Great Expectations (1998)

Great Expectations (1998)

Rating Not enough ratings to show
Your Rating
Tags Sad, Realistic
Director(s)
Language
English
Country
USA
Runtime
111 minutes
31
1
119
33
Synopsis Trailer Who liked it?
kaptankaptanim profile photo
kaptankaptanim
Kitabını okumaya teşvik eden bir film diyerek başlamak istiyorum düşüncelerime. Filmde Victoria İngilteresi dönemine ait olmayan çok fazla şey var. Bölgeler arası uzaklık bunların en başlıcası. Çünkü tek bir şehirde yaşayan iki kişinin koca bir dünyada birbirlerine rastlaması çok yapay ve romantikti. Realizmin öncüsü olan Dickens için tutarlı bir seçim olmamış. Filmde bunu defalarca kez görüyorsunuz üstelik. Ama bütün bunların yanı sıra çok etkileyici metaforlar görmek bu durumu biraz görmezden gelmenizi sağlıyor. 'Bir yılan avını çiğnemeden yutar.' Bu sözü yaşlı bayandan duyuyoruz ve avcının avını nasıl gördüğüne tanık oluyoruz. Ama avcının bilmediği şey aslında yaşarken verdiği her karar onu etkiler ve değiştirir. Deri değiştirmek gibi. Bir insan yüzünden kalbi kırılan ve aşktan korkmaya başlayan biri kalbini kıran (yani insan) ve korktuğu hayat (yani yalnızlık ve romantizm) bunlardan uzak durmak ister. Ama fareyi bütün olarak yuttuğu için kendi boğazına takılacağının ve acı çekeceğinin farkında değildir. Bayan Dinsmoor insanlardan korktuğu için onlardan nefret eden biriyken insanların acılarından doğan sanatsal eserlerle de kendini besleyen biri. Müzik, dans, resim. Yani fareyi yavaş yavaş acı çekerek ölürken izlemekten zevk alırken onun ilk dokunuşları ve korkusuyla beslenen bir karakter. Finn'in kalbi de kendi gibi kırılsın isteyen bir saplantı yaşıyor. Tıpkı zehrini saldıktan sonra öleceğini bilen bir yılan gibi. Finn'in balıklara olan düşkünlüğü okyanusu sevmesi ama henüz okyanusu bilmemesi ile ilişkilendirilmiş. Büyük balıkların, küçük balıkları yuttuğu ama Robert de Niro gibi insanın diğer insanlar arasında görünmemesine neden olan da bir etken okyanus. Çünkü o korkuyu sadece hayatta kalabilmek için kullanan ve korkuttuğu çocuğun travmasını vicdanen kendine yediremeyen anlık bir yılan. Yani dünyayı nasıl gördüğümüze göre değişen bir durum. Filmde bu fazlasıyla romantik ele alınıyor. Charles Dickens'ın sanayi döneminin sancılarını ve sefaletini dile aldığı diğer eserlerindeki gerçekçi yan hiç yok. Yani romantizme tepki olarak doğan bir akıma ait bir romanın uyarlamasını bu kadar romantik işlemek nasıl bir hatadır diye sormadan edemiyor insan. Finn'in resim yeteneği başta onu büyüten Joe sonra bayan Dinsmoor tarafından keşfediliyor. Joe da aynı Dinsmoor gibi terkedilen bir karakter ama insana ne yaşarsa yaşasın Dinsmoor gibi pesimist yaşamaya mecbur olmadığını göstermek için seçilmiş Dinsmoor gibi kendine acıyan ama acısını merhametli yanı ile bastıran bir karakter. Hayalperest Finn'e oldukça yakışıyor. Dinsmoor, Finn'i kullanarak acılarla dolu bir tablo çiziyor. Tıpkı tanrı gibi. Başka insanlara akıl ve zaaf vererek ikisinin birbiri ile çatışmasını izlerken haz almak bir nevi. Arthur Lastik ise yaşamda çok fazla hatalar yapmış ama ne olursa olsun iyi bir insan olduğuna kendini inandırmış ve tablosunu bu şekilde noktalamak isteyen biri. Finn bu noktada yaşadığı acının haza dönüşmesine tanık oluyor çünkü tüm talihsizliklere rağmen balık olmayı, zayıf olmayı bırakmamış sağlam bir karakteri var. Manhattan'ın asillerinin şaşalı hayatı bile onu baştan çıkaramıyor. Joe'ya bağırdığı sahnede boğazım düğümlenmişti aynı duyarlılığı, vicdanı ve merhameti yitirmeyen Finn kendi yaratıcı potansiyelinde acıya karşı sevgi ve bağlılık ile savaşıyor. Lastik ise bağlılığı çiğnediği için artık sevilmeyen ve acılı bir son yaşamak konusunda kurban rolünde. Onun da romantizm ve realizme karşı gerçeküstü yanı kuvvetli. Zaten Paris'e kaçmak isteyişi de Robert de Niro için bir eskapizm. Her sanatçı ilham alır, dünyayı değiştirmek ister. Ya da en azından kendi hayatını zaman zaman farklıymış gibi kurar. Ruth'a yalan söyleyerek kendi yaşadığı insanlar hakkında yalan söyleyerek yeni bir hayat var ettiği an buna kanıttır. Aşk, travma, sadakat, acı, merhamet biraz ondan, biraz bundan yerlerini değiştir, birbirleri ile çatışsınlar ve kendi sanat eserini yarat. Sadece bunu ayarlarken avcı mı yoksa avcılarla dolu bir dünyaya rağmen bile bile av olmaya devam etmek mi daha asil bir seçim bunu düşünmeye teşvik ediyor. Bu yüzden bu filmi sevdim. Yüksek ihtimalle diğer uyarlamalarını da izleyeceğim. Av olmaya devam. Sayımız daha fazla. Okyanusta yaşıyorsak sayısı fazla olan balıklarla yüzmeli.
error_outline
MehmetYurdakul profile photo
MehmetYurdakul
1998 de Avcılar da Standart sinemasında seyrettiğim filmin yeri benim için ayrıdır. 10/9
error_outline
Ricky.McFloyd profile photo
Ricky.McFloyd
İlk söyleyeceğim bugüne kadar izlediğim kitap uyarlaması filmlerin en kötüsüydü. O güzelim hikayeyi günümüze uyarlayayım derken fantezi aramanın alemi neydi deniz nereden çıktı sadece zamanı ayarlasan olmuyor muydu yani ? Estella'nın minicik masum bir öpücüğünü niye erotik sahneye çevirdin ? aklımda binlerce can sıkan soru var, Dickens izlese ağlardı sanırım. Kitabı okumadıysanız izlenebilir belki bilmiyorum ama okuduysanız izlerken içiniz acıyabilir. 1946 yapımı versiyonu bu filmden çok çok daha fazla keyif vericektr.
error_outline
atillalkan profile photo
atillalkan
charles dickensın romanından uyarlanmış romantik hoş bir film.görseli müzikleri harikadır
error_outline