Torino atı (A torinói ló) (2011)

Torino atı (2011)A torinói ló

Puan 9.0 / 10
Senin Puanın
Etiketler Sanat Eseri
Dil
Macarca
Ülke
Macaristan
Süre
155 dakika
64
3
109
105
Özet Fragman Beğenenler
Rainbow profil fotoğrafı
Rainbow
Evet izlemesi gerçekten zor bir film..En çok okunan ama en az anlaşılan Nietzsche 'yi yatağa bağlayan bir atın onda bıraktığı katatonik,zihinsel ,psikolojik etkiyi ve suskunluğu üstat Tarr'ın bakış açısıyla izliyoruz.Çorak bir arazide minimalizmi dibine kadar hissedeceğimiz bir mekanda kızıyla yaşayan tek kolu felç bir babanın 6 günlük rutinlerine durdurak bilmeyen fırtınanın öfkeli sesi derinden bir dram katıyor...Varoluşu sorgulayan iyi bir yapım olmuş..Daha önce bu gerçek hikayeyi okumuştum ama filmini izleyince çok etkilendim...Zaten böyle bir hikayeyi ekrana taşımak anca Bela Tarr 'a yakışırdı.(Gençliğinde filozof olmayı isteyen yönetmenimiz Nietzsche'den etkilendiğini bu filmle de ispatlamış olmuş )
error_outline
eminuk profil fotoğrafı
eminuk
Belki de izlerken en çok sıkıldığım film oldu.Tabi bunun için filme kizamazsin. Çünkü Bela Tar in güzel bir mazereti var. Günlük hayatın, var olmanin ağırlığını anlatmak istiyor. Bunu göstermek için diğer insanlardan izole olmuş bir baba, kızı ve bu dünyada atacağı tek bir adım daha kalmayan yorgun bir ati gözler önüne sermek kadar doğru bir tercih yok bence. Her gün aynı rutini gerceklestirirken bir taraftan da hayatlarindan hoşnut olmadıkları her halinden belli bu insanlar hayatımızda bazı şeylerin ters gittiğini bizlere göstermek için kullanılmış. Bela Tar neyin ters gittiğini anlamanın çok zor olduğunu, işlerin bizim anlayabilecegimizden daha karmaşık olduğunu söylüyor. Hal böyleyken, "böyle sıkıcı film olur mu yeaa" gibi bir eleştiri yapmak manasızlaşıyor. Bir kerede izlemek çok zor ama bir şekilde izlenmeli. Hayata bir de bu açıdan bakmak bazı şeyleri sorgulamamizi sağlayabilir. Belki filmdeki karakterler gibi bir hayat sürmüyoruz ama biz de kendi zamanımızın rutinleri içerisinde boğuluyoruz. Kısacası hazmetmesi zor bir film.
error_outline
tavanarasindekidelikadin profil fotoğrafı
tavanarasindekidelikadin
Peki ya o at Oblomov'sa??? ”Gonçarov,Oblomov'da bir dünyanın bitip bambaşka bir dünyanın kapılarının aralandığını anlatıyordu.Nietzsche Torino'da o atın boynuna sarıldığında belki de kendi dünyasının bitişine ağlamıştı.Ama Bela Tarr,bildiğimiz dünyanın hangi yöne eseceği belli olmayan kuru bir rüzgardan başka bir şey getirmediğini,sığınabileceğimiz evlerin ise aynı boğucu rutini tekrarlamaktan başka bir seçenek bırakmadığını anlatıyor.”

Ya da Nietzsche'nin deyişiyle : ”Zerdüşt'ün gözleri bir delikanlının kendisinden kaçındığını görmüştü.Ve bir akşam,”Alaca İnek” denilen şehri çevreleyen dağlarda bir başına gezmeye çıktığında: o da ne,gezinirken bu delikanlıyı bir ağaca yaslanıp oturmuş ve yorgun bakışlarla vadiyi seyrederken görmesin mi? Zerdüşt delikanlının yaslandığı ağacı tuttu ve şunları söyledi:

Bu ağacı ellerimle sallamak isteseydim,gücüm yetmezdi buna.Oysa gözümüzle görmediğimiz rüzgar ona istediği gibi eziyet ediyor,onu eğip büküyor.Görünmez ellerdir bize en kötü eziyetleri çektirenler,bizi eğip bükenler”.
error_outline
dreaf profil fotoğrafı
dreaf
harika bi sinematografi.izlemesi zor bir film ama hayatın süregelişi ve rutini çok iyi anlatılmış film bitince insan kendini kötü hissediyor kendi varoluşunu sorguluyor 2 gündür etkisinden çıkamadım sağolsun
error_outline
cimcini profil fotoğrafı
cimcini
Bela Tarr; adamım benim... Bu, film değil, yaşam felsefemin ta kendisi. Film aslında çok sıkıcı, sürekli bir kısır döngü, uzun süren monotonluk. Hayatın kendisi gibi. Var olmanın ağırlığını taşıyan tüm canlılar ve var olduğunu düşündüğümüz bir dünyanın, bir yerinde sıkışıp kalmış bir baba, kız ve atın çaresizliği. Tüm insanların trajedisiyle aynı onlarınki. Nietzsche'nin atının sonunu, aslında onun felsefesiyle anlatmış adeta.
error_outline