Into the White (2012)Cross of Honour
Rating
Not enough ratings to show
Your Rating
Director(s)
Language
English
Country
Norway
Runtime
104 minutes
kaptankaptanim
error_outline
Yeni bir dünyanın kurulabileceğini mümkün kılan film. O kadar çarpıcıydı ki kansız bir Tarantino filmi izlediğimi düşündüm. Film amacına ulaşabilmiş bir başyapıt. Başlar başlamaz Almanları görünce ölmelerini istedim. Sanırım bu yargı hakkının kimsede olmadığını anlatmak istemişler bunu yaptırarak. Keşke dillerimiz aynı olsa da filmin ne kadar etkileyici olduğunu anlattığım bu yazıyı okuyabilseler. Ne yazık ki dil pek çok sınırdan kısıtlamadan sadece bir tanesi. Bu romantik düşüncem filmin romantik ilerleyen yapısına çok uygun. Ne kadar anlatsam da kelimeler kifayetsiz kalacak bunu bile bile anlatacağım. Terk edilmiş ya da boş bırakılmış bir kulübeye ayak basan iki ülke görüyoruz. Gördüğümüz şey başta ülkeler. Tarihin yarattığı unutulamaz etki. Belki de nefret. Nefret başka bir sınırlayıcı etken. Her iki ülke için de bu kulübe sömürgeleştirmek istedikleri çok az sayıda ham maddesi olan bir koloni. Ortak yaşamak zorunda kaldıkları sınırlı bir dünya. Tıpkı dünya gibi. Sanki dünyanın ya da insanların sınırları yokmuş gibi kendi sınırlarını kendi kendine yaratan ülkelerin eleştirisi oldukça kuvvetliydi. Silah kimin elindeyse patron odur. Silah ya da para eşittir güç ya da sermaye.. Karakterlere baktığımızda aslında anlaşamayan, aksi, oyunbozan, mızıkçı çocuklar var karşımızda. İspiyonlamaktan zevk duyan veletler. Bir anda birbirlerine düşman kesilen afacanlar. Yemek masasında dikkat ederseniz insanların bir aile olduğu bir tür olduğu eleştirisini tadarsınız. Bir Alman subay bir anda baba olabiliyor. Onları susturup yataklarına gönderen bir erkil sahne. Kadınlar üzerinden yapılan eleştiriler tatsız olsa da bu ataerkil düzendeki kadın algısı ve aklınızda yarattığı çağrışım tebessüm uyandırıcı. Bir yerlere ulaşabilmek için sınırların genişletilmesi gerekiyor. Bir taraf hep kısıtlanmak zorunda. Köleliğin başlangıcı gücün farkında olmak ya da zayıflığı kabullenmemek aslında. İdealler yaşam mücadelesi uğruna hiçe sayılabiliyor. Gerçekçi gibi görünen ama romantik ilerleyen bir filme dönüşüyor bir anda. Sınırların yok edildiği ya da insanların çıkarlarına kullanılabildiği. Adaletle gelen eşitlik. Ama filmde ve gerçekte var olan yargı güzelliği öldürüyor. Ama bu karakterlerin suçu değil. Toplumun suçu. Çünkü disiplin en önemli şey! Çocukluğu yok edip bir an evvel büyüyüp silah kuşanmak çok önemli! Farkında mısınız bilmiyorum ama kimse büyüyemez. İçimizde hep bir çocukluk kalır. Ve ne kadar masumdur o çocukluk. Sadece en son ne zaman mutlu olduğumuzu kendimize sormamız yeterli ya da yaşanılan şeylerin bize daha iyi bir hayat sunup sunmadığı. Kar metaforu bu anlamda çok vurucu. Beyaz.. Her yer beyaz. Görünemeyen bilinemeyen üstü örtülmüş eski adımlar izler. Gözlerimden akan yaşların her birini tarihin kafamızda yarattığı nefret ve yargı algısına ithaf etmek istiyorum. Kendi ellerimizle parçalıyoruz dünyayı evet. Ama bunu değiştirmek zor değil. Bir arada çökmekte olan dünyaya el atıp tüm yükünü sırtımızda taşımamız gerek. Hepsi bu. Biz insanlığa açız. Bizi öldürecek tek şey kendi körlüğümüz. Hiçbir ülkeyi yüceltmemesinin karşısına anlayışı ve barışı çıkartıyor. İnsanlığı yüceltiyor. Yargıları karlara kanla gömüyor. Benimle geliyorsun demiyor insanlar, seninle geliyorum demeye başlıyor. Ne yazık ki gerçeklerden kaçmak, savaştan sevmekten anlamaya çalışmaktan kaçmaktan daha zor. Bu nokta da kırılma noktası oluyor. Romantizmin kırılma noktası. Yargıyı katleden bu filmin anısı benim için hep ayrı bir yerde olacak.
umrant
error_outline
Çok güzeldi.Hiç bir propaganda yok sadece savaşların belli bir üst kesimin çıkarları için olduğunu hatırlatan bir senaryo."İnsanca pek insanca bir film.Neyiz ki sonuçta üzülüp ağlayıp yiyip içip dışkılayan varlıklar,ne diye üstünlük sağlamak derdindeyiz bilmiyorum...güzel
Ricky.McFloyd
error_outline
Mükemmel bir tek mekan ve biyografi filmi. Ana temayı az çok tahmin ediyorsunuz aslında ama aradaki ufak detaylar filmden aldığınız zevki hiç etkilemiyor. İskandinav filmleri zaten insan ilişkileri konusunda hep etkilemiştir beni bu da onlardan biriydi. Belki onlarca kez izlediğiniz 2. Dünya Savaşı'nda geçiyor yine film ama bu filmde ne bir tarafı yüceltme var ne bazılarının sıkıldığı yahudi soykırımı ne de Hitler'i olabildiğince kötü göstermek amaç edinilmiş. İzlerken milliyetin ve ya rengin, ırkın bir önemi olmadığını önemli olanın insanlık olduğunu gösteriyor. Sonuçta başlardaki insanlar uyuşamadı diye hiç tanımadığı insanlara kin güdüp farkında olmadan yüzlerce binlerce (ki bu savaşta milyonlarca) insanı öldürmeye deniyor savaş diye. Tek mekan filmlerini sıkıcı bulanlar bu filmin de büyük bir bölümünde sıkılabilir biraz da durağan bulabilir. Ama yine de izlemeye değer bir film bence. 9/10
birtank
error_outline
Gerçek bir olaydan esinlenmiş bir film.2 düşman tarafın küçük bir kulübede nasıl dost olduğunu anlatan güzel bir film.
IlayD
error_outline
II. Dünya Savaşı'ndayız. Evet bir savaş filmi ama bildiklerinizden değil. Sonuçta askerlerde, insan savaşta bile.
eness
error_outline
eğer durgun filmlerden sıkılmıyorsanız izlenebilir bir film farklı konu sevenler için