Harika müziklerle ve diyaloglarla süslenmiş bir yapım. Anlamak isterseniz içinden bir çok mesaj çıkarabilirsiniz. Sevip sevmeme arasında fazlaca kalabilirsiniz. Benim içinde şahsen öyle oldu. Değişik bir kafa, değişik bir yapım. Şans verilir.
'' İnsanlar balıkların salak olduğunu düşünür, yanlış, onlar susmayı bilirler. Salak olan insanlar. Balıklar bilir, düşünmezler. '' Zaten güzel olan filmi Johnny daha da güzelleştirmiş . Etkileyici, duygu yüklü...
Boşnak bir yönetmenin hollywood'a açılması, efsane isimleri ile bir film çekmesi, güzelde bir iş çıkması, insanı mutlu eden güzel bir detay. Müziklerine bayıldım akordiyon vs. kullanılması Kustrica'nın bu işin içinde olduğunun güzel bir göstergesi.
Bu tarz filmleri şimdiye dek fark etmediğime seviniyorum açıkçası, güzel bir filmi ilk kez deneyimlemek kadar güzel birşey var mı şu hayatta.. daha izlemediyseniz kendinizi şanslı sayabilirsiniz. Ayrıca Lili Taylor'un mimiklerine bayıldım.
bazı filmleri izlemek için içgüdüleriniz hayatınızın en uygun dönemini beklerya,arizona dream de benim için o filmlerden oldu. bu kadar geç izlemekten ötürü tek üzüntüm filmlerin müziklerinden yana oldu. sanırım önümüzdeki bir ay filmin soundtrackleriyle geçecek. bir de yeni bir vincent gallo hayranı doğdu,hayırlı olsun.
Sürreal anlatımın en yakıştığı filmdi bugüne dek izlediklerim arasında. Oyunculuklar muazzam. Lili Taylor'a bir kez daha bayıldım. Hitchcock'a olan saygıyı abartması, Raging Bull'u anması ve dahası- ayrıca gülümsetti izlerken. Kesinlikle arşivlik.
Harika. Benim gibi bu filmi atlayanlar varsa çok geç değil. Çekileli 24 sene olmuş ama son kullanma tarihinin ucu açık. Hala ilk günkü tazeliğinde. Hani bazı rüyalardan uyanır da insan rüya mıydı gerçek miydi şüpheye düşer. Hah işte tamda o tatta bir film.
Olağanüstü bir film. Yerleşik kalıpların dışına çıkılmadan anlaşılması zor. Axel'in iki kadının aşkını sırtlamasına şahit oluyoruz. Sayısız alıntı, enstantane ve güzel sahne varken bu filmi kötülemek yerine insanlara öncelikli olarak tavsiye etmek gerekir. Müzikleri kesinlikle çok iyi ama senaryo ve çekimler müziklerin çok önünde. Bu yüzden filmin hakkını yememek gerekir. Aşkı için herşeyi yapabilecek düzeyde olan Axel; ''Bir kez fırtınaya yakalandın mı, geri dönemezsin. Elaine bir roket yapıp, onu başka bir galaksiye götürmemi isteseydi, bir roket yapardım.'' diyor. Grace, Elaine, Axel karakter olarak müthiş oturmuş kişilikler. Genç bir adam aşkla tanışır ve tüm maddi manevi faktörlere rağmen Elaine için herşeyi yapar. Elaine bir yerde; ''Küçükken hep uçmak isterdim, fakat bunu hiçkimseye söylemedim. Eğer uçmak istediğini söylersen onlar seni düşürmeye çalışırlar.'' der. Bu güzel sahneyi anmadan geçmek olmazdı. Dram ve mutluluk kaynaşmış durumda bu filmde. Axel da şöyle diyor; ''Rüyalarımı her hatırlamaya çalıştığımda onları mutlaka hikayeleştiriyorum. Ama rüyalar da, hayat gibidir. Onları ellerinizle yakalayamazsınız, çünkü aslında görmediğiniz bir şeyi yakalayamazsınız. Rüyalarınıza inanıyorsanız, her güce karşı koyabilirsiniz. Kasırgalar, yanardağlar, tayfunlar sizi "aşkınızdan" koparamaz. Çünkü aşk tek başına var olur.'' Lili Taylor ve Faye Dunaway'e hayran olmamak elde değil. Klasik ahlak kalıpları ile yaşayanların beğenmesini beklemediğim harika bir film. Birçok psikolojik çıkarım yapmak mümkün kadın-erkek ilişkilerine ve aşk'a dair. Bir rüyanın peşinde, sevgisinin izinde karakterler. Ellerinden sevginin peşinde gitmekten başka ne gelebilirdi ki? Ve sevginin karşısında toplum, mantık, yaş uyumu, tek eşlilik vs vs.. tüm modern akıl kuralları bir hiç değil midir?
Sırf Grace'in intihar sahnesinin çekimi bile bir sinema kültüdür. Grace'in kaplumbağalarla ilgili söyledikleri, ebeveynlerine benzemek istememesi ve giderek daha çok benzediğini fark etmesi ve yaşadığı yere dayanamaması çok iyi işlenmiş. Axel onun mutsuzluğunu yıkmak için mi yoksa gerçekten aslında onu sevdiği için mi filmin sonunda ona yanaşıyor tam çözemedim gerçi. Grace ölünce şöyle diyor Axel; Hayatım boyunca ilk defa Kolomb gibi, ben de anladım ki, ucuz kolonyalı bir dünyada yaşamak zorundaydım. Amerika'nın keşfedilecek bir yanı kaldığından da emin değildim artık.'' Rüya bitiyor ve gerçekler başlıyor yani.
Müzikleri ile hatırlanan sinema olarak fazla bişi vaad etmeyen bir Kustirica Filmi. Kustirica'nın diğer filmlerinden daha amerikalı bir iş. Balkan sinemasının damarlarında gezinen o adamı bu filmde pek bulamayacaksınız. Fakat muhteşem soundtrack'i bi yerlerden bulup filmi izlemeden de dinleyebilirsiniz...
Salak olan insanlar. Balıklar bilir, düşünmezler. '' Zaten güzel olan filmi Johnny daha da güzelleştirmiş . Etkileyici, duygu yüklü...
Hani bazı rüyalardan uyanır da insan rüya mıydı gerçek miydi şüpheye düşer. Hah işte tamda o tatta bir film.
''Küçükken hep uçmak isterdim, fakat bunu hiçkimseye söylemedim. Eğer uçmak istediğini söylersen onlar seni düşürmeye çalışırlar.'' der. Bu güzel sahneyi anmadan geçmek olmazdı. Dram ve mutluluk kaynaşmış durumda bu filmde. Axel da şöyle diyor;
''Rüyalarımı her hatırlamaya çalıştığımda onları mutlaka hikayeleştiriyorum. Ama rüyalar da, hayat gibidir. Onları ellerinizle yakalayamazsınız, çünkü aslında görmediğiniz bir şeyi yakalayamazsınız. Rüyalarınıza inanıyorsanız, her güce karşı koyabilirsiniz. Kasırgalar, yanardağlar, tayfunlar sizi "aşkınızdan" koparamaz. Çünkü aşk tek başına var olur.'' Lili Taylor ve Faye Dunaway'e hayran olmamak elde değil. Klasik ahlak kalıpları ile yaşayanların beğenmesini beklemediğim harika bir film. Birçok psikolojik çıkarım yapmak mümkün kadın-erkek ilişkilerine ve aşk'a dair. Bir rüyanın peşinde, sevgisinin izinde karakterler. Ellerinden sevginin peşinde gitmekten başka ne gelebilirdi ki? Ve sevginin karşısında toplum, mantık, yaş uyumu, tek eşlilik vs vs.. tüm modern akıl kuralları bir hiç değil midir?