Bazı çitler insanları dışarıda tutmak içindir, bazılarıysa içeride. Benim için zor bir yazı olacak ama bunu yapmalıyım kendi cennetimin kapısını açabilmek için. İnsanın içine dokunabilen bir eser olduğunu kabul ediyorum zaten bir tiyatro oyunu uyarlaması da bunu yapar. Ailem ben ufakken bir Pazar sabahı beni yatağımdan kaldırıp bana boşanacaklarını söyledi. Nedenini sorduğumda babamın başka bir kadını sevdiğini öğrendim ve sonra da boşandılar. Çitin insanları dışarıda tutmayı istemesi babanın, içeride tutmayı istemesi de annenin isteği. Babanın gözü hep dışarıdadır gibi bir genelleme değil bu ama dışarıdaki çoğu tehlikenin ailesine zarar vermemesi için kendi hayatını feda etmesi durumu. Eğer kendi isteklerini, amaçlarını gerçekleştirmek için yıllarca beklediyse ve iyi bir baba, iyi bir koca olduysa yaşamının geri kalanında arzuladığı şeyleri gerçekleştirmesini desteklemek asla yapamadığım bir şeydi. İyi bir hayatı olmasa da iyi bir babaydı. Ailesini hep çitlerin içinde tutardı. Troy ismi burada içinde verdiği savaş için iyi bir seçim. Maxson soy adı da en büyük olanın evladı durumunu ortaya koyuyor. Baba hayatı boyunca çalıştı, eve para getirdi. Gerçek ve sahte ihtiyaçlarımızın hepsine sahip olalım diye. Bütün bunları yaparken aynı zamanda yanımızda da oldu. Annem evin direğiydi. Babamdan daha çok kazanırdı bu durumun babamda yarattığı bir kompleks olduğunu hep biliyordum. "Hayatım boyunca aile denilen sorumluluğu üstlendim ve kendime zaman ayıramadım" sahnesi birebir bu durumu aktarıyor. Anneme olan sadakatini yitirdiğinde, ortak arkadaşları çitin öbür tarafında kaldı ve bunu da Bono ile olan ilişkisinde görmek mümkün. Onların boşanması değil ama babayı yok etme durumu çocukları derinden etkiler. Ben babama duyduğum hayranlığı ve saygıyı yitirdiğimde, onunla konuşurken takındığım tavır da değişti. Aileyi içeride tutamayan anne, babayı destekleyen çocuğun fikirleri hep aksadı. Suçlayacak bir şeyler aradım yıllarca. Önce anneme karşı hoşnutsuz bir tahammülsüzlük ardından babama duyduğum derin öfke. Hiçbiri yararlı olmadı. Zaten insan böyle bir varlık. Yararına olan ve olmayan şeyleri değerlendirip bazen istikrarlı bazen cayan. Buradaki babanın kardeşi Gabe'in sakatlığı dolayısıyla aldığı parayla ekonomik özgürlüğünü kazanmış olması, çöpçülük yapması aslında kendisine hayattaki başarısızlıklarını hatırlatıyor, içki bu anlamda bir esrikleşme, kaçmayı sağlayan bir etken. Ufak tartışmaların kavgaya dönüştüğünü çok gördüm. Nasıl insan hayatta kalabilmek için dönüşüyorsa, ufak ağız dalaşları da büyük kalp kırıklıkları ile sonlanabiliyor. Öyle kavgalar ettim ki babamla hepsinde iki taraf da birbirinin başarısızlıklarını vurdu yüzüne. Tıpkı filmdeki annenin babayı sonuna kadar savunduğu gibi annem de ne zaman babama saygısızlık etsem hep babamı savundu. Savunmaya devam etti yaptığı her şeye rağmen. Aslında bir şey yaptı ama o bir şey benim her şeyimdi. Annem çitlerin kendi oluşumlarını kendi başlarına bitireceklerine inanan ve tek umudu da bu olan bir kadındı. Hala da öyle. Babam kalp hastası olduğunda ona bakmakla yükümlü hissetti kendini ve inanır mısınız hala birlikte aynı evde yaşıyorlar. Hepimiz aynı çitlerin "ardında". Dikkat ettiniz mi bilmiyorum çitin hangi tarafında olduğumuzu söylemedim. Filmi izlemeye annem ve kardeşimle başladım. İnternet gitti iyi ki de gitmiş ve izlemeyi bırakmışım. Aslında istemeden bir çit örmüş oldum. Bilmeden de olsa bu kadar zaman sonra onu koruyabilmek iyi hissettirdi. Çitin tam olarak anlamı bu. Vakit varken örülmeyen çitler insanların dışarıda kalmasına ya da içeride yaşamlarını sürdürmesine neden olabiliyor. İnsanları, hapishaneler içeride tutar. Dışarıda tutan kalelerdir. Yıllarca babamın kalesi annemin hapishanesi oldu. Tıpkı filmde kadının "Benim de arzularım, ihtiyaçlarım, isteklerim olmadı mı? Ama ben sana dayandım" demesi gibi. Dönemine göre bu çok daha ciddi bir sorun tabi ki. Bir babanın oğlunun spor alanında Amerika gibi bir beyaz ırk üstünlüğü olan ülkede geleceğini olmayışını bilmesi, kendi yaşantısına göre onu sevgiye inandırmadan büyütmesi, acımasız görünse de aslında gerçekçi ve akılcı yetiştirmesi. Kendi başına gelenlerin hep çocuklarının da yaşayacağını düşünmesi gibi gibi. 50'li yıllarda toplumun çoğu siyahi ırkı bir köpek gibi görüyordu ve filmin giriş sahnesinde anlatılan şeytanı görmek kukuletalı beyaz adamları yani Ku Klux Klan'ı simgeliyordu. Bu öyle bir örgüttü ki. Amerika'da siyahilere karşı yasal olarak kabul edilmiş bir beyaz topluluktu. Şarkıdaki köpek insan oldu, insan gibi gömüldü sözleri tam bu durumu ifade ediyor. Babanın sopa ile olan ilişkisinde ırkçı nefret, toplum eşitsizliği, erkil durumlar görmek mümkün. Zaten son sahnedeki bu benim savaşım sözleri de erkeğin bütün sorumluluğu endi üstünde zannetmesine ciddi bir eleştiri. Kadının varlığını görmezden gelen patriarkal bir sistem erkeğin çabalarından sonra alacağı mükafat için onu cesaretlendirir. Büyük oğlun yaptığı iş yasadışı olmamasına rağmen gördüğü suçlama gene babanın haklı çıktığı bir andır ve baba da anne de ailesini korumak ya da kaybetmemek amaçlı inşa ettiği çitleri tam olarak bitirmemiştir. Baba ölünce çitlerin inşasının bittiğini görüyoruz burada da aslında geçmişi hatırlatacak anıların bizi çitlerin içinde tuttuğunu, insanın eylemlerinin önemini vurguluyor. Biz yaşadığımız sürece diğer insanlarla paylaştığımız ortak alanın farkında olarak ve çitleri birlikte inşa ederek ancak huzurlu günler görebiliriz. Çitleri ne sadece anne ne de sadece baba örebilir. Bu kolektif bir eylem olmalıdır. İşte benim hayatımın öyküsü de bu. Ben de kendi çitlerim için Cebrail'in borusunu öttürmesini yani kıyametin gelmesini beklemeden kendim eyleme geçtim. İyi de oldu. İnsan dünyayı ancak kendi ölçülü, tartılmış, damıtılmış eylemleri ile cennet kılabilir. Bu filmin benim gibi bütün insanların içine işlemesini isterdim ancak bu yaşadığım sorunların hepsini yaşamalarını istemek olurdu. Bu bencilliği bile insanı sevdiğim, ona değer verdiğim için istiyorum. Tıpkı anne, baba, çocuk, kadın, erkek yani insanın kendi huzuru ya da psikolojisi için kalabalık olmaktan memnun olması gibi. Hala neden bu yangın yerinde avuç açtığımızı merak ediyorum. Zaten bunun için yaşıyorum. Bu kadar şeyin farkında olarak yaşamak, bütün bencilliklerimizin ardındaki mücadeleci yanımızı ortaya koyuyor. Benim de inancım bu. Sonuna kadar kendimin kurtarıcısı kalarak asla kendimin kurbanı olmamak.
Ben beğendim. Her ne kadar zenci mahallesinin, zenci sorunlarını anlatıyor gibi görünse de,genel olarak kadin-erkek sorunlarını,aile içindeki rol karmaşasını çok güzel yansıtmış bence. Benzer çok fazla çatışma gördüm ve hepsinin altında yatan sebepleri bu filmle bir nebze de olsa anlamış oldum.Evet cümleler kitaptan ezber cümleler, normal hayatta böyle güzel, akıcı olanlarini duymak zor ama bu, cumlelerin doğruluğunu ve can yakıcılığını değiştirmiyor. Oyunculuklar zaten etkileyiciliği kuvvetlendirmiş. Yer yer sıkacak gibi olsa da, konuşulanlar kısa sürede içine aldı beni.
Film henüz ilk dakikalardan Denzel'ın muhteşem oyunculuğuyla beni kendisine çekti. Filmi değil onu izledim diyebilirim. Ama süresi de bu tür bir film için bence uzun ve bir yerden sonra heyecan biraz azalıyor. Tabi Denzel'ın beni etkileyen o ateşli konuşmaları da yerini drama bıraktı dakikalar ilerledikçe. Genel olarak üst düzey oyunculuk içeren, güzel mekanları güzel havası olan orta halli bir aile dramasıydı. 7/10
Denzel Washington ve Viola Davis oyunculuklarını döktürmüşler. Ama film mekanlarında etkisi ve tiyatrodan uyarlandığı için tiyatro havasından kurtulamamış gibi geldi. Ağır bir dram.
Oyuncular başarılıydı, fakat sıradan bir aile dramından öteye gidememiş bir film, hayatından içinden bilindik bir hikaye işlenmiş. İzlerken sıkılmadım, ama dramın ağırlığını yükünü hissetmedim de, bu oyuncu kadrosuyla izlenebilir.
Oyunculuklar önde bir film olmuş. Bu eseri tiyatro sahnesin izlemeyi çok isterdim gerçekten. Film için söyleyeceğim şey; orta düzeyde bir dram olmuş. Viola Davis oscarı alabilir, iyi bir performanstı. Eserin yazarı August Wilson ölmeden önce sinema uyarlamasını da yazmış. İzleyeceklere iyi seyirler...
Aile içi ilişkiller konulu bir dram olmuş. Oyundan uyarlandığından olsa gerek, çok fazla konuşmaları başta beni rahatsız etmişti, sonra alıştım. Oyunculuklar güzeldi.
Denzel Washington ve Viola Davis oyunculuklarını döktürmüşler. Ama film mekanlarında etkisi ve tiyatrodan uyarlandığı için tiyatro havasından kurtulamamış gibi geldi. Ağır bir dram.