Film olarak bakarsak zamanının güzel filmlerinden biri. Şuan için ortalamanın altında bir film. Lakin anlatmak istedikleri ile kült olmayı hak ediyor. O kadar gereksiz boş işler ile uğraşıyoruz anın tadını, çevremizdeki iyilikleri göremiyoruz...
Cesaret işi! Ve bu cesaret vazgeçmişlik midir yoksa boşvermişlik midir bilmem ama bu kadar cesur olabilmeyi isterdim doğrusu. Belki de hepimizin hayali olan şeyi, birinin ya da birilerinin gerçekleştiriyor olması imrenilesi. Tüm samimiyetiyle seyircisini sarıp sarmalayan bir film.
İzleyince bir şey kazanmazsınız, izlemeyince de bir şey kaybetmezsiniz. İnsanlıktan kopmak isteyen bir insan(tema bu) neden insanın yaptıklarıyla hayatına devam eder ironik. Şahsen boş film abartıldığınız düşünüyorum.
Çok uzun zaman önce izleme listeme almışım bu filmi ama hep öteleyip durmuşum. Herkesin övdüğü bir işi izleyince "bu muydu yani?" sorusunu kendime sormak, hayal kırıklığı yaşamak istemediğim içindi sanırım bu çekincem. Nihayet bugün izledim ve bu kadar geciktirdiğim için çok kızdım. Gerçekte yaşanmış bu olay filmde daha "cool" ele alınmış. Yakışıklı da bir başrol koymuşlar önümüze. Şehir hayatının getirdiği karmaşık düzenden, aile baskılarından, iş hayatındaki yoğun stresten kendimizi sıyırıp uzaklaşmak için müthiş gaz veriyor cidden. Fakat gerçekte Christopher McCandless'a bakarsak gençlik heyecanına kapılmış, aile içinde problemleri olan, kişilik bunalımı yaşayan biri. hiçbir önlem almadan çıktığı yolculukta tamamen şans eseri hayatta kalabilmiş. Zaten şu anki şartlarda asıl macera kalabalık büyük şehirlerde hayatını sürdürebilmek, valla bak. :)
Film gerçekten çok iyi. Evde bilgisayar başındayken şahane bir yolculuğa çıkartıyor, Christopher'a yol arkadaşı oluyorsunuz. Ana karakterin zaman zaman seyirciyle göz teması kurması bu anlamda çok iyi düşünülmüş. Müziklerden ayrıca bahsedilmeli. Duyar duymaz kalbimi ele geçiren "Doing The Wrong Thing" eşliğinde yazdım bunları.
Yaşamın çekmesini açan çocuk Alexander Supertramp.. Çok saf bi film. Yakıcı bi güzellik.. Biraz ağır ilerlediği için ilk etapta sıkılır gibi oldum ama sonra bişey oldu. Film beni çağırdı, kocaaman bi kucak açtı bana. Ben de bu davete icabet ettim tabii. Çook etkileyiciydi. Öyle bişey ki huzur huzursuzluğu, bu huzursuzlukta huzuru doğuruyor ve bu hep böle devam ediyor film bitene kadar. Her repliği bi dünya.. Üzerine fazla fazla düşünülebilir. Bu yüzden mental olarak düşünmeye hazır olduğunuzda izlemenizi öneririm. Ama kesinlikle öneririm. "Özgürlük ve yalın güzellik vazgeçmek için fazla güzel..." Peki ya o çekmecede ne buldun Christopher Johnson McCandless?
Öylesine muhteşem bir hayat ki anlatamam. İnanılmazdı bayıldım. Gerçek olması ise çok üzücü. Her insanın düşündüğünü uygulayan bir adamın hikayesi. Muhteşem mesajlar barındıran, harika görsellikler ve müziklerle bunları süsleyen muhteşem bir yapım. Oyunculuklar ise çok kaliteliydi. Bu kadar beklettiğim için çok pişmanım.
Güzel bir şiir ve kafayla başlayan ama sonu kahreden film. Ya yavrum her ailesinden sıkılan ormana kaçsaydı kimse kalmazdı etrafta. İyi mi oldu yani gencecik yaşında açlıktan ölmek, çok mu özgür oldun?!
Öncelikle film boyunca mest oldum. görsellere ,hikayeye, gerçek yaşam hissine,beni kamçılayan her şeye. En çok da müziklerine. Özellikle de buna: "Benim için bir gizem bu Kabullendik açgözlülüğümüzü İhtiyacından fazlasını istediğini Hepsi senin olmadıkça yetinmeyeceğini Toplum ne çılgın şeysin sen Umarım bensiz yalnızlık çekmezsin"çevirenin ellerine sağlık en aklı selim çeviri buydu. Ve ben şarkıya vuruldum. Eddie Vedder'la geç karşılaştığım için üzgünüm ama tanışmam bu filmle olduğu için çok mutluyum. Bu filmi en iyi anlatan şarkı diyebilirim.
"...Eğer yaşama sevincinin esasen insan ilişkilerinden kaynaklandığını düşünüyorsan,yanılıyorsun.Tanrı bunu tüm çevremize yaydı. O her şeyde mevcut. Tecrübe edeceğimiz her şeyin içinde var.İnsanlar sadece bu şeylere bakış açılarını değiştirmeliler"Ya izin verin şu filmi yiyim <3
Filmin sonunda bir an gelen her şeyi bırakıp dağa bayıra kaçma isteği...Ruhumu yansıtan bir filmdi. Ancak geç karşılaştım ve tabi ki amalarım var. Amalarınız yoksa bir de siz deneyin. Belki Yeni "Alexander Süpertramp"larımız olur...;) Bu arada psikolojimizin bozulacağıyla ilgili yorum yapan arkadaşa saygılar...Çok yerinde tespit.:) Keyifli seyirler...
“Ücra ormanlarda bir haz vardır; Issız kıyılarda mest olurum; Hiç kimsenin rahatsız etmediği bir toplum vardır; Derin denizlerde ve uğultusunda bir müzik vardır; İnsanı daha az sevmem ama doğayı ondan çok severim.” Lord Byron
uzun fakat siz olmadığınız bir ömür mü yoksa hayallerinizi gerçekleştirdiğiniz ve tam anlamıyla kendinizi yaşadığınız bir ömür mü ? Bu gerçekliği de çok sevdim. İzleyin, düşünün, hissedin..
17-24 yaş arası için çok çok güzel bir film. Pek çok kişiyi etkisi altına almış fakat objektif bakışın biraz daha yetkinleştiği 24'ten sonraki yaşlar için temkinli yaklaşılması gereken bir film. Sakın ha, klasik kült bir film olacağını zannetmeyin!
Lakin anlatmak istedikleri ile kült olmayı hak ediyor. O kadar gereksiz boş işler ile uğraşıyoruz anın tadını, çevremizdeki iyilikleri göremiyoruz...
Film gerçekten çok iyi. Evde bilgisayar başındayken şahane bir yolculuğa çıkartıyor, Christopher'a yol arkadaşı oluyorsunuz. Ana karakterin zaman zaman seyirciyle göz teması kurması bu anlamda çok iyi düşünülmüş. Müziklerden ayrıca bahsedilmeli. Duyar duymaz kalbimi ele geçiren "Doing The Wrong Thing" eşliğinde yazdım bunları.
"Benim için bir gizem bu
Kabullendik açgözlülüğümüzü
İhtiyacından fazlasını istediğini
Hepsi senin olmadıkça yetinmeyeceğini
Toplum ne çılgın şeysin sen
Umarım bensiz yalnızlık çekmezsin"çevirenin ellerine sağlık en aklı selim çeviri buydu. Ve ben şarkıya vuruldum. Eddie Vedder'la geç karşılaştığım için üzgünüm ama tanışmam bu filmle olduğu için çok mutluyum. Bu filmi en iyi anlatan şarkı diyebilirim.
Bu arada psikolojimizin bozulacağıyla ilgili yorum yapan arkadaşa saygılar...Çok yerinde tespit.:) Keyifli seyirler...
Issız kıyılarda mest olurum;
Hiç kimsenin rahatsız etmediği bir toplum vardır;
Derin denizlerde ve uğultusunda bir müzik vardır;
İnsanı daha az sevmem ama doğayı ondan çok severim.” Lord Byron