SE7EN - İnceleme
(Hazırlayan: incidamla)

Bazı filmler vardır insan hayatında, derine işleyen, derine işledikçe düşündüren... İşte “SE7EN” da bu filmlerden bir tanesi. David Fincher kusursuz senaryoyu ustaca işlenmiş kurguyla birleştirince ortaya “SE7EN” çıkmış.

7 Büyük Günah

Film, Hristiyan inancının kapsadığı yedi büyük günahı işliyor. Bunlar; Gurur, Açgözlülük, Şehvet, Kıskançlık, Oburluk, Öfke ve Tembellik. Çok zeki bir adamın, Jonh Doe (Kevin Spacey) bu günahları işleyen insanlara tahamülü kalmadığını fark ettikten sonra toplumu uyandırmak amacıyla işlediği seri cinayetleri anlatıyor. Fakat “SE7EN”ı diğer filmlerinden farklı yapan ise, tüm cinayetlerin altında edebi bir dayanak oluşu. Gerek Shakespeare’in Venedik Taciri’nden, gerekse Dante’nin İlahi Komedya’sından verdiği kesitlerle izleyiciye sadece eserleri hatırlatmakla kalmayıp aynı zamanda onları düşünmeye de itiyor.

Kasvetin Dışa Vurumu

Çekimlere gelince, David Fincher her zamanki gibi imzasını atmış filme. Karakterleri tanımlamada kullanılan açılar kusursuz. Cinayet filmi olmasına rağmen, insan vücuduna olan saygı korunmuş. Seyirciye rahatsız edici derecede gösterilen hemen hemen hiçbir kare yok. Tabiki konuyu destekleyici mood’u da unutmamak lazım. İç mekanlar tamamen karanlık, dış mekanlar da basık ve genelde yağmurlu.

Karakter Örgüsü

Filmdeki iki dedektifin David Mills (Brad Pitt) ve William Somerset (Morgan Freeman) aralarındaki karakter çatışması ise Bionary Oppositions örneği. Mills, dünyada iyi ve kötü olmak üzere iki tip insan olduğunu düşünen genç bir dedektif. En düşündürücü özelliği ise suçluların deli, karaktersiz ve aptal olduğunu düşünmesi. Hatta düşünmeden, ani tepkileri de ne kadar sığ düşündüğünün kanıtı. Somerset ise Mills karakterinin tam zıttı. Senelerin tecrübesinie sahip, araştırmacı bir dedektif. Sakin ve emin adımlarla ilerleyen karakterde. Bununla birlikte, hayata ve topluma inancı kalmamış, içinde bir yerlerde o inanç olsa bile peşinden gitmeyen, emekliye ayrılıp kendisine daha farklı bir hayat çizmek isteyen birisi. John Doe filmdeki en derin karakter. Son yirmi dakikada ortaya çıkmasına rağmen insanın iliklerine işleyecek türden düşünceleri var. Hayata bakış açısı biraz Somerset ‘inkine yakın; pesimist. Toplumdan ümidi kesmiş, bir şekilde insanların dikkatini çekip düşüncelerini paylaşmak istemiş, fazla akıllı fakat bir o kadar da acımasız. Derdini anlatan konuşmayı yaptığında tuhaf bir biçimde Doe’yu haklı buluyor seyirci.

Boşluk Hissi...

Filmi esas başarılı yapan faktör de aslında bu. Fincher bize hayata acımasız bir seri katilin gözlerinden bakmamızı sağlamış. Bu yüzden de sonunda boşluk hissi bırakıyor insanın içinde. Ne hüzün ne mutluluk... İkisinin ortasında bomboş bir yerlerde buluyorsunuz kendinizi.

Yorumlar