. Bu felsefeyi çok iyi oturtuyor filmde Zeki Demirkubuz. ''Senin sandığın kadar zayıf değilim,senin sandığın kadar hakir değilim ne olur anlat bana.'' diyor Harun. ''Gece yarısı geç gelmeler, fısır fısır konuşmalar... herşeyin farkındayım.''diyor Nilgün'e. Nilgün; ''Neyin farkındasın?'' dediğinde ise öfkeyle ona saldırıyor. Ama olaylar açıldıkça Harun'un haklılık pozisyonu gitgide düşüyor ve Nilgün ile de empati kurabiliyoruz. Harun Nilgün'ü en yakın arkadaşının eşi iken elde etmiştir. Bu yüzden de ömür boyu Nilgün'e, ''ona yaptığını bana da yapabilir.'' diye düşünerek şüphe içinde bakmıştır. Tabi buradan Harun'un yaşattıklarını yaşadığını da öğrenmiş oluyoruz. Bir anda onun haklılığına inandığımız pozisyonu yerle bir oluyor bu yüzden. Ayrıca Harun'un Nilgün'ün ayaklarına kapandığı sahnede Sonya'nın ayaklarına kapanan Raskolnikov'u görüyoruz adeta. Sert tartışmaların sonunda şüpheyle baktığı telefon aramalarından birinde kendi eliyle telefona Nilgün'ü çağırması, Nilgün geç geleceğini söylediğinde uysalca telefonu kapaması da gelgit halindeki ruhunun bir başka yönü Harun'un. Dönem dönem aşırı iyi, kabullenmiş tavırlar sergilerken zaman geçtikte bu tavırları içindeki öfkeyi, aşağılanmışlığı körüklüyor. Gerçeği öğrenme isteği, öğrenememenin getirdiği öfke ve yaralar, öğrenince de katlanamama ve açılan yeni yaralar. İçe atılan suçlar, bencillikler, kendilerine karşı dürüstlük isteyip karşısındakine en samimiyetsiz tavırları sergileyenler... İçeride biriken öfkenin yarattığı duygusal patlamalar... Müthiş bir sanat filmi. Belki bütçe ve mekan kısıtlığı nedeniyle bir masumiyet-üçüncü sayfa kadar öne çıkamasa da Zeki Demirkubuz'un; ''En kıyıcı filmim','' nitelemesini hak eden bir film. Oyunculuklar ise müthiş. Senaryoya diyecek söz bulamadım. Bu kadar derin konuları ele alabiliyor olmak, buna girişmek bile takdir edilecek bir iş zaten. Kısacası mutlaka izlenmesi gereken enfes bir film. Tek eksiği güçlü senaryosunu yeterince görsellikle ve seyir gücü ile destekleyememesi.. Belirtmeden geçemeyeceğim; Nilgün'ün sessizliğine müthiş bir yorumu var Harun'un;
''Bilerek yapıyorsun lan bunları. Herşeyi geri dönülmez hale getirmek için yapıyorsun. Vicdanını rahatlatmak, or..........nu meşrulaştırmak için beni alet ediyorsun.'' (İnsanların suçlu olduğunda karşı tarafın hata yapmasını arzulaması ve bunu fırsat bilip tüm suçu ona yıkmak istemesi... Böyle bir psikolojik irdelemeyi yaptığı için bile izlenebilecek bir film.) Çok yerinde bir saldırı. Nilgün'ün buna burda alıntılamayacağım cevabı da takdire şayandır. Zeki Demirkubuz adeta bir roman gibi senaryo konuşturuyor bu filmde.
Son sahnedeki şu enfes diyaloglar es geçilmemeli; Harun: Benimle gelir misin? Nilgün: Ya olup bitenler. Harun: Olan oldu, herşey gelip geçiyor. Nilgün: Hiçbir şey geçmiyor. Geçen yalnızca zaman. Harun: Başka çaresi mi var?
Taner Birsel ve Başak Köklükaya'dan karşılıklı oyunculuk dersi niteliğinde bir film. Aynı zamanda insan hikayesi anlatarak sınıfsal mesajlar verebilen çok az ve özel işten biridir. Türk sinemasında ise daha da özeldir...
demirkubuz, bizi yine karamsarlığa gark ediyor. kadın- erkek ilişkilerindeki hataların bazen -hatta çoğu kez- geri dönüşü olmayan yollara götürdüğünün altını kalın çizgilerle çiziyor.
NOT: başak köklükaya, bu tür filmlerde çok iyi (bakınız: süt, üçüncü sayfa vs)
Yoksa kendini suçlu hisseden kişinin nefis tazelemesi olarak kalır." diyor Zeki Demirkubuz. Bu müthiş psikolojik tespit üzerinden şekillenen bir film. Harun aldatıldığından şüphelenen bir adamdır. Şüphesi içini kemirir, dayanamaz eşinin yanına döner ve gerçeği araştırmaya çalışır. Önce suskunlukla geçiştirsede dayanamayıp eşinin yüzüne içindekileri dökecektir. Eşi Nilgün ise herşeyi inkar eden ve çoğunlukla sessiz kalan tavrı ile Harunun öfkesini tırmandırır. Psikolojik olarak çok yerinde tahlillerle dolu bir film. Suskunluğun insanı çıldırtan boyutlarını çok iyi seriyor gözler önüne. Tabi Nilgün'ün suskunluğunda Harun'un dengesiz, git-gel içindeki kişiliği de pay sahibi. Nilgün korkuyor. Çünkü Harun ağlar halde ''Ben gerçekten konuşmak istiyorum. Ne yaşıyorsan, başında ne varsa razıyım. Yeter ki herşeyi bileyim.'' dedikten birkaç dakka sonra öfkeyle Nilgüne saldırıp onu öldürebilecek raddeye gelebiliyor. İyiliğin sessizlikle karşılanması en masum, en mülayim adamı bile canavarlaştırır. ''Acı çekmek birşey değil ama neyin acısını çektiğini bilmemek kahrediyor insanı. İçin için çürüyorum, ölüyorum Nilgün. Korku içinde, şüphe içinde ölüyorum. Ruhumu kemiriyor bu,artık dayanılır gibi değil.'' diyen de Harun, ''Susuyorsam kendime saygım yüzünden, gerizekalı değilim.'' deyip gurur yapan da. Ve ısrarla Dostoyevski hayranı Zeki demirkubuz şu cümleyi 2-3 yerde kurduruyor Harun'a: ''Yeter ki gerçeği bileyim.'' Nilgün'ün hayatında başka biri olsun olmasın, herşeyden önce Harun kandırılmak, yalanla samimiyetsizlikle yaralanmak istemiyor. Acı da olsa gerçeği bilmek istiyor. Dostoyevski'nin dediği gibi; gerçek herşeyin üzerindedir. Bu felsefeyi çok iyi oturtuyor filmde Zeki Demirkubuz. ''Senin sandığın kadar zayıf değilim,senin sandığın kadar hakir değilim ne olur anlat bana.'' diyor Harun. ''Gece yarısı geç gelmeler, fısır fısır konuşmalar... herşeyin farkındayım.''diyor Nilgün'e. Nilgün; ''Neyin farkındasın?'' dediğinde ise öfkeyle ona saldırıyor. Ama olaylar açıldıkça Harun'un haklılık pozisyonu gitgide düşüyor ve Nilgün ile de empati kurabiliyoruz. Harun Nilgün'ü en yakın arkadaşının eşi iken elde etmiştir. Bu yüzden de ömür boyu Nilgün'e, ''ona yaptığını bana da yapabilir.'' diye düşünerek şüphe içinde bakmıştır. Tabi buradan Harun'un yaşattıklarını yaşadığını da öğrenmiş oluyoruz. Bir anda onun haklılığına inandığımız pozisyonu yerle bir oluyor bu yüzden. Ayrıca Harun'un Nilgün'ün ayaklarına kapandığı sahnede Sonya'nın ayaklarına kapanan Raskolnikov'u görüyoruz adeta. Sert tartışmaların sonunda şüpheyle baktığı telefon aramalarından birinde kendi eliyle telefona Nilgün'ü çağırması, Nilgün geç geleceğini söylediğinde uysalca telefonu kapaması da gelgit halindeki ruhunun bir başka yönü Harun'un. Dönem dönem aşırı iyi, kabullenmiş tavırlar sergilerken zaman geçtikte bu tavırları içindeki öfkeyi, aşağılanmışlığı körüklüyor. Gerçeği öğrenme isteği, öğrenememenin getirdiği öfke ve yaralar, öğrenince de katlanamama ve açılan yeni yaralar. İçe atılan suçlar, bencillikler, kendilerine karşı dürüstlük isteyip karşısındakine en samimiyetsiz tavırları sergileyenler... İçeride biriken öfkenin yarattığı duygusal patlamalar... Müthiş bir sanat filmi. Belki bütçe ve mekan kısıtlığı nedeniyle bir masumiyet-üçüncü sayfa kadar öne çıkamasa da Zeki Demirkubuz'un; ''En kıyıcı filmim','' nitelemesini hak eden bir film. Oyunculuklar ise müthiş. Senaryoya diyecek söz bulamadım. Bu kadar derin konuları ele alabiliyor olmak, buna girişmek bile takdir edilecek bir iş zaten. Kısacası mutlaka izlenmesi gereken enfes bir film. Tek eksiği güçlü senaryosunu yeterince görsellikle ve seyir gücü ile destekleyememesi.. Belirtmeden geçemeyeceğim; Nilgün'ün sessizliğine müthiş bir yorumu var Harun'un;
''Bilerek yapıyorsun lan bunları. Herşeyi geri dönülmez hale getirmek için yapıyorsun. Vicdanını rahatlatmak, or..........nu meşrulaştırmak için beni alet ediyorsun.'' (İnsanların suçlu olduğunda karşı tarafın hata yapmasını arzulaması ve bunu fırsat bilip tüm suçu ona yıkmak istemesi... Böyle bir psikolojik irdelemeyi yaptığı için bile izlenebilecek bir film.) Çok yerinde bir saldırı. Nilgün'ün buna burda alıntılamayacağım cevabı da takdire şayandır. Zeki Demirkubuz adeta bir roman gibi senaryo konuşturuyor bu filmde.
NOT: başak köklükaya, bu tür filmlerde çok iyi (bakınız: süt, üçüncü sayfa vs)