Sanki hep genç kalacakmışız gibi hissederken hayatın o ilerleyen kısmını pek düşünmeyiz. Haneke, bunu ipe ilmek ilmek düğüm atar gibi o gerçek kısmı yavaş yavaş içine çekip o bildiğimiz kendi tarzıyla sizi oraya sorularla bırakıveriyor. Sanki gerçek hayatta daha uzun seyrettiğimiz anları iki saat içinde öyle bir izletti ki... Daha çok acıttı..
Aşktan daha da öte bir şey bu.. Güven, saygı, bağlılık...
Şu aşikar ki;Haneke tarzı filmin konusu hayatın ta kendisidir,filmlerinde müzik kullanmaz,genelde oyuncular sessizdir.Yine bu bilmi de öyle evet rahatsız edici ama hayatın en acı gerçeklerinden biri değil midir ki yaşlılık ? Mesajların içerisinde bile mesajlar var ...Sarsıcı ...Evet bazılarına durağan gelebilir ama adam alelacele çekip hadi mesajı veriyorum ,anlayın :Dderdinde değil ki :)Sindire sindire işliyor nasıl yapıyorsa yine gözlerimizi ekrana kilitlemeyi sağladı :) Naçizane önerim ;dar vakitte izlemeyin,kafanız doluyken izlemeyin ...Boş vaktinizin en güzel anında ,elinizde çayınızı,kahvenizi yudumlayarak izleyin :=) Keyifli seyirler olsuun :)
Haneke filmlerinde duygusal istismara meyledebilecek yollara sapmaz, kendisini veya filmini izleyiciye sevdirmek, izleyiciyi anlatının kendi amacının ötesinde etkilemek için sinema dilinden taviz vermez. Ki kendisi aşırı derecede detaycı ve tavizsiz bir yönetmen olarak bilinir. Diyebilriz ki drama sanatı açısından Haneke, Aristocu değil Brechtyen taraftarıdır. Ne denebilir ki beyaz saçlı , beyaz sakallı yönetmenimizden enfes bir film daha :)
Haneke filmlerini izlemek ortalama bir seyirci için pek kolay değil. Rahatsız edici, şaşırtıcı, izleyiciyi şok eden bir tarzı olduğu kesin. Bireyin ve toplumun kendisine sormaya çekindiği sorularla sizi bir anda yüzleştirir. Öylece kalakalırsın. Ben olsam ne yapardım? Şimdi bu da nereden çıktı? Ee sonra ne oldu? ve benzeri sorularla birlikte filmin sahneleri kafanızda dönüp durmaya başlar.
İlgimi çekti: “Kes kis pas? / Kes kise pase?” kelimesini özellikle George’un ağzından sıklıkla duyarız Amour’da.. Ne oluyor? Ne oldu? Hayatımızda bir şeyler ters gittiğinde çokça sorular sormaya başlar, ne olduğunu anlamaya çalışırız.. Bir çaresizlik ve tehdit algısı barındırır bu tip sorular.. Korunaklı kalemizde kendi yarattığımız dünyanın kontrolden-hayal ettiğimiz rotadan çıktığına dair işarettir..
bu filmi sinemada izledim. normalde her filmden çıkışımda bir heyecanlı olurum, neşeli olurum. fakat kız kardeşimle sinemadan çıktık ve beş dakika hiç konuşmadık. haneke dayak attı resmen içeride bize
"Ne oluyor?" "Ne oldu" ya da neler olacak bilemeyiz ama yine teşekkürler Haneke kendimi beter ve berbat hissediyorum.
İlgimi çekti: “Kes kis pas? / Kes kise pase?” kelimesini özellikle George’un ağzından sıklıkla duyarız Amour’da.. Ne oluyor? Ne oldu? Hayatımızda bir şeyler ters gittiğinde çokça sorular sormaya başlar, ne olduğunu anlamaya çalışırız.. Bir çaresizlik ve tehdit algısı barındırır bu tip sorular.. Korunaklı kalemizde kendi yarattığımız dünyanın kontrolden-hayal ettiğimiz rotadan çıktığına dair işarettir..