Easy Rider (1969)

Easy Rider (1969)

Puan 8.9 / 10
Senin Puanın
Yönetmen
Dil
İngilizce
Ülke
ABD
Süre
95 dakika
81
0
163
105
Özet Fragman Beğenenler
kaptankaptanim profil fotoğrafı
kaptankaptanim
Karşısına çıkan engellere rağmen yasakları çiğneyerek çekilen kusursuz bir film. Hemen analize geçmek istiyorum izninizle. Dünya kendini özgür hisseden insanları sevmez. Film kendi erzaklarını hazırlayıp hayata başlayan iki yoldaşla açılıyor ve hemen ardından konaklamak için durdukları motelde istenmiyorlar. Kendi yoluna tam anlamıyla başlamak isteyen insan ailesinden, alışkanlıklarından, yurdundan koptuktan sonra başlayabilir. Bu nedenle bize verilen nimetlerinin kıymetini bilmemiz adına kalabalık bir yemek masasıyla karşılaşıyoruz. Tanrıya şükran. Bütün bunlardan sıyrılmak için kendin olman, kendini sevmen, yolundan sapmaman ve kontrolü kaybetmemen gerekiyor. Aslında yolculuk hayatı, yolcular yoldaşları, yol geleceği, hüzün geçmişi, ölüm sonucu ifade ediyor. İleri gitmek asla geriye bakmamak gibi gibi anlamlara da çıkıyor tabi. Dogmadan kopuş gerçekleştikten sonra Hippie yolcu ile tanışıyorlar ve yollarına bir süre onun yolundan devam ediyorlar. Onun kültürünü benimsiyorlar, onların yemeklerini yiyorlar. Burada Dört karakterin ilkini evsiz, kayıtsız hatta belki nihilist biri olarak yorumlayabiliriz. Hayatla ilgili tek gayeleri temel ihtiyaçlar biraz da koko yani yatıştırıcı bir uyuşturucu. Sistemi reddetmek bir nevi. Yaşadığı yer olarak şehir demesi ve her şehri aynı görmesi de bu durumdan beklentisi olmadığını kodluyor bize. Daha sonra erkeğin eşi olan kadın figürü beliriyor. Lütfen cinsiyetçi algılamayın. Birbirini tamamlamak anlamında. Kadın, adam ve bebek görüyoruz yani aile, aidiyet sonraki durak yuva. Burç sorulması insanın kendine inanmayışımız onun karakterini belli eden kodlara ihtiyaç duymamızdan kaynaklanıyor. Derken burada ertelenen ve yapılması gereken şey derken amaç vurgulanıyor. Aslında oldukları yerde kalanlara amaçsız ve sonradan pişman olacakları gözüyle bakılıyor. Yola çıkmaya karar verirken onlara yardım eden avuç açan insanların isteklerine adalet ve karşılık gözüyle bakarak bir müddet eşlik ediyorlar. Suda eğlendikleri sahnede tamamen kıyafetsiz, ilkel kalıyorlar. Kadının altına girip onu elde etmenin erkek için güçlü bir durum olması hemen sonradan kadını saçından tutarak sürüklediği ataerkil sahneyle veriliyor. Ardından kadınlar yokken tepede bir yerde ana karakteri görüyoruz zirvedeki yalnızlığı dikkat çekiyor. Aşırı eğlenceli vakit geçirip mutlu olduktan sonra bunun anlamsızlığı ile yaşadığımızı hissederiz. Onun gibi. Ardından şehre girişe tanık oluyoruz. İlkel bir yaşantının sonrasında medeniyet özlemi. Aidiyete duyulan hasret. Uzakta kalan alışkanlığın yerini doldurabilecek yeni bir şey yeni bir başlangıç. Bayram kutlama gibi aktiviteler, hippilerin yarattığı eğlence dans gibi kitle yatıştırıcı, kontrol altında tutucu bir mekanizma aslında. Nezarethane, bütün bu durumun içindeki insanın esaretini ve bu esareti paylaştığı insanlar olduğunu gösteriyor. Duvardaki yazılar, geçmişte aynı yollardan geçen insanların bıraktığı izler. İyi giyimli bir bürokrat çıkageliyor ve "hepimiz aynı kafesteyiz." diyerek durumu noktalıyor. Hepimiz aynı hayatı yaşıyoruz kaderimize düşen paylar değişiyor demek istiyor. Tabi insanın sınıfsal yapısına göre imkanları da değişiyor. George bir avukat ve parası olan biri bu nedenle de polislere rüşvet verme olanağı var. Herkesin kendince kontrolü elinde tutma anlayışı farklı. Mardi Gras'a gitmek istediğini belirttiklerinde George daha önce gitmek istediğini ama sınıra bile yaklaşamadığını belirtiyor. Yani başkalarının mücadelelerindeki başarısızlık içimizdeki umudu hani bazen kırar ya. Örnek alırız ya da onlar gibi olmak istemeyiz. Hayatın kendisi bir nevi. Yola yeniden çıkarken kaska baret demesiyle onu kendi mücadelelerine ortak yapmak istiyorlar. Hayat komündür. İşçi sınıfı eyleme geçen tek sınıftır diyebiliriz. Gece sohbet etmeye düşünmeye başladıkları tek kavram. Çünkü kafa açan sohbetler burada gerçekleşir daha özgür bir çağrışımı vardır gecenin. Gizli ve karanlık. Güzel olan karanlık. Tabi tarih boyunca bize hep beyaz aydınlık iyi siyah kara kötü diye gösterildiği için bu ayrımı yapmakta zaman zaman güçlük çekeriz. Annesinin lise yıllarındaki kaskını George'a getirmiş olması onun anne baba varken desteği olduğuna dair bir sahne. Hala çocuk ve kaderini yönetenler var demek. Burada insanın bağımsızlığı isteyişi daha da anlamlanabilir. Ufolara yani başka bir ütopyaya inanmak ister. Kurtuluşu onlar gibi olmakta görür. Zaman anlamsız deniyor ama zaman geçtikçe konuşulan şeyler, içeriği ve anlamları da değişiyor. Ufoların devleti yok. Onlarda lider yok her biri kendinin lideri... hayatın her kesiminden olan biriyle iletişime geçebiliyorlar. Burada Bill biraz üzülüyor hatta film boyunca gördüğümüz kovboy yanı biraz diniyor. Ufolar insandan daha insan gibi bir algı oluşuyor çünkü. Neden ortaya çıkmıyorlar haklı tepkisine dair söyleyebileceğim tek şey. Eğer ortaya çıkarlarsa anlamını yitirir. Bu kadar güzel olmaktan çıkar. Kendi kaderini çizmek isteyen insana geçelim. Motor burada gene anlamlı çünkü iz bırakıyor ve sürekli çalışarak ara ara dinlenerek ilerliyor. İnsan kendi kaderini çizebilirse kendinin tanrısı olur ve tanrı düşüncesine ihtiyaç kalmaz! Hemen dört tane atın yanından geçiyorlar. Atların üçü kahverengi biri beyaz. Diğer insanlardan farklılık devreye giriyor ve seyir ile yeni başlığımız atılıyor. Hani başta bir serseri bir köylü bir evsiz bir de fiyakalımız vardı ya. Heh işte onlara benzemeyen beyaz olan aslında marjinal olan anlamına geliyor. Mezarlığın yanından geçerken gene ölümün varlığı ile hayatın anlamsızlığı akıllarda beliriyor. Yaşlı ağaçlar, mülkiyet, iş gibi simgeler tarih ve gerekliliklere bir atıf. Siyahi mahallelerden geçerken bembeyaz çamaşırlar görüyoruz. Beyaz çamaşırlar, siyah insanlar. Farklılık demişken Amerikan tarihinin en büyük ayıbına yer vermezsek olmaz denmiş. Kafeye girdiklerinde farklı oldukları için uyumsuz görülüyorlar. ötekileştirme, yargılamaya bırakıyor yerini. Siyahlarla karşılaştırılıyorlar ve onlara layık görülüyorlar. Bunu yapanlar Güney Amerikalı bir dönemin köleci topluluğu. Beyaz kızlar, empoze edilmiş bir alışkanlık silsilesi ile büyütüldükleri için yabancılar hoşlarına gidiyor. Arzulanana dönüşüyorlar kızların gözlerinde. Köylüler de kızlarla olan iletişimlerini sürekli gözlüyor. Namuz, ahlak, mahalle anlayışı. Aidiyetin yarattığı tehditler. Gene bir gece özgürlükten dem vururlarken aslında insanların özgürlükten hoşlanmadıklarını vurgularken bunun nedeninin korku olduğunu fark ediyoruz. Özgür insandan korkulur. Yapabileceklerinden korkulur. Tarih boyunca bütün başarıya ulaşmış grevcilerden korkan patronlar gibi. Ve bu fikri sunan çalışan işi olan şehirli adam. Kendinin ve yaşantısının farkında.. Gece yarısı uyurlarken cırcır böceklerinin sesi sabah alarmı gibi gelmeye başlıyor. Dublajda anlayamazsınız ama orijinal dilinde sanki böyle anlaşılsın diye uğraşıldığını fark edersiniz. Belli alışkanlıklar, öğretiler hiç yıkılamıyor. İnsan şehirde olmasa bile şehri anımsatan uyarıcıları zihni hep var ediyor. Ve tam bu esnada sopalı adamlar çıkageliyor. Nefret yanıltıcı olabilir. Ders vermek istedikleri mahallerine giremeyeceğini düşündükleri adamı ıskalayıp şehirli ve okumuş adamı vuruyor nefret. Ve nefrete bir kez baş vurulduğunda herkes etkilenmeye başlıyor. Ardından George'un yaşarken değil öldükten sonra vatandaş olmasının bir anlamı oluyor. Bana sorarsanız anlamsız da. Cebinden çıkan kimlik, kredi kartları, ruhsat gibi gibi şeyler kişiyi var ediyor gibi duruyor ama aslında bunun acı yanı ortaya çıkıyor. Bu durumu unutmak için karakterlerimizin yemek yediğini, eğlendiğini, seks yapmak için kadınlara gittiklerini görüyoruz. Yatıştırıcılar yani. İçki, uyuşturucu hatta din de öyle. "Tanrı yoksa onu yaratmak gerekecektir." sözü ile insanın inandığında istediği gibi var etmesi, inanmadığında kendisini tanrı olarak ataması eleştirilmiş. Thomas Gray: Bir dönem herkesten farklı davranıp farklı fikirleri olduğu için delilik damgası yemiş ve deli gömleği giydirilmeye çalışılmış bir adam. Sözü de "All paths of glory lead but to the grave." anlatılmak isteneni özetler nitelikte. "Ölüm insanın iyi ya da kötü olduğuna karar verir." sözüyle aslında George'un başına gelenler hatırlatılıyor. Billy'nin seks için tutuğu kadına hereford demesi kadınları sığır gözüyle etinden sütünden yararlanabileceği bir varlık olarak gördüğünü gösteriyor. Saçından sürüklediği yerde ilkel erkeği simgeliyordu ama bu sefer kendi düşüncesini görüyoruz. Ana karakter içinse kadın Mary yani Kutsal Meryem. Tapılan, bakire yani suçsuz olan. Diğeri gibi davranmaktansa bunu ben de tercih ederim. Çünkü bize gerçekten kendileri için çok önemli bir şey sunuyorlar bu bir lütuf değil de nedir? Mardi Gras'a gitmek düşüncesi gene akıllarına geldiğinde karnavala gitmek için dördü birlikte çıkıyorlar burada kamera filtresi değişiyor. TV dünyasındaki gibi bir yaşantıya tanık oluyoruz. Sanki televizyonda gördüklerini yaşamaya çalışan insan yorumu gibi. Kargaşa, öğretici, pembe dizi havasında vıcık aşk sahneleri yani kısacası sahte bir göz boyamaca. Her şeyin estetik olanını gösteren cinsten. Mezarlığa girdikleri sahne önemli çünkü varoluşun tamamlandığını hissettikleri bir an. Varlıklarının nedensiz oluşuyla boşluğa düşerek yeniden kafa bulup anlamsız eylemlere tanık olduğumuz sahne. Bu insanlar yanlış mı etik mi davranıyor bilmiyorum ama en azından "tutarlı". Son kez cennetin nasıl bir şey olduğunu, dine nasıl taptırıldığımızı seyrederken aslında yaşadığımız cehennemin bu cennet inanışı olduğuna tanık oluyoruz. İsa suçlandı çarmıha gerildi. İnsanlar her gün yargılanıyor. Öldürüldü, her gün insanlar öldürülüyor. Üçüncü gün dirildi. Her gün insanlar düşüp düşüp yeniden başlıyor yaşamaya. Ve isayı şehit, aziz rütbesine çıkarmalarıyla insanın kendi hayatını ilahlaştırması aciziyeti görülüyor. Meryem'e yalvaran ondan nefret ettiğini söyleyen insan. İsa. İsa = İnsan acı çekiyor ve yeniden kalkıyor her gün. Karakterimizin adıyla ilk kez Billy ona sesleniyor. Wyat. White. Beyaz. Ak. Doğru. Güçlü. İyi gibi anlamlara çıkan sözcük. Bu zamana kadar hiçbir anlamı yoktu. Kişiliği belli eden şey karakter ya da evraklar değil. İrade. İstikrar. İmtihanı geçmek. Ve final. İlerleyip kaderini yolunu çizmeye çalışırken diğer insanların seçimleri senin payına düşen kader olabiliyor. Değiştirme fırsatı sunulsa da yolundan şaşmayanlar başkalarının kaderlerine ortak oluyor.

error_outline
eskon profil fotoğrafı
eskon
60 kuşağının tarzını, psikolojisini çok iyi yansıtıyor. Çok ileri sandığımız Amerika'nın kendi halkı bile hippileri kabul etmiyor. Erkeğin uzun saçlısını, küpelisini barındırmıyor.
error_outline
Bhrpst profil fotoğrafı
Bhrpst
dalgalı kafasıyla beni mest eden ve ekstra bir doz guguk kuşu almama sebep olan filmdir.
error_outline
bukowski profil fotoğrafı
bukowski
yol filmlerinin babası.
kafa açıcı konuşmalar
hoş soundtrackler
ve ilham verici manzaralar için izlenir
error_outline
selinblgn profil fotoğrafı
selinblgn
Bu filmle ilgili beklentim cok fazlaydı ...Jack nicholson 'un bunda payı çoktur ve onun sahneleri dışında elde tutulur bir oyunculuk ve diyalog yoktu bence ama manzaralar , çekimler ve verilmek istenen mesajlar güzeldi.
error_outline
thirdman profil fotoğrafı
thirdman
bu üç silahşörün çölde geçirdikleri bir sahne var.. şehir efsanesi de olabilir ama o sahnede dayılar gerçekten sarıp içmişler. Jack nicholson zaten coşuyor uzaylılar falan konuşup duruyor...
error_outline
yabann profil fotoğrafı
yabann
Bugün izleme fırsatı buldum ve çok beğendim . Yol filmlerinden hoşlananlar kaçırmamalı . Amerikada hala dış dünyaya kapalı bölgeler mevcut . Özellikle filminde çekildiği güneybatı eyaletleri bu konuda önde . Tavsiye ederim süresi o dönem filmlerine göre kısa ve sıkılmadan izlenilebilir bir yapım .
error_outline
otekiben profil fotoğrafı
otekiben
jack nicholson'a taptım..adam peygamber olmus resmen...
error_outline
KuledekiAdam profil fotoğrafı
KuledekiAdam
Dönemin konusu bakımından yapımına izin verilmeyen, yasaklara ragmen çekilmiş enfes film. 68 Amerikasında onun gibi filmler nadir karşımıza çıkar..
error_outline