Konusu ve işlenişi atmosferiyle birlikte harika yansıtılmış bir yapım. Konusu itibariyle ön yargılı yaklaşılsada anlatılmak isteneni sizlere hissettiren bir film olmuş. İsimler zaten harika. Kaliteli bir yapım. 7.5/10
Neden sevdiklerimize daha fazla vakit ayırmıyoruz kiii ..Neden..Neden..Neden..Yürek burkan böyle hazin bir hikayesi var. Kim ne derse desin açın izleyin.
İki çok beğendiğim karakterin başrolleri paylaştığı bir film olsa da yıllardır filme olan önyargımdan dolayı izlemeye elim gitmemişti. Tabi bunun en büyük nedenlerinden biri zamanında haber konusu olan korsan CD'cilerde filmn ''İ..e Kovboylar'' diye çevrilip sunulmasıydı. Bir de Yahşi Batı'dan Brokebackli Buckberry esprisi dışında filme dair bir fikrim yoktu. ama western seven biri olarak en azından bu tema için izleyeyim dedim. Öncelikle bu konuda özellikle filmin ilk yarısında (ki sonrasında da yoğun olmasa da çok güzel anlar var) böyle filmi durdurup ekran görüntüsü alıp da duvar kağıdı yapılacak belki yüz an vardır. O yüzden görsel olarak çok etkileyici buldum filmi. Konuya gelecek olursak ilk asıl olayların başlangıç anında noluyo lan bu nasıl giriş dedim. Çünkü tamam eşcinsel olabilir ama aşk mevzusuna giriş romantizmden çok uzaktı. Ama bir karakterimizin zaten böyle bir cinsel hayatı oluşu böyle bir girişimin nedenini açıklıyor en azından başlatan taraf olarak. Diğer taraf ise hem uzun sürenin getirdiği yalnızlık sanırım hem de alkol etkisiyle bilinçsizce birşeylere dahil oluyor. Sonrasında kendisine çok ters olan bu hayattan da kopamıyor tamamen. Geçen yılları çocukların büyümeleriyle takip edebiliyoruz, karakterlerimiz toplumun insan olmanın gerekliliği olarak görünen toplumsal görevlerini biraz da formalite olarak yerine getirse de uzunca süre kendilerine minik de olsa yılda bir iki sefer vakit ayırarak kısa süreliğine kendileri oluyorlar. içinde bulundukları durumu anlayamıyorum tabiki aynı fikirde olmadığım için ama sevdiğin insanın başka bir hayatı varken uzun yıllar sadece yılda bir iki sefer onu görerek hasret gidermeye çalışma fikri biraz farklı olsa da zorluğunu bana anlatabiliyor. Finali ise çarpıcı. Nasıl bir sona gittiğimizi hep merak ederek izliyor olsam da beklemediğim bir son oldu açıkcası. Filmi bu kadar ertelememin nedeni açıkcası çok sevdiğim iki oyuncudan herhangi bir şekilde soğumama neden olacak birşey olmasıydı ki tam tersi böyle düşünerek büyük haksızlık yapmışım ve ikisine de olan sevgim biraz daha arttı. Ledger'ı görmek zaten ayrı bir hüzünlenme sebebi genç yaşta kaybettiğimiz bir oyuncu olarak Gyllenhaal ise kendi yaş grubunda en iyi üç dört sayacağım isimden birisi zaten. Filmde bir çok empati kurulabilirse insanı zorlayıcı ağırlığını hissettiren anlar var. Hem bu çift için hem çevresindekiler için. Eğer bu konulara tamamen zıt görüşlü zinhar günahıt tez vakit hepsinin kellesi vurulsun diyen tipte insanlar değilseniz kesinlikle tavsiye ederim. ki ben elinde gökkuşağı bayrakları sallayıp oleyy yaşasın LGBT diyen birisi de değilim banane kim ne yapıyorsa yapsın diyen bir insanımdır daha çok döner kendi önüme bakarım. Yani ne sempatim ne de antipatim var o yüzden benim gibi olup da önyargıdan uzak kalmış olanlar varsa da geciktirmeden izlesim derim. Sanırım beklediğimden çok daha fazla beğendiğim için bu kadar uzattım yorumu ama filmin aşk yönünden ziyade duygusal zorlukları, toplum baskısını ve içindeki arzuları çarpıştırma çabaları ve çok fazla western ve Brokeback manzaraları sayesinde sevdim ve son kez izlemeyen herkese de öneriyorum.
---Spoiler--- İçine kapanık,hüzünlü,hayat bezgini Enis,en çok o korkuyor bu aşktan,ilişkilerinin bilinmesinden.Hayat dolu,umutlu,cesur,Enis e bin tane adım atan ama Enis ten karşılık göremeyen Jack.Ve toplum,aslına bakarsanız her iki erkekte toplumun onlardan beklenen rollerini yerine getirmiş,evlenmiş ve baba olmuşlardır;ama toplum Jack ve Enis in aşklarını kaldırabilecek genişliğe sahip bir toplum değildir.Rollerini oynarlarken bir yandan da birer suçlu gibi aşklarını kuytu köşelerde suç işliyormuşcasına saklanarak yaşamaktadırlar.Toplum onlara bu aşkı layık görmemektedir.Erkeksen erkek olmalısın eşine ve çocuklarına bakmalı,evine ekmek getirmelisin.Bunları yapmaz ve bir erkeği seversen;potansiyel sapık,hastalıklı insan,ahlaksız adam,doğuştan günahkar,ibne damgası yersin;en kötüsü mü "öldürülürsün".
Böyle bir aşk için çok ama çok fazla mücadele etmek gerekir.Bunu daha çok Jack gerçekleştirmiş gibi görünse de verilen tavizler,bi türlü bir araya gelememenin verdiği sıkıntı,verilen büyük mücadeleler bu aşka değerdi.Çünkü bu aşkın gücü çok ama çok büyüktü.Bu filmle ilgili aklıma kazınan en önemli sahne o kanlı gömleğe bulaşan büyüüüük pişmanlık,özlem ve hüzündür. ---spoiler---
Bana göre Ang Lee nin başarısının sırrı,eş cinsel aşkı evrensel boyutlara taşıyıp bunu sabit homofobik insanların dışında tüm insanlara sevdirebilmesidir.Brokeback Dağında ki hikaye bir şekilde tüm insanlara ulaşabilecek büyülü bir güce sahip.Bu gücün sırrı yüzyıllardır süregelen "aşk" ögesinin herkese dokunacak şekilde şiirsel bir dille ve muhteşem bir görsellikle anlatılmasıdır.Bir diğer göz ardı edilemez gerçek ise tabi ki oyuncuların karakterlerle bir bütün olup tüm hissiyatı seyirciye verebilmesidir.Sanmıyorum ki böylesine güçlü bir olguya herhangi bir insanoğlu sırtını dönebilsin.Dünya üzerinde ki en büyük gücün aşk olabileceğini düşünürsek ve dünya üzerindeki her bir insanın bu hissiyatı tadabildiğini varsayarsak,bu filmin gücü hiçte yabana atılacak cinsten olmayacaktır.
Film sadece bi tane eşcinsel fimi çekelim amacıyla çekilmiş. Sürükleyicilik sıfır, senaryo kötü, oyunculuklar orta düzeyde (ki kadro iyi aslında). Herhangi bir film hakkında kötü birşey söylemek istemem ama izlemeseniz de olur türünden.
İçine kapanık,hüzünlü,hayat bezgini Enis,en çok o korkuyor bu aşktan,ilişkilerinin bilinmesinden.Hayat dolu,umutlu,cesur,Enis e bin tane adım atan ama Enis ten karşılık göremeyen Jack.Ve toplum,aslına bakarsanız her iki erkekte toplumun onlardan beklenen rollerini yerine getirmiş,evlenmiş ve baba olmuşlardır;ama toplum Jack ve Enis in aşklarını kaldırabilecek genişliğe sahip bir toplum değildir.Rollerini oynarlarken bir yandan da birer suçlu gibi aşklarını kuytu köşelerde suç işliyormuşcasına saklanarak yaşamaktadırlar.Toplum onlara bu aşkı layık görmemektedir.Erkeksen erkek olmalısın eşine ve çocuklarına bakmalı,evine ekmek getirmelisin.Bunları yapmaz ve bir erkeği seversen;potansiyel sapık,hastalıklı insan,ahlaksız adam,doğuştan günahkar,ibne damgası yersin;en kötüsü mü "öldürülürsün".
Böyle bir aşk için çok ama çok fazla mücadele etmek gerekir.Bunu daha çok Jack gerçekleştirmiş gibi görünse de verilen tavizler,bi türlü bir araya gelememenin verdiği sıkıntı,verilen büyük mücadeleler bu aşka değerdi.Çünkü bu aşkın gücü çok ama çok büyüktü.Bu filmle ilgili aklıma kazınan en önemli sahne o kanlı gömleğe bulaşan büyüüüük pişmanlık,özlem ve hüzündür.
---spoiler---
Bana göre Ang Lee nin başarısının sırrı,eş cinsel aşkı evrensel boyutlara taşıyıp bunu sabit homofobik insanların dışında tüm insanlara sevdirebilmesidir.Brokeback Dağında ki hikaye bir şekilde tüm insanlara ulaşabilecek büyülü bir güce sahip.Bu gücün sırrı yüzyıllardır süregelen "aşk" ögesinin herkese dokunacak şekilde şiirsel bir dille ve muhteşem bir görsellikle anlatılmasıdır.Bir diğer göz ardı edilemez gerçek ise tabi ki oyuncuların karakterlerle bir bütün olup tüm hissiyatı seyirciye verebilmesidir.Sanmıyorum ki böylesine güçlü bir olguya herhangi bir insanoğlu sırtını dönebilsin.Dünya üzerinde ki en büyük gücün aşk olabileceğini düşünürsek ve dünya üzerindeki her bir insanın bu hissiyatı tadabildiğini varsayarsak,bu filmin gücü hiçte yabana atılacak cinsten olmayacaktır.