Küçükken Fox Kids'te Ciyak Kedi'nin bir bölümünde Eek'in pembe sevimli bir tavşanla tanıştığı bir bölüm vardı. Sonradan tavşanın Eek'e eziyet ettiği, ailesi tarafından kötü karşılanacak şeyler yapıyormuş gibi gösterdiği hatta bölümün sonlarına doğru ailesini öldürmeye çalıştığı anlaşılıyordu. En akılda kalıcı sahnesi de tavşanın evde kimse yok zannedip banyoda fermuarlı pofuduk giysisini çıkarıp içinden gri, kaslı, hapishaneden kaçmış bir fizyolojik yapıda görünmesiydi. Küçükken en yakın dostum bana bu filmi önerdiğinde izleyeceğimi söylemiştim. Kısmet dün geceyeymiş. Oldukça etkilendim. Şiddet içeren gerilim filmlerini izlememe yargınız varsa arada bir bu yargınızı kırmaya çalışın. İşler beklediğiniz gibi gitmeyebiliyor. Ben bu filmle tanıştığım için oldukça mutluyum. Değişiklik iyi geliyor. Ayrıca bunları dinlemeye gerek bile yok Yüzüklerin Efendisi'nin Frodo'sunu ve Evde Tek Başına'nın Kevin'ının birlikteliği olan bir film olması izlemeyi de gerekli kılıyor sanki heee? "Bİr insan neden kötü olmayı seçer ki?"
Danimarka yapımı olduğunu da gördükten sonra Hamlet benzeri bir hikaye diyebiliriz. Oldukça sanatsal buldum. Stop motion ya da normal bir animasyon filmden kat kat daha zordur çekimi. Tam bir arapsaçı anlayacağınız. "Sevgiyle birbirine bağlanamayanlar nefret ile düğümlenmiş demektir."
Seslendirmeler etkileyici, kadro sağlam laf yok. Ancak senaryo rezalet. Filmde sadece dublaja güldük. Bunu bir karikatür olarak değerlendirmek lazım gerçi ama karikatürünü hiç okumadığımız için belki de zevk almadık. Bu nedenle kesin bir şey söylemek zor. Ama karakterlerini tanıyanlar büyük ihtimalle zevk alırlar. Yüzüklerin Efendisi okuduktan sonra filmin bağımlısı olmak gibi bir şey bu sonuçta.
(Burada üç kural söz konusu; kesinlikle kesinlikle ve kesinlikle bu filmi izlemek zorundasınız.)
Ben, kız arkadaşım, kardeşim ve onun bir arkadaşı ile izledik. Farklı dönemlerini yaşayan insanların etkilendiğini kanıtlamış olduk. Filmle ilgili söylenebilecek çok şey var ancak biraz kısa tutmak istiyorum. Bu tarz dönem atmosferi olan filmlerde bunu yansıtabilmek çok elzemdir. Ve atmosferi kusursuz bir şekilde kurmuşlar. Gerek mimariyle gerek tarihi karakterlerle. Karakterler ve özellikleri Tim Burton filmlerindekine biraz benziyor ancak biçimi farklı. Bunu insanların kusurlarının sadece fizyolojik olarak olabileceğini savunan tarzıyla belli ediyor. Bunun gibi daha senaristin kendi görüşlerini savunduğu türlü kısa makaleleri var. Okula karşı bir boğulmuşluk, bıkkınlık ve başı boşluğun olduğu düşünülmüş ve tüm çocuklar sanki okuldan nefret edermiş gibi ele alınmış. O dönemin eğitimiyle ilgili bir araştırma yapası geliyor insanın yani kültür edinmeye de itiyor bir yandan. 19. yüzyılın tüm sanatsal özelliğini gözler önüne seriyor film. Sokakları süsleyen süslü lambalar ve laternalar görsel bir şenlik sunuyor. İmge ve Simge yönü kuvvetli diyebiliriz kısaca. İngiltere'den, İspanya'ya, İskoçya'ya. Jack The Ripper'dan Don de la Mancha'ya güzel esintiler mevcut. Tesla, Edgar Allan Poe, Georges Méliès gibi kişilikli abilerimizi çok kısa da olsa yaşamlarının bir kesiti hızlı ve gizli bir şekilde sunuluyor. Çok çok dikkatli bakarsanız ve hayal gücünüzü biraz zorlarsanız da Lumiere kardeşleri görebilmek mümkün. Bir insanın başka bir insana olan aşkı ile bir yönetmenin sinemaya olan aşkı karşılaştırılıyor(ancak birbiriyle kıyaslanmıyor.) daha doğrusu. Aşk duygusunun insana ve sinemaya göre değişmediği anlatılıyor biraz da. Düşünsenize birine aşıksınız. Kalbiniz dururdu değil mi? Öyle bir şey işte..
Ben, kız arkadaşım, kardeşim ve onun bir arkadaşı ile izledik. Farklı dönemlerini yaşayan insanların etkilendiğini kanıtlamış olduk. Filmle ilgili söylenebilecek çok şey var ancak biraz kısa tutmak istiyorum. Bu tarz dönem atmosferi olan filmlerde bunu yansıtabilmek çok elzemdir. Ve atmosferi kusursuz bir şekilde kurmuşlar. Gerek mimariyle gerek tarihi karakterlerle. Karakterler ve özellikleri Tim Burton filmlerindekine biraz benziyor ancak biçimi farklı. Bunu insanların kusurlarının sadece fizyolojik olarak olabileceğini savunan tarzıyla belli ediyor. Bunun gibi daha senaristin kendi görüşlerini savunduğu türlü kısa makaleleri var. Okula karşı bir boğulmuşluk, bıkkınlık ve başı boşluğun olduğu düşünülmüş ve tüm çocuklar sanki okuldan nefret edermiş gibi ele alınmış. O dönemin eğitimiyle ilgili bir araştırma yapası geliyor insanın yani kültür edinmeye de itiyor bir yandan. 19. yüzyılın tüm sanatsal özelliğini gözler önüne seriyor film. Sokakları süsleyen süslü lambalar ve laternalar görsel bir şenlik sunuyor. İmge ve Simge yönü kuvvetli diyebiliriz kısaca. İngiltere'den, İspanya'ya, İskoçya'ya. Jack The Ripper'dan Don de la Mancha'ya güzel esintiler mevcut. Tesla, Edgar Allan Poe, Georges Méliès gibi kişilikli abilerimizi çok kısa da olsa yaşamlarının bir kesiti hızlı ve gizli bir şekilde sunuluyor. Çok çok dikkatli bakarsanız ve hayal gücünüzü biraz zorlarsanız da Lumiere kardeşleri görebilmek mümkün. Bir insanın başka bir insana olan aşkı ile bir yönetmenin sinemaya olan aşkı karşılaştırılıyor(ancak birbiriyle kıyaslanmıyor.) daha doğrusu. Aşk duygusunun insana ve sinemaya göre değişmediği anlatılıyor biraz da. Düşünsenize birine aşıksınız. Kalbiniz dururdu değil mi? Öyle bir şey işte..
Princes et Princesses daha iyiydi ancak aynı tarzda çizimlerin gelişmesi oldukça hoşuma gitti. Bu adamın eserleri izlenmeye değer. Gerçekten olağan üstü etkileyici.
Şehirler arası otobüs yolculuğunda eski dublajla izleme keyfine doyduğum bir filmdir kendisi. Ortaçağ'da haçlı seferlerinden sonra şövalyelik yapmaktan vazgeçip kendine bir arazi almak isteyen George'un yanlışlıkla karıştığı bir macerayı konu alır. Şövalyeliğin sorgulanışı çok zekice dile getirilmiş. Baba, oğul ve kutsal ruh sözünü ele alacak olursak kutsal ruh deyimiyle kastedilenin kutsal görev olduğu baba vazifesinin yerine getirilmesi gerektiği ancak bir yaşamın da çabucak sonlandırılamayacağı gibi güzel detaylara yer verilmiş. James Purefoy'a şövalye karakterlerinin çok yakıştığını düşünüyorum. Keza ironclad'ın ilk filminde de bunu gördüm. Çok da eğlenceli vakit geçirdim ayrıca sürpriz isimler görmek de cabası. Ayrıca sadece Fransız ve İngiliz şövalyelerini de anlatmıyor film. İçinde El Cabillo gibi ispanyol şövalyelerin şövalyelik görevleri bittikten sonra paralı askere dönüşmesi, kralı yok etmek isteyen bir dük ve tabi ki olmazsa olmaz aşk faktörü de bulunuyor. Ha bir de ejderha yumurtamız var ondan söz etmiş miydim? Dragonheart kafasında sağlam bir film.
Bir çocuğun odasından, hayal dünyasından ve tarih ile ilgili merak ettiklerinden yola çıkılarak gerçek ile gerçek dışı olma durumunun ortasında kalmak.. Bir çocuğa izletildiğinde aklında şüpheler kalacak bir film. Kötülüğün, hiçlikten beslenmesi ve bütün bunların da kapitalizmi doğurduğunu çocukça bir dille ifade etmişler bir kez de. Şeytan bir süre önce insanlarca mağlup edilmiş ancak geriye bıraktığı kötülük defalarca kez mikro dalga fırınlarda pişirilerek insanların yemeğine dönüşmüş gibi algılanabilinir. Çocukçadır, tarih doludur, oldukça gerçek ve oldukça gerçek dışıdır. Tatmin edici midir orası için kesin bir şey söylemek zor ancak bir çocuk bunları çok da fazla düşünemez zaten. Kendi çocuk yanım için muazzam diyebilirim..
Böylece Toy Story serisinin hangi romandan uyarlama filmden olduğunu öğrenmiş olduk. Filme dair pek çok şey görmek mümkün. Karakterlerin kişilikleri, kendi türlerine göre kullanılmaları gerçekten çok etkileyici olmuş. Yani insan Disney yapımı olduğuna gerçekten şaşırıyor. Ama kesinlikle bir çocuğun anlayamayacağı şeyler anlatılmış. Zamanın ilerleyişi, seri üretime geçiş, kapitalizmin ve tüketim toplumunun insanlığın başına açtığı felaketler.. Hatta müzikal yerleri bile kronolojik bir sıralamayla günümüze doğru akış halinde sunulmuş. Gerçekten çok etkilendim. Bir Toy Story fanı, filmleriyle ilgili her şeyi bilenler için çok çok daha keyifli ve etkileyici bir 90 dakika olacaktır..
Çocukken televizyonda izleme fırsatı bulmuştum. Bir çocuk için bulunmaz bir cennet olan sihirli bir dünyayı konu alıyor film. Tiyatro sahnesi gibi bir yerde bir paravan vardı ve bu paravanın üzerinde tren ve tren rayı resmi bulunuyordu. Yanında da bir kapı vardı bu kapının önünde sihirli bir söz söyleyerek ya da sihirli tozları kullanarak bu sihirli dünyaya geçiş oluyordu. Tam bir çocuk filmi tam bir efsane. Şimdinin Narnia'sına benzetebiliriz aslında. Ancak o kadar görsel efekt ve estetik sahne yok. Genelde fotoğraflardan oluşan trenlere stop motion tekniği ile hayat verilmiş.
Hayatımda ikinci kez bir filmde sık aralıklarla ağladım. (İlki Awakenings'ti) Daha önce bu kadar etkileyici bir animasyonla karşılaşmamıştım. Hatta bir çocuğun izlerken üzüleceğini bilmek bile canımı acıttı izlerken. Çok derin imgelere yer verilmiş bu yönüyle, gerilimiyle, kitaba bağlılığı ile fazlasıyla etkileyici yönü var. Gözümü kırpmaktan korktum izlerken. Ağlamak bana çocuk kaldığımı hatırlattığı için de hep ağlamak istiyorum.. Işıklar içinde uyusunlar bütün çocuklar. Gittikleri yerde hep gülümsesinler ve her yıldızlara baktığımızda aslında hepimizin büyümüş çocuklar olduğunu hatırlatsın bizlere.
KlaketKafa bunu beğendi.
Türklerin Viyana kapılarına dayandığı sırada küçük bir Tiyatro oyunuyla başlayan ve gittikçe büyüyen, renklenen ve sonunda çok tatlı yerlere bağlanan ve birbirinden çok etkileyici aktörü barındıran bir film. Küçük bir çocuğun pes etmemesi ve Avusturya masallarından fırlamış Munchausen karakterini bir kurtuluş yolu olarak görmesi ve hayal gücünün sınırlarını zorlaması bu filmi etkileyici kılan şeylerden biri kesinlikle. Film ilerlediğinde Uma Thurman, Robin Williams gibi sürpriz karakterlerin karşımıza çıkmasını engelleyemiyoruz. Gerçekten bir masalın içinde yaşarken buluyoruz kendimizi. Ay üstünde bir krallık, bir balinanın içindeki hayalet denizciler, tanrıların yaşadığı bir yanardağ dünyası, Çin'den Amerika'daki birini vurabilecek kadar iyi bir nişancı, Dünyanın her yerinden her sesi duyabilen ve çok güçlü nefesi olan bir cüce, çok güçlü bir zenci ve çok hızlı koşabilen karakterlerle iş içe bulacaksınız kendinizi. İzleyin ve eğlenin daha ne diyeyim..
Ahlaksızlık estetik güzelliğin ardına saklanarak gizlenmeye çalışırken, çocuk olan ve estetik kalamayanlar ahlakın önüne geçiyor. Şeytanın da siz doğruya karar vermeye çalışırken aklınızı kurcalamasına izin verdiğinizi görüyorsunuz. Lily Cole isimli ablayı tanımama neden olan hoş bir filmdir kendisi. Ayrıca Büyük dört aktörün bir kişinin hayalleri ve zaaflarını birlikte yaratmaları birlikte oynamaları gerekmesi de oldukça etkileyici bir durum. Ayrıca burada oyuncaların arasına yazılmamış ama Tom Waits geçmişin sesi, gıcırtısı bir kez daha paslı bir kapı aralandığında ortaya çıkan o gerilimli ses gibi sizleri etkilenmeye sürüklüyor..