Born into Brothels - İnceleme
(Hazırlayan: incidamla)

Günlük yaşamının zorluğundan yakınmayan bir insan tanıyor musunuz? Hayatının ne kadar zor olduğundan bahseden günlük, küçük olaylara fazlasıyla takılıp bunalıma girmeyen? İşte Born into Brothels bize bu sıkıntılarımızın aslında ne kadar boş olduğunu gösteren mükemmel bir belgesel.

Tek Dertleri, Oynadıkları Oyunlarda Ebe Olmak

Hindistandaki bir genelev mahallesinde hayatlarını sürdürmeye çalışan çocukların hikayeleri anlatılıyor. Tek dertlerinin, oynanan oyunlarda ebe olmak, olacağı yaştayken yaşamın tüm gerçekleriyle acı bir şekilde yüzleşmelerini izliyoruz hüzünlenerek.
Belgeselin en göze çarpan kısmı ise olayları tüm gerçekliğiyle yansıtıyor oluşu. Tabiki yapımcı Zana Brinski’nin iki seneden fazla bir süredir o mahallede yaşıyor olması bu durumu doğrudan etkiliyor. Adaptasyon o kadar ileri safhada ki mahalle sakinlerinin yaşamlarını hakkında en ince detayları bile görebiliyoruz. Karakterlerimizin kameraya aşinalığı ise Brinski’nin uzun süredir orda yaşıyor oluşundan kaynaklanıyor. Aksi takdirde gerçekleri tüm çıplaklığıyla yansıtmak çok güç olurdu.

Kalabalıkta Kaybolmak

Tamamen hareketli çekimler yapılmış. Tıpkı oradaki hayattaki gibi... Sokaklar kalabalık ve çocukların korku dolu bakışları yakın planlar halinde çekilmiş. En çok göze çarpan ise çocukların o kalabalıkta kayboluşları. Oradaki hayatları mükemmel bir şekilde sembolize edilmiş. Özellikle filmin başlarında yapılan yakın çekimler izleyiciyi ortama adapte etme konusunda fazlasıyla başarılı olmuş.

Karakter Örgüsü

Brinski, oradaki çocuklara gönüllü olarak fotoğraf dersi veriyor. Bu yüzden fotoğraflar belgeselin çok önemli bir kısmını kaplıyor. Ayrıca aralarda çocukların çektiği fotoğrafların slayt gösterisi olarak gösterilişi de belgesele farklı bir hava katmakla kalmayıp bizim dünyaya o çocukların gözünden bakmamızı sağlamış. Belgeselin başında tıpkı bir film cast’ını tanıtır gibi çocukları teker teker kendi çektikleri fotoğraflarla anlatıyor. Bu, seyircinin hemen belgeselin esas kahramanlarına ısınmasını sağlıyor. Ayrıca Brinski’nin kadraja dahil olmama kaygısı yok. Oradaki hayatın bir parçası haline geldiği için tüm filmde aktif bir şekilde rol alıyor.

Çocukların Anlatımı

Dış ses olarak Brinski’nin sesi kullanılmış. Bu da belgesele samimiyet katmış. Ayrıca, çocukların anlatımlarına da fazlasıyla yer verilmiş. O bölgeden insanların, özellikle çocukların kullanılıyor oluşu belgesele yalnızca renk katmamış aynı zamanda seyircinin olaylara bağlanmasını yükseltmiş. Kullanılan müzikler ise geleneksel. Yani daha önceden de bahsettiğimiz gibi belgeseldeki hemen hemen her öğe bizi Hindistandaki genelev sokağına daha da bağlıyor. Yabancılaştırmadan olabildiğince uzak durmaya çalışılmış ve bu durumda gayet başarılı olunmuş.

Kochi

İlk başta Kochi'yi tanıyoruz. Ekibin en küçüğü, en yumuşak karakterlisi, en utangaçı... Hatta dışarıda fotoğraf çekmekten çekiniyor. Çünkü ordaki insanların önyargılarından rahatsız. Fotoğrafları hep insan portreleri... bir bakıma eleştirel yaklaşıyor. Hepsi gibi o da çocuk olduğunun farkında değil. Yaşadığı ortamın ne kadar kötü bir yer olduğunu anlatıyor bize fakat bunları anlatırken yüzünde en ufak bir hüzün yok. Bu da durumu kabullenmiş olduğunun kanıtı. Babası onu satmaya çalışmış zamanında. Annesi ise herşeyden habersiz... Bir çok defa intihar girişiminde bulunmuş. Kochiyi de büyükanne sahiplenmiş. Orda yaşayan birçok insanın aksine girişimci ve torununun geleceğini düşünenlerden. Kochi ise ailesine destek olmak için komşulara temizliğe gidiyor. O da minik omuzlarına sorumluluğu yükleyenlerden. Sonunda büyükannesinin de desteğiyle yatılı okula kabul ediliyor. Ve en küçük, en yumuşak, en çekingen olan Kochi, tüm ekip arasında okula hala devam eden tek kişi olmayı başarıyor.

Tapasi

Sonra Tapasi'yle tanışıyoruz. O ise birşeyler öğrenmek için burnumuzun sürtmek zorunda olduğunu söyleyecek kadar gaddar. Hayatının bu yönde değil de başka bir yönde olup olamayacağını, eğer öyle olsaydı ne tür ihtimallerle karşılaşabileceğini düşünen, hayata çok geniş bir pencereden bakan bir kız. Fakat o da kabullenenlerden. Paranın önemli olmadığını sadece kendisinin ve ailesinin karnını doyuracak miktarda kazancın yeterli olduğunu düşünüyor. Aslında hemen hemen herkesin düşüncesi bu yönde. Hırslı değiller, olamamışlar. Sonunda kaybetmekten korktuklarından hırslarını bastırmışlar. Ama Tapasi'nin içinde bir yerlerde bastıramadığı başarılı olma düşüncesi gözden kaçmıyor. Zaten okula göndermek istemeyen ailesine karşı gelip evden okumak için kaçması da bunu birebir kanıtlıyor.

Shanti ve Manik

Shanti ve Manik ise ekibin içinde bulunan iki kardeş. Shanti eleştirmeyi çok sevdiğini belirtiyor. Yani düşüncelerini paylaşma konusunda çok açık. Sürekli Manik'ten şikayetçi gibi görünse de tutunabileceği tek dalın Manik olduğunun bilincinde. Annesinin durumunu ‘Annem çalışırken bizi yukarı gönderiyor biz de çatıda oynuyoruz ya da araya perde koyuyorlar’ diyecek kadar kabullenmiş. Yapılan işlerin tamamen normal olduğuna kendisini inandırmış. Manik’in okumasına izin vermeyen ailesi Shanti'yi yatılı okula gönderiyor. Fakat maalesef Shanti kendi isteğiyle okulu bırakıp normal olduğuna inandığı hayatına geri dönüyor.

Gour ve Puja

Tüm çocuklarla ilgili yaptığı yorumlarıyla dikkat çeken bir diğer karakterimiz ise Gour. Oturaklı, mantıklı ve gerçekçi konuşmaları var. Puja ile arasındaki duygusal bağ gözden kaçmıyor. Sert görünmeye çalışan fakat içinde çok duygusal olduğunu istemese de belli eden bir çocuk. Diğerlerinden farklı olarak gelecekle ilgili gayet ciddi planları olduğunu görüyoruz. Hatta üniversite hayali kuran tek karakterimiz ve bu düşüncesinde gerçekten kararlı olduğunu da görüyoruz. Puja ise en yırtık karakter. Annesi, büyükannesi, onun da annesi genelev sokağında çalışmışlar. Puja o bölgenin zenginlerinden. Diğerleri gibi parayla ilgili sıkıntıları yok. Fotoğraf çekmekten çok hoşlanıyor ve Kochi’nin aksine hiçkimsenin düşüncesinden çekinmiyor. Hatta bu sebeple sokaktaki bir adamın kamerasını alıp içindeki filmi fırlattığını gülerek anlatabiliyor. Gelecekle ilgili ciddi bir konuşmasına tanık olmuyoruz. Bu da kısa bir zaman içerisinde başına geleceklerden haberdar olduğunu gösteriyor bize. Briski’nin de çabalarıyla okula kabul ediliyor. Kabul edilenler arasında ağlamayan tek kız. Belki de kabullenmiş olduğu geleceğinin değişebileceği yöndeki ufacık umuda sarılmasındandır.... Fakat hemen hemen hepsinde olduğu gibi okula devam edemedi ve annesi tarafından okuldan alındı. Suchitra kendisini kapatmış, köşeye sıkışmış ve geleceğiyle ilgili bir çözümü olmadığını düşünüyor. Bu durumu dışarıya vurmak amacıyla da hep kalabalık ortamlarda çekiyor fotoğraflarını. Fotoğraf eleştirilerinde ise gayet sakin ve mütevazı... Maalesef onun da teyzesi yatılı okula gitmesine izin vermiyor.

Avijit

Avijit ise en çok göze çarpan ve en başarılı karakterimiz. Fotoğrafların anı olduğu düşüncesinde olduğundan her anı fotoğraflama amacında. Resim yeteneği ise olağanüstü. Zaten fotoğrafçılıkta bu kadar başarılı olmasının sebebi bu diyebiliriz. Karakterlerimiz arasında en kötü durumdaki aileye sahip olan, Avijit. Evlerinde içki satılıyor hatta yeri geldiğinde insanları toparlama işinin ona kaldığını bile anlatıyor bize. Babasına acıyor oluşu ise çok üzücü. Esrardan tükenen babasını hiçbir şekilde umursamıyor. Ailesinin de Avijit’e en ufak bir ilgisi yok. Satıcısı annesini mutfakta ateşe verdikten sonra büyük bunalım başlıyor. Geleceğinde umut diye bir şeyin var olmadığını anlatıyor. Fakat Avijit’in yeteneğini boşa harcamaması gerektiğini düşünen Briski, onu Amsterdam’a diğer yetenekli çocukların katıldığı bir festivale göndermeyi başarıyor. Fakat Avijit’in sonunun şaşırtıcı bir şekilde diğerleriyle aynı olması gerçekten üzücü...

Hayal Dünyası

Sonuç olarak, Born into Brothels bizi çocukken çocuk olmanın nasıl bir şey olduğunu bilmeyenlerin, yarınlarla ilgili hayal kuramayanların dünyasına götürüyor. Briski’nin çocuklara balık vermektense onlara balık tutmayı öğretme çabalarının çoğunun boşa gittiğini saniye saniye izlemek ise izleyicinin gözlerine yaşlar düşürüyor.

Yorumlar