Aslında zaman her zaman ki gibi ilerliyordur. Bilinmez bir anın ya da sorunun yanıtını beklerken, vakit yaşamları kovalıyordur ama geçmek bilmiyor gibi gelir ya insana. Tıpkı Agnes Varda, "5'ten 7'ye" si gibi.. Bir kadının ruh hâlini; saatlere, dakikalara, o güzel konuşmalarla, insanlarla, sokak manzaraları eşliğinde ilmek ilmek işlemiş.
Zaman, bazen geçmek bilmeyen saniyelerle tanımlarız onu bazen su gibi akıp geçen saatlerle. Cléo, ölümcül bir hastalığa yakalandığını düşünen ve test sonuçlarını beklerken zaman kavramını izleyiciye sorgulatan bir karakter. Bu bekleyişte erken yaşta ölecek olmanın getirdiği hızla geçen kısa bir hayat yaşamış olma hissi ve bir türlü geçmek bilmeyen test sonuçlarını bekleme sürecinde saat ibrelerinin arasına takılı kalmış gibi hissediyor insan. Filmde sadece ölecek olma şüphesi ve korkusuyla baş etmeye çalışan bir kadın değil aynı zamanda arzu nesnesi olan kadın formununda dışına çıkmaya çalışan bir karakter olan Cléo'yi Agnès Varda'nın Yeni Dalga sinemasına getirdiği yeni bir bakış açısıyla izliyor, kozasından çıkmaya çalışan bir kadının doğuşuna tanıklık ediyoruz. "Korkularımın gittiğini hissediyorum, mutluyum!"
-bazen, ama hiçbir zaman istediğim derinliğe ulaşmadı.
"Korkularımın gittiğini hissediyorum, mutluyum!"